Risâle-i Nur Külliyatı’nda geçen ve günümüzün ilmî gelişmeleri konusunda önemli bir bakış açısı veren anlayış, her geçen gün yeni bir keşif ile tekrar gündeme gelmektedir. Bediüzzaman Hazretleri, Cenab-ı Hakk’ın, peygamberleri manevî gelişim için insanlığa birer rehber ve imam olarak gönderdiğini, maddî ilerleme için de o peygamberlerin her birinin eline bazı harikalar verip onları insanlara birer ustabaşı ve üstad kıldığını, bu yüzden peygamberlere mutlak şekilde uyulması gerektiğini vurgular.[1]
Peygamberlerin mucizelerinin ilmin geleceği sınırları belirttiğini söyleyen bu yoruma göre, Hazreti İsa’nın (aleyhisselâm) vesilesiyle ölülerin diriltilmesi ve körlerin gözünün açılması, Hazreti Musa’nın (aleyhisselâm) taşa asâsıyla vurunca su çıkarılması, Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) çıkan bir göze veya kopan bir kola sürdüğü mübarek tükürüğü vesilesiyle organların kesildiği yere yapışıp sağlıklı şekline kavuşması gibi hâdiseler, tıbbın ve diğer ilimlerin geleceği hakkında teşvik edici ve ümit verici hedefler çizmektedir. Nitekim tükürüğün mucizevî yönü hakkında bir makaleden dergimizde söz edilmiştir.[2]
Benzeri bir tıbbî mucize olarak dökülen dişlerin yenilenmesi veya dişlerin hiç dökülmemesi ile ilgili yeni araştırmalara geçmeden, bu konudaki önemli bir rivayetten bahsedilmesi uygundur: Asr-ı Saadet döneminin meşhur bir şairi olan Nâbiga, Peygamber Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) yanında güzel bir şiiriyle “Şerefimiz göğe çıktı, biz daha üstüne çıkmak istiyoruz.” mısrasıyla iltifat edince, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) de latife olarak “Gökten öbür tarafa nereyi istiyorsun ki şiirinde orayı niyet ediyorsun.” diye sormuş, Nâbiga da “Göklerin fevkinde, Cennet’e gitmek istiyoruz.” diyerek, mevzuya uygun bir şiirini daha okumuştur. Bunun üzerine Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Senin ağzın bozulmasın.” şeklinde dua etmiştir. Bu duanın bereketiyle Nâbiga 120 yaşına geldiğinde ağzından tek dişinin bile eksilmediği, hatta bazen bir dişi düştüğü vakit, yerine yenisinin geldiği rivayet edilmektedir.[3]
Bu rivayetin ışığında, diş konusunda yapılan araştırmalara bakıldığında, çok ümitvar neticeler müjdelenmektedir. Japonya’nın Kyoto ve Fukui Üniversitelerinin fareler üzerinde yürüttüğü araştırmada, anne rahmi hassasiyeti ile alâkalı bir genin, diş gelişmesini sınırlayıcı tesirlerini incelerken, bu genin eksikliğinde özel bir antikor grubunun aktive edilmesiyle, damakların içindeki uyur vaziyetteki hücre gruplarından çok sayıda dişin yaratıldığı tespit edilmiştir.[4]
Fareler üzerinde yapılan araştırmanın ümit vermesi üzerine bir Japon ilaç firması, gelecekte çok ses getirecek böyle bir tıbbî gelişmede söz sahibi olmak üzere çalışmayı destekleme kararı alarak başka hayvanlar üzerinde de uygulamalara geçilmesini kararlaştırmıştır.
İlaç firmasının desteklediği bilim insanları, 2030 yılına kadar yeni dişlerin büyümesini teşvik edecek ilacı piyasaya sürmeyi hedeflediklerini açıklamışlardır. Araştırma ekibi, 2018 yılında farelerde yeni dişler çıkarmayı başardıktan sonra, Toregem Biopharma ilaç firmasının Kyoto Üniversitesini finanse etmesiyle, hedeflerine sağlıklı insanlarda yeni dişler çıkarmayı koymuşlardır.
Aslında insan embriyosunda henüz hiçbir diş yokken bile, bebeklik dişleri ve daha sonra bunların altı-yedi yaşlarında dökülmesinden sonra yerlerini alacak kalıcı dişlerin dışında, damakların içine gömülü olarak, diş olma potansiyeline sahip “diş tomurcukları”, filizlenmeyi bekleyen bitki gibi, gelişmek için bir müddet uyku vaziyetinde durup daha sonra kaybolmaktadırlar.
Araştırma ekibi, dişlerin büyümesini baskılayan genin ürettiği proteinin tesirini durduran antikoru üretip ilaç hâline getirmeyi başarmıştır. Bu antikor ilacı, uyuyan tomurcuklara tesir ederek büyümelerini teşvik etmektedir. Farelerdeki bu safhalar geçildikten sonra artık ilacı fare dışındaki bir canlı olarak, hem de insana benzer şekilde, bebeklik ve kalıcı dişlere sahip olan gelincikler üzerinde de denemeye başlamışlar ve onlarda da yeni dişlerin büyüdüğü tespit edilmiştir.
Bu vesileyle hayvanlardaki dişlerin durumuna bakıldığında üç tip diş gelişmesi görülmektedir. Hayvanların rızıklarının temini ve yerine göre silah olarak kullanılmaları açısından dişlerinin şekli, çeneye bağlanma tipleri ve farklı şekiller gösterme potansiyelleri önemlidir. Kaplumbağa ve kuşların hiç dişi yoktur. Diş yerine keratinle kaplı keskin kenarlı, gaga şeklindeki çeneler bu işi görürken aynı zamanda sindirim organlarındaki diğer yardımcı yapılar da dişlerin yerine parçalama işine destek olurlar. Köpek balıkları gibi denizdeki tekneleri bile ısırmaya cüret eden yırtıcıların dişleri ömürleri boyunca devamlı yıpranır, kırılır ve dökülür. Fakat ağızları hiç dişsiz kalmaz, derilerini örten çok sert bir tabakayla (vitrodentin) kaplanmış pulların (plakoid) yapısıyla aynı olan bu dişler, devamlı olarak yenilenir (polifiyodont). Vücutlarını örten deri ve ağız kenarlarından damakları kaplayarak büyüyen pullar, dişlere dönüştürülür.
Memelilerin çoğunda birbirini takip eden iki diş seti gelişir (difiodon). Birinci nesil dişlere “süt dişleri” denir. Çeşitli türlerde, farklı süreler içinde bu dişler dökülür ve yerini kalıcı dişlere bırakırlar. Gine domuzu, ördek gagalı memeli ve dişli balinalar, hayatları boyunca diş değiştirmezler (monofiyodont).
Dişlerin gelişmesini teşvik eden veya durduran genetik mekanizmaya ait genlerdeki küçük bir değişiklik (mutasyon), çok nadir olarak bazı çocuklarda kalıcı diş setinin gelişmemesine sebep olabilir (anadonti). Araştırma ekibi, 2025 yılından itibaren böyle diş arızasına sahip çocukların dişlerinin gelişmesini teşvik etmek üzere, ellerindeki antikordan bir doz enjekte etmeyi planlamaktadır. Bu hamle de başarılı olursa çürükler sebebiyle dişlerini kaybeden erişkinler için de bu ilacın kullanılma ihtimali artacaktır.
İlaç firmasının kurucu ortağı ve Osaka’daki Kitano Hastanesinde diş hekimliği ve ağız cerrahisi başkanı Katsu Takahashi, “Bir çocukta eksik dişler varsa bu durum çene kemiğinin gelişmesine de olumsuz tesir eder.” diyerek meselenin önemine dikkat çekmekte ve “Yakında kullanımına başlanacağını ümit ettiğimiz ilacımızın bu problemleri çözmekte anahtar rolünün olacağını düşünüyoruz.” demektedir.[5]
Araştırmalar planlandığı şekilde giderse, inşallah çok yakında, Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) ilmî çalışmaları teşvik eden yeni bir mucizesinin gerçekleştiğini görebileceğiz. Ancak bu sevindirici haberin bir de hüzünlendirici yönünden bahsetmeden geçmek olmaz. Gerek Kur’ân-ı Kerim’deki gerekse sahih hadis-i şeriflerdeki yüzlerce ilmî hakikatten bahsederken, bunların büyük çoğunluğunu keşfeden bilim insanlarının Müslüman olmadığını unutmamalıyız. Müslümanlar, kısır siyasi çekişmelerle birbirlerini yok edecek derecede insafsızca kavga ederken, kendi kitaplarındaki ilmî hakikatlerden habersiz bir şekilde, hamasetle avunmaktan öteye gidememişlerdir.
Tekvinî emirlere uymak da takvanın bir boyutu olmasına rağmen İslam âlemi maalesef takvayı sadece ibadet boyutuyla almış (keşke onu da tam yapabilsek), kâinat kitabını okuma boyutunun da takva olduğunu ve yerine getirmediğimiz takdirde hem bu dünyada zillet içinde kalacağımızı hem de âhirette hesabını vereceğimizi unutmamalıyız.
Dipnotlar
[1] Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 269–270.
[2] İrfan Yılmaz, “Efendimizin Müjdesi Işığında Tükürüğün Sırları”, Çağlayan, Sayı: 68, Mart 2022.
[3] El-Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6/232–233; İbni Abdilber, El-İstîâb 4/1516, 1743.
[4] A.M. Sugunami ve ark. “Anti–USAG-1 therapy for tooth regeneration through enhanced BMP signaling”, Science Advances, 7/7, 2021.
[5] “Japan pharma startup developing world-first drug to grow new teeth”, The Japan Times, Osaka, 24-9-2023.