Hocaefendi’nin vefatına, ilk birkaç gün boyunca inanmakta zorlandım. Artık bu dünyanın dışında olduğu gerçeği zihnime derinlemesine yerleşirken, hislerim yavaş yavaş şekillenmeye başladı. Basit bir benzetmeyle, yaşadığım şey, “duygusal bir sandviç” gibiydi.
Sandviçin iç kısmı, birbiriyle ilişkili üç üzüntü katmanından oluşuyor. Çok değerli birini kaybetmenin ve onun huzurunda bulunma, onunla sohbet etme ve son 10 yıl içinde birkaç kez tecrübe etme ayrıcalığına sahip olduğum zekâ, şefkat, kendinden ziyade başkalarını düşünme, gerçek ve derin alçakgönüllülük ve basitçe söylemek gerekirse, ulvî bir cazibenin yoğunluğunu hissetme fırsatının artık olmayacağını anlamanın verdiği şiddetli bir hüzün yaşıyorum.
Bu hislerime, benim gibi Hocaefendi’nin sözleri, eylemleri ve vizyonuna gönül veren 10 binlerce kişi için duyduğum empati eşlik ediyor; onlar da artık onun somut varlığını yakında hissetme fırsatına sahip olamayacaklar. Daha ince bir üzüntüyü ise, Hocaefendi’nin hayatını adadığı değerlere, ilkelere ve öğretilere bağlanan, ama onu şahsen tanıma fırsatı bulamamış olan gençler için hissediyorum. Kim bilir bu insanların gelecekteki sayısı ne olacak!
Bu üç katmanlı üzüntü, taze ve lezzetli bir “duygusal ekmek”le sarılmış sanki. Hocaefendi’nin Hakiki Mâşuk’a dönmüş olmasından dolayı onun adına sevinçliyim. Kendine özgü bir sufi olarak onun nihaî hedefi olan bu dönüş, kutsî bir mesuliyet gereği, insanlık âlemindeki hizmeti şekillendirme ve yönlendirme görevini tamamlamanın bir mükafatı olarak, iştiyak duyulan bir vuslat noktasıdır. Bu iştiyak, vuslat ve dünyamızda sıkça döktüğü gözyaşları, bana Hocaefendi’nin manevî olarak yakın bir bağ kurduğu 13. yüzyıl sufi şairi Mevlânâ Celaleddin Rumî’nin şu sözlerini hatırlatıyor:
Dinle neyden neler anlatır sana!
Yakınır hep ayrılıklardan yana:
“Beni kamışlıktan kestikleri an,
Kadın erkek inledi feryadımdan.
Geçmek için aşk derdinin şerhine,
İsterim hicranla yanmış bir sine.
Asıl yurdundan uzak düşen biri,
Kavuşma zamanını bekler geri.”
Rûmî ve diğer sufiler gibi Hocaefendi de ayrıldığı “kamışlığa” dönmeyi arzular. Allah’la vuslata iştiyak duyan bir sufi, Allah’ın da kendisi ile buluşmayı murat ettiğine inanır; âşık ve mâşuk, mâşuk ve âşıktır.
Duygusal sandviçimin bir kısmı, onun “kamışlığa” dönüşünden duyduğum sevinçle doluyken, diğer kısmı Rûmî’nin aynı sözlerinden alınmış ve onları aşan bir anlam taşır. Çünkü Hocaefendi’nin çalışmalarını ve vizyonunu devam ettirmeye çalışan bizler, ondan ayrı düştük. Kamışlıktan uzakta kalan biziz, ama aynı zamanda onun mefkûresinin devamına vesileyiz. Etrafıma baktığımda, Washington DC’deki yaşadığım yerden, ziyaret ettiğim dünyanın dört bir yanına kadar, onun ilham verdiği Hizmet Hareketi’nin sayısız gönüllüsünü ve onlar tarafından gerçekleştirilen hayırlı işleri düşündüğümde sevinç duyuyorum. Binlerce yerde örnek okullar inşa etmekten (bu okullar ABD’de bile kolayca kurulması mümkün olmayan yerlerde faaliyet gösteriyor), Afrika köylerine temiz su sağlamaya kadar geniş bir yelpazede hizmetler yapılıyor. Ayrıca, farklı kesimlerden insanları bir araya getirip onların tanışmalarını sağlayan, sayıları gittikçe artan inançlar ve kültürler arası programlar da mevcut.
Kesildiğinde sessizleşen kamış, hayat nefesi üflenince güzel bir ses çıkarmaya başlar. Bu, bir yandan Hocaefendi’nin hizmet dolu hayatını canlandıran ulvî bir ruh iken, aynı zamanda onun fikirlerinden ilham almış, öğretilerinin nefesiyle hayat bulan sayısız sevenini hatıra getirir. Hizmet gönüllüleri, dünyaya bir âhenk getirmek için hayata mazhar olmuştur. Hizmet Hareketi’nin oynadığı harika rolü düşündükçe sevinç duyuyorum ve Hocaefendi’nin ötelere intikalinin hemen ardından sevenlerinin her zamankinden daha sıcak bir şekilde bir araya geldiğini gördükçe tebessüm ediyorum. Bu durum, onun yapacaklarımızdan haberdar olacağının, bizlerin sevgi dolu bir birliktelikle, vuslatına erdiği Maşuk’unun inayetiyle, dünyayı daha iyi bir yer hâline getirme sürecinin bir parçası olacağımızın ve muhteşem bir Hizmet geleceğinin habercisi.
Prof. Dr. Ori Z. Soltes, Georgetown Üniversitesinde sanat tarihi, teoloji, felsefe ve siyaset tarihi gibi çeşitli disiplinlerde ders vermektedir. Kendisi Between Thought and Action: An Intellectual Biography of Fethullah Gülen (Düşünce ve Aksiyon Arasında: Fethullah Gülen’in Entelektüel Bir Biyografisi) (2022) adlı kitabın yazarıdır.
Dipnot