Kur’ân’da, “Biz her ümmete bir kurban ibadeti belirledik ki, kendilerine rızık olarak verdiğimiz hayvanları kurban ederken üzerlerine Allah’ın adını ansınlar. Şunu iyi bilin ki, sizin ilâhınız tek bir ilâhtır; öyleyse artık O’na teslim olun. Resulüm! Tam bir ihlâs, samimiyet ve tevazu içinde Allah’a boyun eğen kulları müjdele!” (Hac, 22/34) diye anlatılan “kurban”, her türlü yakınlığı kuşatacak bir anlam yelpazesine sahip olup dini terminolojide kendisiyle Allah’a (celle celâluhu) yaklaşılan şeyi, özel olarak da Allah’a yakınlık sağlamayı, yani ibadet (kurbet) adına hususi bir vakitte, belirli cinsten hayvanları kesmeyi ve bu maksatla kesilen hayvanı ifade eder.[1]
İlk Kurban Bayramı
Hicretin ikinci yılı müminlere birçok yeniliği beraberinde getirmişti. Bu senede Sahabe, Mescid-i Haram’a dönerek ibadet edeceklerinin müjdesini aldılar. Ramazan orucunun farz olmasıyla teravih ve sahurla tanıştılar. Yine bu ayda ilk sefer ve ilk zafer için Bedir’e yürüdüler. Bedir dönüşü müminler ilk defa bayramı idrak etmişlerdi.
Ramazan Bayramı’ndan 70 gün sonra Kurban Bayramı idrak edilmiş ve bu ibadete ait hükümler de hicretin ikinci yılında câri olmuştu. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Medine’ye hicretinde halkın özellikle İran kültürünün etkisiyle Nevruz ve Mihricân günlerinde bayram ettiğini öğrenince, Yüce Allah’ın daha hayırlı olan Ramazan ve Kurban bayramlarını bu iki günle değiştirdiğini belirtmişti. Konu ile ilgili hadis-i şerifi Hazreti Enes (radıyallâhu anh) nakleder: “Resûlullah (sav) Medine’ye geldiğinde Medinelilerin iki (bayram) günü vardı. O günlerde eğlenirlerdi. ‘Bu iki gün nedir?’ diye sordu. ‘Biz Câhiliye devrinde bu günlerde eğlenirdik!’ dediler. Bunun üzerine şöyle buyurdu: ‘Allah, bu iki bayramınızı onlardan daha hayırlı diğer iki günle değiştirdi: Kurban Bayramı, Fıtır (Ramazan) Bayramı…’[2] Böylece Ramazan ve Kurban bayramları meşru kılınmış oldu. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) biri Veda Haccı olmak üzere toplamda dokuz yıl Kurban Bayramı’nı idrak etmiş ve kurban kesmiştir.
Efendimiz (ﷺ) Her Sene Kurban Kesmişti
Hazreti Aişe Validemizin (radıyallâhu anha) rivayetine göre, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Âdemoğlu kurban kesme gününde Allah katında kan akıtmaktan daha sevimli bir amel işlememiştir. O kurban kıyamet günü boynuzları, kılları ve tırnaklarıyla gelecektir. Kurbanın kanı yere düşmeden önce Allah katında hemen kabul olunur. Bu sebeple kestiğiniz kurbanlardan dolayı sıkıntı değil gönlünüz hoş olsun.”[3]
Şükür İfadesi Olarak Kurban
“Şüphesiz biz sana Kevser’i verdik. O hâlde, Rabbin için namaz kıl, kurban kes. Doğrusu sana buğzeden, soyu kesik olanın ta kendisidir.” (Kevser, 108/1–3).
“Ebter” kelimesini müşrikler kendi aralarında Efendimizi (sallallâhu aleyhi ve sellem) kastederek kullanırlardı. Bu durum, Kevser sûresinde mucizevî bir surette yüzlerine vurulmuştur. Böylece Allah Teâlâ, bu âyet-i kerimenin muhatabı durumundaki Âs b. Vâil’in ve diğer müşriklerin dünya ve âhiretteki hayırların hepsinden nasiplerinin kesildiğini haber vermiştir. Bu sûrenin nüzul sebebi ile ilgili diğer bir rivayeti İbn Abbas (radıyallâhu anh) nakleder: “Ka’b bin Eşref adında Medineli bir Yahudi Mekke’ye gelince, Kureyşliler onu karşılamış ve ‘Bizler sikâye (hacılara su dağıtan), Kâbe’nin hizmetini üstlenen kimseleriz. Sen de Medine halkının efendisisin! Şimdi biz mi hayırlıyız yoksa şu ebter mi kavminden daha hayırlı?’ diye sormuşlardı. O da ‘Tabiî ki siz ondan daha hayırlısınız!’ deyince, ‘Sana buğzeden yok mu işte ebter olan şüphesiz odur.’ (Kevser, 108/3) âyeti nâzil olmuştu.”
Allah (celle celâluhu), bu âyetlerle Nebisine müjde verip davasının kıyamete kadar devam edeceğini, neslinin asırlara nur taşıyacağını, insanlığın düşmanlarının birer yâd-ı kabih olarak anılacaklarını vadetmiş ve şükür olarak O’ndan (aleyhissalâtü vesselâm) namaz kılıp kurban kesmesini istemiştir.
İyiliği organize edip kötülükle mücadele edenler de o Rehber-i Ekmel’i (sallallâhu aleyhi ve sellem) takip ettikleri takdirde Allah (celle celâluhu), “Onları bitirdik!” diyenleri bitirecektir inşallah.
Teslimiyet Nişanesi Olarak Kurban
Allah’a teslim olmanın, O’nun verdiklerini O’na ihlasla feda etmenin adıdır kurban. Hazreti İbrahim (aleyhisselâm) gibi, tam bir tevekkülle, her türlü fedakarlığı yapmaya hazır olduğunun ilanıdır kurban.
Bütün ibadet ü taatlerde Allah’a kurbeti hedefleme, “Allah’ım, ben bu ibadetimi Senin için yaptım.” deme ve bunu içten içe duyma esas olmalıdır… Yani insan canın yongası olan malını verirken aynı zamanda verebileceği şeyleri de hatırlamalı ve emre âmâde olduğunu göstermelidir.[4] Bir peygamber ve peygamber namzedi, teslimiyetleri ile Allah’ta öyle fâni olmuşlardı ki bıçak kesecek bir şey bulamamıştı!
Mina vadisinde Cebrail (aleyhisselâm), Hazreti İsmail’e (aleyhisselâm) bedel bir koç getirmişti. Bu koç dünya semasına ulaştığında Hazreti Cebrail, “Allahu ekber, Allahu ekber.” diyerek, tekbir getirmiş, Hazreti İbrahim (aleyhisselâm) bu sesi işitip onun koçla geldiğini görünce, “Lâ ilâhe illâllahu vallahu ekber.” diye cevap vermişti. Bu tekbir ve tevhit kelimelerini işiten ve kurban edilmeyi bekleyen Hazreti İsmail de (aleyhisselâm) “Allahu ekber velillâhi’l-hamd.” diyerek buna karşılık vermişti.
Kurbanla Kurtulan Hayatlar
Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Ben iki kurbanlığın oğluyum.”[5] buyurur. O iki şerefli kurbandan birisi neslinden geldiği Hazreti İsmail idi ki onu Allah, Cennet’te beslenen bir koçu Hazreti Cebrail eliyle göndererek bıçak altından kurtarmıştı: “Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık.” (Saffat, 37/107). Diğeri ise biricik babası Abdullah idi ki onun hayatı da kurbanla kurtulmuştu.
Kurban mevsiminde bulunan ya da kesilen her bir kurban belki de devrin İsmailleri ve Abdullahlarının bıçak altından çekilip alınmasına vesile oluyordur. (Her şeyin en doğrusunu Allah bilir).
Putların Kırılması
“Bir vakit de Mûsâ kavmine: ‘Allah, bir sığır kesmenizi emrediyor’ demiş, onlar da ‘Sen bizimle alay mı ediyorsun’ diye cevap vermişlerdi. Mûsâ da ‘Öyle cahillere katılmaktan Allah’a sığınırım demişti.’” (Bakara, 2/67).
Put, kul ile Allah (celle celâluhu) arasına giren her şey olarak tarif edilir. Cihat ise, O’nun (celle celâluhu) ile kulları arasındaki engelleri kaldırma gayretidir. Kurban bu yönüyle mal putunu kırarak tevhide kanatlanmanın gayretidir.
Kurbanını veren, mal sevgisi ile yaptığı mücadeleyi kazanıp “Rabbim dilerse bu yolda bütün servetimi de veririm.” inşirahına kavuşurken gönlünde taht kurma riski olan dünya putunu kırmış olur.
Üstad Bediüzzaman, “Kur’ân-ı Hakîm, Hazreti Mûsâ’nın (aleyhisselâm) risâletiyle, o milletin seciyelerine girmiş ve istidâdlarına işlemiş olan o bakar-perestlik mefkûresini
kesip öldürdüğünü, bir bakarın zebhi ile ifhâm ediyor.”[6] der. O dönemde İsrailoğulları ineği kutsal kabul ediyor ve ona tazimde bulunuyorlardı. Bu asırda ise nefisleri esaret altına alan dünya ve mal sevgisi putu, zekât ve kurban gibi ibadetlerle kırılabilir.
Kurban İbadetini Yerine Getiremeyenler İçin Kurban Kesmek
Dün dünyanın dört bir tarafındaki insan kardeşlerine kurban gönderen yardımlaşma kahramanları, bugün sürgünlerde, tecritlerde ve zindanlarda o hizmet günlerinin hasretini çekiyorlar. Kurban kesemeyenlere niyetle nafile kurban kesmek, Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir sünnetidir. Hazreti Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Bir Kurban Bayramı’nda, Allah Resûlü ile namazgâhta hazır bulundum. Hutbesini tamamlayınca minberinden indi. Kurbanlık bir koç getirildi. Resûlullah onu kendi eliyle kesti. Keserken de şöyle buyurdu: ‘Bismillahi vallâhu ekber. Bu, benim ve ümmetimden kurban kesemeyenler adınadır!’”[7] Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), Veda Haccında da bu güzel âdetini terk etmemiş ve 100 deve kurban ederken bir kısmını da ümmeti için kesmiştir.
Gönül Köprüsü İnşası
Kurban, cömertliğin ve civanmertliğin gelişmesine vesiledir. İşin küresel bir organizasyonla yapılması da şevk vesilesi olmaktadır. Böylece verilen kurbanlarla dünyanın dört bir tarafındaki mazlum ve mağdurlara sahip çıkılmaya devam edilmektedir. Kurban, birkaç kilo et olmanın ötesine geçerek uzakları yakın etmektedir.
Yunanistan’da bir muhacir ablamızın, kapısında kurban eti ve hediyelerden oluşan bir paketi görünce ağlayarak ifade ettiği şu cümleler, kurbanın nasıl bir kurbet yaşattığını göstermektedir: “Ülkemden ayrılıp gurbeti iliklerime kadar yaşarken şu hediyenizle yavrularıma ve bana yalnız olmadığımız hissini yaşattınız. Zindandaki eşim, ‘Merak etme, abiler, ablalar sizi yalnız bırakmazlar. Sıkıntılı günlerinde onlara git.’ demişti. Onu yalancı çıkarmadınız. Size nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum.”
Kurbanla nice kurbetlerin yaşanması dilek ve dualarımızla…
[1] TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 26, s. 433–435.
[2] Ebû Dâvûd, Salât, 239.
[3] İbn Mâce, Edaha, 3.
[4] M. Fethullah Gülen, “Bir Kurbet Vesilesi: Kurban”, herkul.org/kirik-testi/kirik-testi-bir-kurbet-vesilesi-kurban/
[5] Hakim, el-Müstedrek, II, 604.
[6] Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 262.
[7] Tirmizî, Edâhî, 20/1521.