Gülşenimizi müteselli nâğâmâtın eylesin hûn
Yıkık hülyamızı mamur et ey Tayr-ı Humâyun
Ey makam-ı Mahmûd şefaat-i uzmâ sâhibi! Ey Ulu (sav)
Kaldırıver artık perdeyi gönlüm hicranla dolu!
Ey Muhammed Mustafa! Sana hasret gözler yaşlarla dolu
Anladım ki acziyetle ve tevazuyla açılır zaferin yolu
Zevra’da Dâmen-i Muallanın (sav) parmaklarından verdin ferec
Abı hayatla dirilt ölüleri ey Kur’ân ahlâklı enmuzec
Hudeybiye’de yed-i mübârekin deri kırbaya dalar
Binlerce sahabine su içiren kırba rahmet dolar
Yalınkılıç kuşandı Şecaat Kahramanı elinde kabza
Esnâmı kır yine ezhân-ı butlândan girmeden kabza
Tebük’te tıkanan çeşmeyi abdestin açar
Coşkun derya çöle dönen İrem bağlarına rahmet saçar
Nazarı sûzanın açar tıkanık gönlümüzde menfez
Sicim suyum kalbolur o an engin bir körfez
Ümmetin yegâne umudu ey Sâhibi münteha
Ey ledün ilminin Sultanı! Ey Sâhibi dehâ
Mute’de kırbaya fem-i güherinle üfler içi su dolar
Derûnumdaki ukdeler üşüşür aklımı yolar
Unâsın gamsızlığı celladım olur ipimi sallar
Yetiş Rahmetinle doğ ki gözler yolunu kollar
Vasfıdır etemmiyet ekmeliyet hâlleridir etkâ
Sana (sav) dayananlar garîbüzzaman ama ekvâ
Hudeybiye’de tükürüğün eyledi kuyuyu lebâleb
Diriltici bu efsunla yozlaşan dimağları parlatsın şeb’
Tebük’te susuz kalınca Siddîk’in dua istedi
Muvazzaf bulutlar toplandı hudûda rahmet indi
Ey Âlemlere Rahmet (sav) zulmün çorağına
İniver Senden meded isteyenlerin kor ağına
Bir dua bir niyaz kıl! Ey yegâne umudumuz
Arzı dîdârımız Sen (sav) Ona varan yolumuz
Bizi arındırmak için gökten indirilen yağmur
Sana şâhit mucize-i bâhire bulutlar memur
Mahzun mükedder gönlüne tesellici Sana
Var mı talihimizde şahit bir ağaç olmak destanına
Bedeviyi ikna etti yerleri şâk edip yürüdü
Sana (sav) istişhâd etti semure ağacı yürüdü
Senin (sav) etrafında tavafa gelen eşcar bile bahtiyar
Sana (sav) dilbeste zerrat Sana selâmda cümle seyyar
Sana (sav) meftun bir seçer-i talha ve semure
Cinnîleri itminana erdiren yürütülen her bir zerre
Ahmakların ağzına Allah hakkında yalan düştü
Şeytanı dessâstan unâsa çarpıcı hayran düştü
Sana inleyen hanînu’l-ciz kuru hurma kütük
Hutbede mescidi lerzeye getiren nây-ı dökük!
Teselli ettiğin teveccüh kıldığınsa bir kütük
Biz de hubbunla yandık nây misal nâlân düştük
Velîlerin yiyeceği meyve-i cennet olma vaat oldu!
Sükûn etsin diye yed-i mübarekleri sarmaş dolaş oldu!
Sana (sav) olan sevdamızın bedeline sarp akabe
Tesellibahş efsunlu sözlerin kulaklarımda nâbe
Şifâyâb ellerinle şereflensin nâdân başım
Kemter kulun emân bulsun pürkeder kâşım
Mihmân-i Nebi (sav) İbni Mesud’un şâhit
Cennet yemeğinin Hây Hû’yu Hudâya mâcit
Ellerinde tesbih eder taş; ey Gülrû (sav)
Sana (sav) selam veren bir dağ taş; Sana serfürû
Alî u Abbas’a hususi iltifatınla örttüğün perde
Mesleğinin sâlikleri için devadır her derde
Ey Sevdiğim (sav) kardeşlerine de kıl mülâet
Nazarı sûzânından oyulmuş sinelere dua et
Şâhetil vucûh de yine avucunda toprağı kat
Yevm-u Bedr u Huneyn gibi yüzsüz yüzlere at
Zeynebi payidar eyledi veçhine düşen su
Abdest suyun değince bedîu’l-cemal oldu
Senden (sav) bir su düşür üstüne sicni kara baht
Kalkar ancak üzerimizden kaht olur bedîu’l-baht
Âiz bin Amr’ın yaralı yüzüne dokunuşun
Doru aklığı düşürdüğün gibi ikbâlimize de dokun
Abdurrahman bin Zeyd bin Hattab kısa imiş
Başına meshin ve duan kâmet-i bâlâ etmiş
Bizim çirkeflerimize de dokun Ey Seyyâh-ı şâhikâlar
Meshinle mesholsun müseffih vicdanlar
Seferde yorulan develere dokunuşunla yola revân eylediysen
Katuf küheylânlarımıza da dertlerin devası tılsımınla dokunuversen
Senin Hak Peygamber oluşuna şahit olan bir susmarda yok kizb
Sana şehadetiyle çobanın yüreğine iman nakşolunan bir Zi’b
Vahşî devenin Sana tahiyye-i ikram olarak ıhması ve secdesi deliliniz
Biz esfel-i sâfilîn değilsek âlây-ı illiyyîne lâyık şâhitleriz
Madem bir nidanla yeni ölüler değil çürük kemikler dahî toplanır
Heyhat! Üfle sihirli nefhânı bir bâ’su ba’de’l-mevtle kimler canlanır
Secdede cesîm kaya mübarek başına Sultan-ı Levlâk’ın (sav)
Mübarek başına koyacağı an gözü bağlanır zevc-i hammâle-i hattâbın
Ey Güller Sultanı kalmadı dizlerde derman
Bişâretin hakikate kalbolsun kapansın sâhife-i imtihan
Tutuşan küllerimizden dirilt ne olur tekrar bizi
Bir tenezzül kılarak teveccüh eyle tutuver elimizi
Bir ibtilâ treni gelir öteden bedenimiz raylara bağlı
Emân yok Senden başka himmetini gözleyen sineler dağlı
Gökte dağ misüllü bulutlar dolu taneleri indirir
Gümüşî bembeyaz kaplarda Hüda ikramlar ettirir
Ey kâkülü gülber! Zümrûtî elbisene yeryüzü verdi elvan
Başı kardan bembeyaz sarıklı dağlar gibi kâmet-i bâlân
Rabbin ayetleri okunduğunda gözlerine yaş düştü
Bir muhabbet uğruna ya Rab, nice eğilmez baş düştü