Dilde Canlılık ve Tasrif Üslubu

Bir metnin ilgi çekmesi ve kıymet kazanması kullanılan dil ile doğrudan orantılıdır. Kelimelerden, kelimelerdeki anlam zenginliğine, ondan sözü edebî sanatlarla aktarma becerisine veya bilgiyi işleme şekline kadar pek çok unsur metinde etkili olur. Bununla birlikte konunun sunum şekli ve yazılış amacı,[1] hedef kitlesi ve dilin güncelliği gibi konular da metnin rağbet görmesi için önemlidir.

Dil kendine özgü yapısı ile zamanın insanına hitap edecek özelliklerle gelişim gösterir. Kelimeler, kavramlar veya terimler metinde devrin anlam dünyasına göre yerini alır. Bu nedenle bir sonraki dönemde aynı metin okuyucu için çok şey ifade etmeyebilir. Bu, dilde meydana gelen sürekli, fıtrî bir değişimden kaynaklanır. Bu değişimde canlılık ve renklilik söz konusudur.

Teverson dildeki değişkenliği, canlılığı ifade etmek için kaleydoskop söylemini geliştirmiştir.[2]  Kaleydoskop sürekli değişen manzara anlamına gelir. Teverson’a göre (mesela) masallar, potansiyel anlamlar açısından zengindirler. Bu sebeple nasıl ve kim tarafından kullanıldığına bağlı olarak farklı anlamlar kazanabilirler. Teverson, anlatının bu aktif, zengin, dinamik, her zaman yeni yorumlamalara açık olan yönünü, yorum kaleydoskopu olarak adlandırır.[3] Bu açıdan bakıldığında bir toplumun kültürel ve inanç değerlerini barındıran eserlerin her devre göre yeniden kaleme alınması ihtiyacı ortaya çıkar.

Bu yöntem Kur’ân-ı Kerim’in temel anlatım özelliklerinden tasrif üslubuna benzerlik gösterir. Kur’ân-ı Kerim’in anlatım üslubuna özgü bir kavram olan tasrif; yenilenmenin, anlamlar dünyasına farklı açılardan bakabilmenin en güzel misalidir. Tasrif; çevirmek, döndürmek anlamındaki sarf fiilinden alınmıştır. Bu gramer kuralında, farklı anlamlara yönelik maksatlar için kelime, farklı fiil ve isim kalıplarına aktarılır.

Yasin sûresinin 13. âyetinde “Onlara karye ashabını misal ver.” buyurulmuş ve Havarilerin şehre gelişi karye kelimesi ile anlatılmıştır. 20. âyette Havarilere destek olmak için koşarak gelen inanmış bir kişi tasvir edilirken aksa’l medine (şehrin uzağından, yukarısından) tamlaması kullanılmıştır. Karye ve medine isimleri bir şehri anlatmak için aynı sayfada yer almıştır. Ancak medine kullanımı ile karye kullanımında ince nüanslar dikkat çeker. İkinci kullanımda karye yerine medine tercihi, o iman ehli ve itibarlı kişinin durumuna işaret etmek içindir. Çünkü o ahlak ve davranışları ile medenî olma vasfını kazanmış biridir.

Kur’ân’da farklı sûrelerde geçen Hazreti Musa (aleyhisselâm) kıssalarında tasrif üslubu olayların anlatımında net olarak görülür. Mesela iman eden sihirbazlar olayında iki ayrı sûrede şu ifadelere yer verilir:

“Firavun, ‘Benden izin çıkmadan ona inandınız ha! Demek ki size sihri öğreten ustanız oymuş! Ellerinizi ve ayaklarınızı farklı yönlerden keseceğim ve sizi hurma dallarına asacağım! Kimin azabının daha şiddetli, daha devamlı olduğunu işte o zaman anlayacaksınız!’” (Tâ Hâ, 20/71).

Firavun dedi ki: ‘Demek siz, benden izin almadan ona iman ettiniz ha! Şüphe yok ki bu, yerli olan Kıptî ahaliyi yurtlarından sürmek için, sizin şehirde beraberce planladığınız gizli bir oyundur. Ama yakında bileceksiniz başınıza gelecekleri! Evet, ellerinizi ve ayaklarınızı, değişik taraflardan keseceğim, sonra da hepinizi toptan asacağım!’” (A’râf, 7/123–124).

Âyetlerde tarihî açıdan aynı manzara anlatılmakta, ancak ifadelerde farklılıklar dikkat çekmektedir. Birinci âyette firavunun sihirbazları kendine ihanet etmekle suçlamasına, ikinci âyette ise yine firavunun sihirbazlarla Hazreti Musa’nın (aleyhisselâm) bir komplo hususunda anlaştıkları iddiasına dikkat çekilmiştir. Bu kullanım hem bir konuyu farklı açılardan ele almanın hem de bir olayı anlatırken kurulacak cümlelerin ve söz diziminin maksada göre değişiklik göstermesi gerektiğinin açık misalidir.

Kur’ân’a ait bu edebî üslup, Risale-i Nur eserlerinde de sıkça görülür. Bir kavram ya da bir konu, farklı kitaplarda ya da aynı kitapta farklı açılardan izah edilir.

Zira, hidayet haddizatında büyük bir nimettir ve vicdanî bir lezzettir ve ruhun cennetidir.”[4]

Ve hidayet-i fıtrıyenin çekirdeğini de vicdanınıza dikmiştir ki, saadeti alasınız. Hâlbuki sizler saadete bedel, lezâiz-i fâniye ve menafi-i dünyeviyeyi alıyorsunuz. Demek, su-i ihtiyarınızla, dalâlet mesleğini hidayet mesleğine ihtiyar ve tercih etmekle, hidayet-i fıtriyenizi ifsat, re’sülmalınızı da zayi ettiniz.”[5]

Metinlerde hidayet kelimesi üzerinde durulduğu görülmektedir. İlk metinde hidayetin bizzat nimet ve vicdanî bir lezzet olduğu ifade edilir. İkinci metinde hidayetin fıtrî olarak vicdana konulduğuna dikkat çekilir. Onun terk edilmesiyle Cennet’i kaybetme tehlikesi ikazı yapılmıştır. İki cümle yan yana geldiğinde tekrara düşülmediği gibi anlatımda ciddi bir dikkat çekicilik ve canlılık sağlamıştır.

Dilde etkin ve canlı kalabilmenin bir diğer yolu da yine tasrif üslubu çerçevesinde söylemleri aslına bağlı kalarak güncelleştirmek ya da ondan yola çıkarak yeni söylemler geliştirmektir. Zihin yeniliklere açık olduğu için dilin onu desteklemesi gerekir.

İman hakikatlerine tercüman olma ve dinî değerleri anlatma gayretindeki insanlar, bu vazifeyi eda ederken kullandıkları üslubu sürekli gözden geçirmeli; her gün farklı bir doğumun sancılarıyla kıvranıp durarak yeni yeni usuller geliştirmeli ve muhataplarının karşısına her zaman sürpriz argümanlarla çıkmaya çalışmalıdırlar. Hep aynı şeyleri tekrar etmek suretiyle en parlak hakikatleri bile matlaştırma gibi bir yanlışa asla düşmemeli; onlara her an ayrı bir buut ve zenginlik kazandırmalıdırlar.”[6] Açıkça tasrif üslubunu nazara veren bu ifadeler, “Biz bu Kur’ân’da, insanlar için her türlü misal ve öğüdü, farklı üsluplarla tekrar tekrar ifade ettik. Fakat pek çoğu bunları anlamadı.” (Kehf, 18/54) âyetinin hedefine uygun bir çizgide dile getirilmiştir.

Sözlükler dilin hafızasıdır, ama sözlükteki bütün kelimeler, terimler aktif değildir. Dil kendi içinde değişim ve yenilenme yöntemiyle sürekli canlı kalabilir. Kültürel etkileşimler gibi diller de evrensel ifadelerle renklilik kazanabilir. Başka dillerden anlam ve kelime kazanımları olabilir. Önemli olan dilde yenilenen üslupla ve söylem zenginliğiyle ilerlemektir. Çok kıymetli bir Kur’ân anlatım yöntemi olan tasrifi örnek alarak yeni söylemler geliştirmek suretiyle dili canlı tutmak esas olmalıdır. Bu yöntemde insanların anlayışlarına, yaşlarına, kültür durumlarına, bilgi seviyelerine göre incelikleri gözetme vardır. Kur’ân’da bir sûrenin ya da bir âyetin her seviyeden insana hitap etmesinin, onun İlahî kelam olmasından kaynaklandığı da unutulmamalıdır.

Sosyal hayatta her mevsim farklı bir argümanla insanların karşısına çıkmak gerektiği gibi dilde de yeni teknikler, anlatım yöntemleri, kelimeler ve kavramlar kullanarak ilerlemek dile saygının gereğidir.

Dipnotlar

[1] E. Yılmaz, “Metinsellik ile Yazınsallık Kavramı ve Hasan Ali Toptaş’ın Bir Dünyanın Akşam Resmi Öyküsünün Metinsellik ile Yazınsallık Bağlamında İncelenmesi”, Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim (TEKE) Dergisi, 2021, 10(4), s. 1371–1392.

[2] A. Teverson, Fairy Tale, New York: Routledge, 2013.

[3] A.g.e. s. 6.

[4] Bediüzzaman Said Nursî, İşârâtü’l-İ’câz, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2007, s. 59.

[5] A.g.e.

[6] M. Fethullah Gülen, “Kur’an Bahçesinin Rengârenk Çiçekleri”, Herkul, Kırık Testi, 16 Ocak 2006.

 

Bu yazıyı paylaş