Yıldızlar ve İnsanlar

Gözlemlenebilen kâinatta var olan her şeye bir ömür takdir edilmiştir. Bitkilerden, hayvan ve insanlara, kuantum parçacıklarından yıldızlara kadar her şeyin bir başlangıcı ve sonu vardır. Gökyüzünü süsleyen milyarlarca yıldızın her biri, bütün fâniler gibi bir gün ölümü tadacaktır.

Yıldız dediğimizde genellikle aklımıza, bulutsuz bir yaz gecesinde, gökyüzünde parlayan minik ışıklar gelir. Bu muhteşem tabloyu izlerken yıldızların bize çok yakın olduğu zannına kapılırız. Hâlbuki yıldızların çoğu, bize milyonlarca ışık yılı uzaklıktadır. Bize en yakın yıldız olan, 150 milyon kilometre öteden gönderdiği enerjisiyle dünyamızdaki hayata hizmet için vazifelendirilmiş Güneşimiz; evrende %10 oranında rastlanılan G-tipi, sarı, cüce bir yıldızdır.

Günümüzün astronomik verilerine göre, müşahede edebildiğimiz kâinatta, her biri milyarlarca yıldız barındıran, iki trilyon galaksi vardır.[i] Sayısını bilemediğimiz bu yıldızların, insanlarla bazı ortak noktaları bulunmaktadır. Aslında her insanın, hayvanın ve bitkinin bedeninde, yıldızlarda yaratılmış elementler vardır. Mesela demir elementi, sadece yıldız çekirdeklerindeki füzyonlar esnasında oluşabilmektedir. Bu sebepten bazı düşünürler, insanların bu maddî yönü için “yıldız tozu” benzetmesini yapmıştır. Kanımızda oksijen ve karbondioksit taşımak için vazifelendirilmiş hemoglobin pigmentinin yapısındaki demirin macerası, milyarlarca yıl önce bir yıldızın merkezinde başlamıştır. Önce bir demir topu olarak dünyanın çekirdeğine indirilen bu elementten, Kur’ân’da, “Bir de demiri indirdik ki onda büyük bir güç ve insanlar için yararlar vardır.” (Hadid, 57/25) şeklinde bahsedilmesinin bir sırrı da demir elementinin yıldızlarda yaratıldıktan sonra dünyaya gelmesidir.

[i] Ethan Siegel, “This is how we know there are two trillion galaxies in the universe”, Forbes, 18 Oct 2018.

Bu yazıyı paylaş