Ey sevdasıyla yandığım, dudağımdan döktüğüm sözüm
Söyleyemediğim türküm
Tamamlayamadığım bestem
Hiçbir yerde duyamadığım can-ı sedam
Sende Yusuf’un güzelliği, bende Züleyha’nın aşkı olmasaydı da
Ben yine yolunda yoldaş, kolunda cepken, dilinde türkü olsaydım
Sen ay ışığını yayarken dört bir yanına
O ışıkla beslenen bir çiçek de ben olsaydım
Ey sevdasına susamışlığım, derdimin dermanı
Âb-ı hayatım, mavi gökyüzüne kanat çırparken
Satır arasında suskunluk dolu fırtınasına yakalandığım
Kafiyelerle süslü en güzel şiir-i sedam
Sende gurbetin hüznü, bende vuslatın arzusu olmasaydı da
Ben yine yolunu gözleyen bir bakış
Nazarının değdiği yeri arayan bir bedevî olsaydım
Sen güller diyarının kapısına kilitler vururken
O kapının sadık bir bekçisi de ben olsaydım
Ey sevdasıyla gönlüme güneş olan sultanım
Aşk kervanıyla uğruna yılları tükettiğim susuzluğum
En karanlık gecelerde ay olup ses verdiğin kamer-i sedam
Sende gündüzün aydınlığı, bende gecenin sarhoşluğu olmasaydı da
Ben yine kalbi senin kapında atan bir beden
Hüzün dolu yüzünde sevinç olan bir gamze olsaydım
Sen kapında boynuma vurduğum prangaları çözerken
Ayağına vurulan bir pranga da ben olsaydım
Ey gönlümdeki gizli hazinem
Âşıklar sultanım, ey bastığı yerleri gündüzler gibi aydınlatan şems yüzlüm
Karanlık dolu sokaklarda ansızın duyduğum şems-i sedam
Sende şemsin öfkesi, bende Rumi’nin suskunluğu olmasaydı da
Ben yine sana sessizce gönderilen bir ulak, seni arayan bir göz olsaydım
Sen Şems olup karanlıklar ülkesinde kaybolurken
Başındaki simsiyah bir sarık da ben olsaydım