Başka dil konuşmazdım vuslatın dili olsaydı
Susmazdım seher bülbülleri gibi
Sen yılkı kısraklarını bilir misin Süreyya?
Onlar sadece koşmayı bilir
Yeleleri alevden al kısraklar şimdi umutlarım
Koptu elimde gözyaşı taşından tesbihlerim
Saçıldı her bir tanesi
Vuslatı yasak ülkelere
Çakıl taşları düşlerim
Bir bir topluyorum eteklerime
Sonra atıyorum denizlere sektire sektire
Birkaç tane kaldı avucumda Süreyya
Kıyamadım onlara
Öyle sıktım ki kanattı avuçlarımı
Avuçlar yine göğe kanatlandı
“Kün” emrine âmâde Süreyya.
Sırtımda heybem yırtık yamalı
Senle yoğrulmuş azıklarım sığmaz, akar
Yazık ettik onca bahara Süreyya
Sarı güzlerle bekliyorum şimdi seni
Düşen her yaprak bir takvim sayfası
Göğün laciverti neye gebe bilir misin?
Doğacak gün ne renk söyler misin?
Senle doğan günün rengi olmaz Süreyya
Sen hep şiir renginde doğarsın
Gönlümün fecir vaktinde
Dört mevsim yağmurum olur, yağarsın
Şiir renkli bulutlardan
Bazen çisil çisil ruha şifa
Bazen sağanak olursun
Sızım sızım bu defa
“Yan” emrine âmâde Süreyya.
Mavisi kaybolmasın diye
Nefes yerine gözlerini çektim içime
Geri vermeye korkuyorum Süreyya
Hayal denizinin eğreti kıyısından sesleniyorum
Haykırıyorum ismini dalgalara
Martılara şiir atıyorum
Şarkı mırıldanıyorum yakamozlara
Gece yıldız yıldız göz kırpıyorsun düşlerime
Beş vakit, beş duyumla dilediğim sen
Heybemde birikti gün, ay, sene
Geliveriyormuşsun, bir düşünsene
“Gül” emrine âmâde Süreyya