Fethullah Gülen Hocaefendi’ye Dair Şahsî Bir Takdir

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin hayatı, öğretileri ve mirası hakkında çok şey yayımlandı. Önümüzdeki yıllarda bu konuda daha fazlasının yazılması muhtemeldir. Nitekim, din araştırmaları alanında bir akademisyen olarak, bu literatüre katkıda bulunanlardan biri oldum. Ancak derginizin bu özel sayısında, yalnızca bir akademisyen olarak değil, aynı zamanda hayatını diyalog ve teoloji çalışmalarıyla bir şekilde başkalarıyla paylaşmaya çalışan biri olarak, daha kişisel bir tarzda yazmak istiyorum.

Yıllar içinde, Hocaefendi’yi ve onun öğretilerini daha iyi anlamak için, onu bir hoca ve dua insanı olarak tanımanın önemli olduğunu fark ettim. Onu şahsen tanıma ayrıcalığına iki kez sahip oldum. Her iki buluşmamız da Pennsylvania’daki Altın Nesil İbadet ve İnziva Merkezinde gerçekleşti. İlki, onun öğretileri ve uygulamaları üzerine yaptığım bir araştırma projesi ve Avrupa’daki Hizmet’in gelişimi ile bağlantılı bir ziyaret sırasında, Aralık 2017’de vuku buldu ve sonunda iki kitabın yayımlanmasına vesile oldu. İkinci buluşmamız ise Şubat 2023’teydi; o zaman tâkatsizdi, ancak bu kitapları kendisine şahsen sunma şerefine nâil oldum.

İlk buluşmamızda ona üç küçük hediye sunmuştum. Kendisine İngiltere’den getirdiğim tipik bir İngiliz içeceği olan, ama kökeninin Çin’e dayandığının farkında olduğum bir paket çayı ve Oxford Üniversitesine bağlı olan, ana akım yüksek eğitimden dışlanmış Baptist Hristiyan inananlara fırsat vermek için kurulmuş olan Regent’s Park Yüksek Okulunun tarihine dair bir kitabı hediye ettim. Ayrıca Temmuz 2016’daki olayların ardından Hizmet içindeki birçok insanın yaşadığı tecrübeleri ve bu konuda Hocaefendi’nin taşıdığı ağır yükü göz önünde bulundurarak, Hristiyanlara ait Yeni Ahit’te yer alan İsa’nın Mezmurlarını okumak için kendimi mecbur hissettim:

“Ruhu fakir olanlara ne mutlu, çünkü göklerin egemenliği onlarındır. Yas tutanlara ne mutlu, çünkü onlar teselli bulacak. Yumuşak huylu olanlara ne mutlu, çünkü onlar yeryüzünü miras alacak. Doğruluğa acıkıp susayanlara ne mutlu, çünkü onlar doyurulacak. Merhametli olanlara ne mutlu, çünkü onlar merhamet bulacak. Yüreği temiz olanlara ne mutlu, çünkü onlar Tanrı’yı görecek. Barışı sağlayanlara ne mutlu, çünkü onlar Tanrı’ya yakın olacak. Doğruluk uğruna zulüm görenlere ne mutlu, çünkü göklerin egemenliği onlarındır.” (Matta, 5/3–10).

Bu okuma ile ilgili olarak, “Bu, benim bir inanan olarak duamdır,” diye açıklama yaptım ve “akademik çalışmamda gerçeğe hizmet etmek için elimden geleni yapacağım.” dedim. İlginç bir şekilde, Mezmurları okuduğum anda, kampta ezan okunuyordu ve ikisi birkaç dakika boyunca birbirine karıştı; bu anlar, hayatımın en etkili anları arasında yer aldı.

Mustafa Özcan, daha sonra Hocaefendi’nin Mezmurlar için bir Türkçe çeviri istediğini ve anlamını duyduktan sonra, Hazreti İsa’nın (aleyhisselâm) bu sözleriyle yalnızca kendi zamanındaki insanlara değil, aynı zamanda gelecekte olanlara da atıfta bulunduğuna dikkat çektiğini söyledi. Bu olayla ilgili olarak, Hizmet hakkındaki doktora araştırmasına danışmanlık yapma ayrıcalığına sahip olduğum Muhammed Çetin, o dönemde yapmayı planladığı bir araştırmada, Hocaefendi’nin başlangıçta Sufi üstatlardan ilham alarak modern insanın olumsuzluklarının nasıl giderileceğine dair bir yazı yazmayı düşündüğünü, ancak Mezmurlardan ilham alarak belki de o yazıda peygamberlerin (aleyhimüsselâm) tarihine ve insan zaaflarının nasıl aşılabileceğine dair öğretilerine odaklanması gerektiğini düşündüğünü açıkladı.

Hocaefendi ile ikinci kez Şubat 2023’te görüşme fırsatım oldu; o dönemde çok hâlsizdi. Ancak yine de kitaplarımı kendisine sunma şerefine nâil oldum. Bu vesileyle Hakan Yeşilova, Hocaefendi’nin kitapları aldığında “Başım üstüne!” dediğini aktardı; bu, onun zarif tevazuuna özgü bir şekilde, kitapları memnuniyetle ve aynı zamanda bir sorumluluk duygusuyla kabul ettiği anlamına geliyordu.

Hocaefendi, şahsiyetine ve öğretilerine dair bir şeyler ifade etme gayretlerimi bu şekilde onurlandırma nezaketini gösterdiği için, bu şahsî takdiri, bu kitaplardan birinin son paragrafındaki sözlerimle bitirme cesaretini göstereceğim: “… sonuç olarak, Gülen’in bereketli mirası, süregelen önemine rağmen öğretilerinin içeriğinde, pek çok kişiye ilham vermiş olsa da kişiliğine ve uygulamalarına duyulan hayranlıkta ya da zamanında değerli olan geçmiş Hizmet girişimlerinin tekrarında yatmayacaktır. Onun asıl mirası, insanları dinî ve manevî kaynaklarla sürekli olarak sevgiye dayanan ve insanlığa odaklanan yollarla ilişki kurmaya teşvik eden ve her yeni bağlama uyum sağlayan dinamik bir yaklaşımdır.”

Prof. Dr. Paul Weller, Regent’s Park Yüksek Okuluna bağlı Oxford Hristiyanlık ve Kültür Merkezinin Müdür Yardımcısı ve Oxford Üniversitesinin Teoloji ve Din Fakültesinin Ortak Üyesidir.

Bu yazıyı paylaş