İnsanları mutlu eden, uzun ve sağlıklı bir ömür sürmelerini sağlayan şey nedir?
Aklınıza ilk önce sağlık tavsiyeleri geldi, değil mi? Yapılacaklar, yapılmayacaklar… Egzersizler, diyetler, turşular, yeşillikler, şifalı bitkiler, ballar, pekmezler, kuru yemişler, reçineler ve taşlar…
Konu mutluluk olunca akla para, zenginlik de gelir. İstediğini istediği zaman yapma özgürlüğü… Konforlu arabalar, akıllı evler, yazlıklar, tatiller, yüksek hayat standartları, lüks, şatafat…
Elbette “iyi bir kariyer, huzurlu bir aile” diye gelen cevaplar da olacaktır; “demokratik ortamda özgür yaşamak” diyenler de.
Hayır zihninizi okumuyoruz, sadece yapılan anketlerde en çok gelen cevapları derledik. Gerçek mutluluk bunlar mıdır, yoksa çok daha başka unsurlar mı hayatımızın kalitesini, sağlıklı kalmamızı ve huzurlu bir ihtiyarlığımızı şekillendirir?
Dünyanın En Uzun Yetişkin Gelişimi Araştırması
Sene 1938… Bütün dünyayı kasıp kavuran 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı’nın hissedildiği dönemler… İnsanlığın işsizlikle, iflaslarla, fakirlikle, açlıkla, sınandığı zor yıllar… Toplumların gelecekten umudunu kestiği, gazetelerde intiharların haber değeri bile taşımadığı, bazı ailelerin çocuklarını satmak zorunda kaldığı çetin seneler. İlkinin acı yaraları hâlâ kapanmadan ve hiçbir ders almamışçasına yeniden bir dünya savaşının eşiğine gelmiş bir âlem… O yıllarda Harvard Üniversitesinde, 268 üniversite ikinci sınıf öğrencisinin sağlığını izleyerek nasıl mutlu bir hayat sürüleceğinin ipuçlarını bulmayı amaçlayan bir araştırma başlar.
Araştırma başlar, ama bitirilmez; Boston’un fakir semtlerinde yaşayanların da eklenmesi gibi sürekli yeni kontrol grupları eklenir. Uzun yıllar katılımcılarının sadece beyaz erkekler olmasından dolayı ciddi eleştiriler alan araştırmaya, 1970’li yıllarda eşler ve farklı etnik gruplar da dâhil edilir. Dünyanın 86 yıldır devam eden bu en uzun süreli “Yetişkin Gelişimi İzleme Çalışması” günümüzde de Dr. Robert Waldinger başkanlığında yürütülmektedir ki kendisi projenin dördüncü direktörüdür.
Araştırmacılar, bu uzun çalışmada şu sorunun cevabını ararlar: “İnsanları mutlu eden ve uzun ve sağlıklı bir ömür sürmelerini sağlayan şey nedir?
Katılımcıların sağlık seyirleri, eğitimleri, kariyer ve evlilikleri, başarıları ve başarısızlıklarını da kapsayacak şekilde bütün hayatları takip edilir. Toplanan veriler analiz edilir.
Kim En Sağlıklı?
86 yılın sonunda sağlıklı bir hayatın temel belirleyicisi olan en dikkat çekici keşif, herkesi çok şaşırtır. Araştırmacılar bile kendi analizlerine inanamaz. İnsanların yaşlandıkça ne kadar sağlıklı kaldıklarını ve ne kadar uzun süre yaşadıklarını belirleyen faktör ne başarı ne şöhret ne de zenginliktir. En mutlu olanlar, yaşlandıkça en sağlıklı kalanlar ve en uzun yaşayanlar, diğer insanlarla en sağlam bağları olan insanlardır.
Güçlü sosyal münasebetler, çevreleri ile sıcak ilişkiler, kişilerin yaşları ilerledikçe mutlu ve sağlıklı kalmalarının en önemli belirleyicisi olmuştur. Yalnız yaşayanlar, hayatta ne kadar başarılı veya zengin olsalar da mutlu değillerdir. Uzun süre yaşayamaz ve ömürlerinin son dönemlerini, pek çok hastalıkla mücadele içinde, zorlukla geçirirler.
Kendisiyle yapılan bir röportajda Waldinger, “İlk başta kendi verilerimize kendimiz de inanamadık. İyi ilişkiler daha mutlu olacağınız anlamına geliyor ama iyi ilişkiler, koroner arter hastalığına, tip 2 diyabet veya artrite yakalanma ihtimalinizi nasıl düşürebilir? Diğer birçok çalışmada da aynı şeyi bulmaya başladık ve son 10 yılımızı laboratuvarımızda bunun tam olarak nasıl çalıştığını anlamaya çabalayarak geçirdik. İlişkiler, bedenlerimize nasıl giriyor ve fizyolojimizi nasıl değiştiriyor?” diye anlatır.
Harvardlı araştırmacılar, yıllar boyunca insanların sağlığını ve refahını sağlayan temel faktörün arkadaşlarıyla ve aileleriyle ilişkileri olduğunu bulmuştu. Diğer insanlarla güçlü bağları olan insanlar, her ne kadar bu ilişkileri inişli çıkışlı olsa ve türlü zorluklar barındırsa da çok tuhaf bir şekilde kronik hastalıklara, akıl hastalıklarına ve hafıza kaybına karşı korunuyordu. Kısaca her gün bir avuç ilaç içmek yerine birkaç gerçek dost ve iyi bir eşe sahip olmak yetiyordu.
Yine araştırmada, emekli olduktan sonra, eski meslektaşlarının yerine çevrelerinde yeni arkadaşlar edinenler, başka bir yere yerleşip de kendi kabuğuna çekilenlere göre çok daha mutlu ve sağlıklıydı.
John Cohen’in başkanlığında 2006’da Virginia Üniversitesinde yapılan bir başka araştırmada ise katılımcıların kontrollü olarak elektrik şokları ile canları acıtıldı. Canı yanan insanların bir başkasının elini tuttuğunda acının azaldığı, sevdiği bir insanın elini tuttuğunda ise bu etkinin çok daha fazla olduğu manyetik rezonans görüntüleme ile beyin faaliyetleri izlenerek bilimsel yolla ispatlandı.
Sadece el tutmak, ağrı kesici bir özellik göstermişti. Bu çalışma da sosyal ilişkilerin, doğrudan beden sağlığımızı ve beyin aktivitemizi derin bir şekilde etkileyebileceğine dair örneklerden sadece biri.
Araştırmalar, bir insanın daha mutlu, sağlıklı ve uzun ömürlü olmasının etrafındaki güveneceği, seveceği, içini açacağı, zorda kalsa arayabileceği, yeni şeyler öğrenebileceği insan sayısına bağlı olduğunu ortaya koyuyor. Waldinger’in tabiriyle, “dehşete düştüğünüzde ve birinin hemen gelmesine ihtiyaç duyduğunuzda gece yarısı arayacağınız kişi” sayısı bir anlamda sosyal ilişki seviyenizi de gösteriyor.
Hizmet Sağlığımızı Koruyabilir mi?
Yukarıdaki araştırmalardan hareketle Hizmet Hareketi gönüllülerinin insan ilişkileri gözlemlendiğinde diasporada yaşayanların sosyal ilişki seviyesinin idealin biraz altında olsa bile yine de yüksek bir seviyede olduğunu söylemek mümkün. Mesela hiç olmazsa haftada bir defa, birkaç saat bir araya gelen insanlar, Harvard araştırmasında ortaya çıkan insanî ilişkileri taze tutmak adına doğru bir yol izliyor. Hele bu grupların, maddî bir çıkar olmadan belirli bir hedefi birlikte gerçekleştirme çabası ve sonunda arzu ettiklerine ulaşmaları, bağın gücünü artırıyor.
İrtibata geçtiğimiz çeşitli yaş (+30), cinsiyet ve eğitim seviyesindeki, tamamı diasporada yaşayan 61 Hizmet gönüllüsüne, dehşet anında kaç kişiyi arayabilecekleri sorusunu yönelttik. Gelen cevapları medyan alma usulüyle hesapladığımızda kişi başına 6,6 gibi yüksek bir rakam çıktı.
Katılımcılar, güvendikleri kişilerin %79’unun Hizmet Hareketi’nden, %12’sinin akrabalarından, %9’unun ise diğer insanlardan oluştuğunu belirtti. Bu kısıtlı anket, elbette bilimsel bir veri değildir. Ancak Hizmet Hareketi’nin, çağımızda insan sağlığına “sigara ve alkol kadar zararlı” olarak kabul edilen yalnızlığa karşı bir panzehir olduğunu söylemek için yeterli olabilir.
Zulümler ve Sağlık
10 yılı geçen bir zaman diliminde sürdürülen ahlak ve vicdandan nasipsiz bir sürecin, bu sosyal yapıda çok sıkı bir filtre vazifesi gördüğü tartışılmaz bir gerçektir. İçeriden bir bakışla bu süreci, samimiyet sınavı, bağlılık imtihanı veya gönüllüler arasında en ciddi güven sınanması olarak nitelemek mümkün. Kazananı da var kaybedeni de…
Hadiseye sadece müspet tarafından bakmaya devam edilecek olursa “Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şâkirâne iftihar etmek” düsturu, Hizmet Hareketi gönüllüleri arasındaki bütün farklılıkları ortadan kaldırıp herkesi çok büyük bir ortak paydada topluyor. Bu sayede yılların emeği ile kurulan bütün kurumlarını kaybetse de Hizmet’in insan sermayesi dimdik ayakta duruyor.
Harvard araştırmasından çıkan sonuçlar gözüyle Hizmet’e bakıldığında şunlar görülür: Gönüllülerin basit bir işte dahi istişare edebileceği, fikir alabileceği, tecrübesinden faydalanabileceği insanları her zaman yanı başında bulmaları mümkün ve bu insanlar birbirlerinin yüzünü güldürüyor.
Yeni şeyler denemeye, risk almaya cesaretlendiren, hayatı daha da anlamlandıran ve belirli hedefler yörüngesine oturtmaya teşvik eden bir birliktelik bu. Sevgi ve güven, bu insanların arasındaki münasebetin iki temel taşı… Bu, bağlılıkları artırıp rahat hissetmelerini sağlıyor ve birbirlerini gördüklerine gerçekten memnun oluyorlar.
Uzun bir süredir Hizmet insanları büyük bir stres altında olmakla birlikte bu stres, sosyal bağları zayıflatmak bir yana daha da dinamik tutuyor ve dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan sıkıntıya karşı yekvücut olabilme potansiyeli hâlâ sürüyor. Âlemlerin Efendisinin (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hastalandığında diğer uzuvları da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli bir hastalığa tutulur.” (Buhârî, Edeb, 27) buyruğu yeni baştan yaşanıyor.
Dileriz ilerleyen yıllarda yapılacak ciddi araştırmalarla, Hizmet’in maddî ve manevî sağlığı nasıl etkilediği bilimsel veriler ve analizlerle ortaya konur.
Sağlıklı, uzun bir ömür sürmek için en güçlü tılsım, herkesin yanı başındaki ailesinin ve Hizmet arkadaşlarının elinde. O elleri şu zor günlerde tutmak bugünlerin en tesirli, en güvenli ve en ucuz ilacı. Çünkü Hizmet sağlığınızı da korur.
Kaynaklar
Anahad O’Connor, “The Secrets to a Happy Life, From a Harvard Study”, The New York Times, 23 Mart 2016.
James A. Coan ve ark. “Lending a Hand: Social Regulation of the Neural Response to Threat”, Psychological Science, 17/12, December 2006.
John F. Mitchell, “Aging Well,” American Journal of Psychiatry, 161/1, 2004.
Marc Schulz, Robert Waldinger, “An 85-year Harvard study on happiness found the No. 1 retirement challenge that ‘no one talks about’”, www.cnbc.com, 2023.
Mehmet Ali Şengül, “Hizmet Nedir?”, Çağlayan, Şubat 2022.
Robert Waldinger, Marc Schulz, The Good Life: Lessons From the World’s Longest Scientific Study of Happiness, New York: Simon & Schuster, 2023.
“Speaking of Psychology: The secret to living a happy life, with Marc Schulz”, www.apa.org/news/podcasts/speaking-of-psychology/happy-life
“The Harvard Study of Adult Development”, www.adultdevelopmentstudy.org