“Mü’minler başka değil, ancak kardeştirler. O hâlde ihtilaf eden kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki O’nun merhametine nâil olasınız.”[1]
“Bu açıdan, nihaî planda kalbleri birbirine ısındıranın ve kardeşlik duygusunu inkişaf ettirenin Cenâb-ı Hak olduğuna gönülden inanmak ve mü’minleri aynı istikamet çizgisinde buluşturması için her zaman O’na yakarışta bulunmak lazımdır. Ne var ki bu mevzuda pratik hayatta da bazı şeylerin yapılması gerektiği, bunların şart-ı âdî planında vifak ve ittifaka vesile teşkil edeceği ve fiilî dua yerine geçeceği de unutulmamalıdır.”[2]
Allah Teâlâ, nasıl ki bütün kâinat kitabını mücmel olarak Kur’ân kitabında ele almıştır, aynen öyle de sosyal ve içtimai hayatta yaşanacak tüm hususların hülasasını da Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) hayatında, örnekleri ile nasıl ele alınması gerektiğini bizlere göstermiştir.
Herhangi bir beldeye farklı bir grup geldiğinde hem yerleşik olan belde halkı hem de yeni gelen grup için birtakım sıkıntıların yaşanılması muhakkaktır. Hele ki gelen grup evini, barkını, kazancını, işini, hatta eş ve çocuklarını kendi memleketinde bırakarak geldiyse… Suriye’de yaşanan iç savaştan kaçarak başka memleketlere gitmek zorunda kalanların yaşadıkları ve gittikleri yerlerde meydana gelenler göz önüne alınırsa, bir beldeye farklı bir etnik grubun gelmesinin oluşturacağı sıkıntılar daha kolay tahayyül edilebilecektir. Bir de gidilen bölgedeki etnik gruplar arasında da anlaşmazlık varsa yeni gelen grubun daha büyük problemlere sebep olması muhtemeldir. Ayrıca uzun yıllar boyunca devam eden inatçı çatışmaların[3] çözümü hiç de kolay değildir. Ancak, Medine’deki Evs ve Hazrec kabileleri, aralarında 120 yıldır devam eden kan davalarına, çatışmalara ve daha birkaç yıl önce meydana gelen Buas Savaşı’na rağmen hiçbir problem yaşamadan Mekke’den gelen Muhacirleri bağırlarına basmış, onlara evlerini açmış ve her şeylerini paylaşarak en güzel kardeşlik örneğini sergilemişlerdir. Öyle ki Muhacirler artık kendi düzenlerini kurmak üzere Ensar’ın evinden ayrılmak istediklerinde Ensar, Efendimizin huzuruna çıkıp “Acaba biz rahat ettiremedik mi ki gitmek istiyorlar?” diye sormuşlardır. Peki, böylesine bir kardeşlik nasıl mümkün olmuştur?
Hicret Öncesi Medine
Efendimiz Medine’ye teşriflerinde nüfus sayımı yaptırmıştır. Buna göre Medine’nin nüfusu 10.000 civarında idi. Medine halkı, Evs ve Hazrec kabilesi ile Yahudilerden oluşuyordu. Evs ve Hazrec kabileleri, Müslüman olmadan önce (Hicretten üç yıl önce) Buas Harbi’ne tutuşmuşlar ve bu savaş, tarafları çok yıpratmıştı. Bununla birlikte kabileler arasındaki husumeti devam ettiren yaşlıların büyük bölümü bu savaşta hayatını kaybetmiş, söz hakkı, çözüme daha açık olan gençlere geçmişti. Nitekim Mus’ab ibn-i Umeyr’in tebliği karşısında Ensar’ın efendilerinden Sa’d ibn-i Muaz hemen Müslüman olmuş, onun Müslüman olması da kabilesinin kısa zamanda İslamiyet’e girmesine vesile olmuştu.Bununla birlikte, Evs ve Hazrec kabileleri tarımla uğraşırken ticaret ve pazarı ellerinde tutan Nadir, Kaynuka ve Kurayza kabileleri, her iki grup arasındaki çatışmayı da körüklüyor; hem taraflara silah satarak hem de bölgedeki ticareti ellerinde tutarak bu çatışma ortamından istifade ediyorlardı.[4]
Barış İnşası Kuramları Açısından Efendimizin İcraatları
Barış inşası, kalıcı ve kaliteli bir barış inşa edilene kadar, çok kırılgan bir süreçtir ve bu süreçte meydana gelecek herhangi bir aksama, çatışmayı tekrar alevlendirir ve çözümü daha da zorlaştırır. Bu kapsamda, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), Medine’deki kabileler arasında uzun yıllar devam edecek bir barış ortamı tesis etmişti.
Öncelikle Evs ve Hazrec kabileleri oldukça yıpranmış, barış inşası için zaman olgunlaşmıştı.[5] Bu dönemde ilk olarak Hz. Mus’ab ibn-i Umeyr (radıyallâhu anh) bölgeye gönderilerek kalpler İslam’a ısındırılmıştı. Ancak savaştan yeni çıkmış iki kabile henüz birbiri ile tam mutabakat halinde değilken evini, barkını, hatta eş ve çocuklarını Mekke’de bırakarak Medine’ye hicret eden Muhacirler Medine’ye gelmeye başlamıştı. Hem asırlık problemlerin çözülmesi hem de yeni sosyal krizlerin önüne geçilmesi gerekiyordu. İşte her işi, en güzel, en kolay ve bir daha problem oluşmayacak şekilde çözmeye muvaffak olan Efendimiz, Medine’ye teşriflerinde, çözülmesi gereken en önemli problemlerden birisi de farklı grupların kimliklerini muhafaza ederek birbiri ile çatışmadan aynı ortamda yaşayabilmesi idi. Bunu temin için Efendimizin sebepler planında şu faaliyetleri icra ettiğini görüyoruz:
- a) Peygamberliğinin yanında Medinelilerle akraba olması ve güvenilir bir liderlik icra etmesi.
- b) Yeni bir kimlik inşası.
- c) Farklı kimliklerin bir arada adalet ve huzur içerisinde yaşamasını sağlayacak hukuki düzenlemeler.
Kur’ân-ı Kerim de çeşitli ayetlerle vifak ve ittifakı öğütleyerek Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberliği pekiştiriyordu.[6]
Liderlik
Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Medine’ye Ensar’ın da akrabası olan güvenilir, tanıdıkları bir lider olarak geliyordu. O’nunla Medineliler arasında kan bağı bulunmakta idi (dedesi Abdulmuttalip Medine’den evlenmişti ve annesi Âmine, Medineli idi).[7] Üstelik babası Abdullah da Medine’de medfun idi. Bu vesile ile Medineliler O’nu kendilerine yakın hissediyor ve kendi evlatları gibi görüyorlardı.[8] Böylece Efendimizin söyledikleri daha çabuk kabul görüyordu. Üstelik ayrım yapmaksızın bütün tarafları kucaklayıcı ve kaynaştırıcı bir liderlik ortaya koyuyordu.
Yeni Bir Kimlik İnşası
Uluslararası İlişkiler teorisyenlerinden İnşacılar, “kimlik” konusunun toplumlardaki grup oluşturmadaki önemini vurgular.[9] Farklı etnik grupları içinde barındıran toplumlarda, bütün grupların hakkını gözetecek bir düzen kurmak önemlidir. Eğer gruplar arasında bir anlaşmazlık ve çatışma ortamı da varsa, o toplumda barışın temini için etnik ayırımları öne çıkarmak yerine etnik grupların hepsini içine alan yeni bir kimlik oluşumu önemli faktörlerdendir.
Bu teorilerin ortaya çıkmasından yaklaşık 14 asır evvel Efendimiz Medine’ye teşrifleri ile birlikte tam olarak yeni bir kimlik inşa etmiştir. Öncelikle Evs ve Hazrec kabilelerindeki Müslümanları “Ensar” kimliği altında toplamış ve Mekkeli muhacirlere kapılarını açtıklarından dolayı onların bu vasıflarını övmüştür. Böylece Ensar efendilerimiz için bu yeni kimlik adı altında bulunmak övünç meselesi haline gelmiştir. İkinci olarak Ensar ve Muhacir efendilerimizi “Müslüman” üst kimliği altında toplamıştır. Böylece Müslümanlar, Medine’de bulunan diğer gruplardan ayrılmış ve bir çatı altında toplanmıştır. Her birinin sahip oldukları bu yeni kimlik, eskisini bir daha hiç aratmayacak mahiyette idi. Nasıl aratsın ki? Bir tarafta Cahiliye Devrindeki durumları, diğer yanda hem Kur’ân’da Allah Teâlâ tarafından hem de Efendimizin kutlu beyanları içinde sürekli tebcil edilen halleri…[10] Bununla birlikte hem Muhacir ve Ensar hem de Evs ve Hazrec kimlikleri muhafaza edilmiştir.[11] Böylece farklılıklar, bir sorun ya da çatışma oluşturmada değil, mozaik gibi birbirine değer katmada, meydana gelen toplumun dinamiklerini zenginleştirmede kullanılmıştır.
Bunun yanında, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), şevklerini de artırmak için, cidale girmemek şartıyla birbirleri arasında fahirlenmelerine de müsaade etmiştir.[12] Bu sayede, müspet manadaki rekabet hasetliğe, çekememezliğe ve düşmanlığa değil, bilakis toplumun İslam yolunda daha hızlı gelişmesine ve mesafe almasına imkân sağlamıştır. Mesela, savaşlara her kabile kendi sancağı ile katılmıştır.
Medine Anayasası
Barış inşasında ikinci önemli husus düzgün işleyen adaletli bir sistemin bulunmasıdır. Aksi takdirde, yeni kurulan devlet düzeninde haksızlığın giderilememesi durumunda, çatışmaların tekrar alevlenmesi muhtemeldir.[13] Sistemin düzgün işlemesi ise zamanla ön yargıları kaldıracak, tehdit algısını azaltacak ve barış ortamını pekiştirecektir. Bunu sağlama adına bütün taraflarla bir araya gelinmiş, onların da rızasıyla, barış içerisinde yaşamayı temin edecek Medine Vesikası imzalanmıştır.
Dördüncü husus, oluşan barış ortamından rahatsız olan “oyunbozan”[14] olarak tabir edilebilecek bir grubun meydana getirebileceği problemlerdir. Oyunbozanlar her grup içerisinden çıkabilir. Efendimiz döneminde bilinen oyunbozanlar, Medine’deki barış ortamından rahatsızlık duyan münafıklardır. Münafıklar teşhir edilmeden grup içerisinde eritilmeye çalışılmıştır. Yahudilerle Medine Vesikası imzalanmış ve Müslümanlar bu anlaşmaya sadık kalmışlardır. Anlaşma maddelerini ihlal edenler ise Medine’den sürülmüştür.
Bununla birlikte grup içinde de yer yer huzursuzlukların baş göstermesi muhtemeldir. Nitekim Huneyn Savaşı’ndan sonra ganimet dağıtımı esnasında, yeni Müslüman olan Mekkeli bir gruba ganimetten fazla mal verilmesi, bu işin sebebini tam kavrayamayan Ensar’dan bazıları arasında rahatsızlık meydana getirmişti. Durumu öğrenen Efendimiz hiç vakit kaybetmeden tüm Ensar’ı toplayarak onlara hem kalplerini yumuşatan hem de ikaz eden bir konuşma yapmış, konuşmasını “Bütün insanlar bir vadiye, Ensar bir vadiye gitse, Ben Ensar’ın olduğu vadiye giderim” diyerek onları tebcil etmiştir.[15]
Sonuç
Efendimizin hayatı, günümüze her yönüyle ışık tutmaktadır. Bugün dünyanın çeşitli yerlerinde etnik sorunlar yaşanmaktadır. Efendimiz döneminde de benzer bir durum vardı. Bir tarafta Evs ve Hazrec kabileleri arasında husumet, diğer yanda bölgeye yeni hicret eden Muhacir efendilerimiz… Bir de tamamen farklı bir dine mahsup Yahudiler… Efendimiz, böylesine bir ortamda Peygamber fetaneti ile sorunu bir daha ortaya çıkmayacak şekilde çözmeye muvaffak olmuştur. Durum incelendiğinde, Fahr-i Kâinat Efendimizin Medine’ye, bölge halkı ile akrabalık bağları olan güvenilir bir lider olarak gitmesinin önemli bir faktör olduğu görülecektir. Bunun yanında, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) farklılıkları bir kenara koyarak, bir “Müslüman kimliği” inşa etmiş, Müslüman kimliği altında farklılıkları da zenginlik olarak değerlendirmiştir. Ayrıca adaletli bir sistem tesis etmiştir. Böylesine bir ortamda etnik farklılıklardan kaynaklanan düşmanlıklar ve ön yargılar silinivermiş, tehdit algısı ortadan kalkmış ve düşmanlık duygularıyla oturup kalkanlara karşı tek bir vücut gibi olabilmişlerdir.
Dipnotlar
[1] Hucurât, 49/10.
[2] Gülen, M. Fethullah. (2011). “Mü’minlerin Helaki İftiraktadır”, Kalp İbresi, Kırık Testi-9, İstanbul: Nil Yayınları, s. 89.
[3] İnatçı Çatışmalar ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz: Crocker, C.A., Hampson, F.O., Aall, P. (2004). Taming Intractable Conflicts: Mediation in the Hardest Cases. US Institute of Peace Press.
[4] Geniş bilgi için bkz. Cevâd Ali, Mufassal, 4/141.
[5] Barış inşasında ‘Zamanın Olgunlaşması (Ripe Moment) ve Can Yakıcı Çıkmaz (Hurting Stalemate)’ kavramları ilk olarak I.W. Zartman tarafından geliştirilmiştir. Buna göre taraflar için çatışmaya/savaşa devam etmek, barıştan daha maliyetli bir hal aldığı duruma ‘Can yakıcı çıkmaz’denir ve bu durumdaki taraflar üçüncü bir tarafın yardımını kabul etmeye hazır hale gelirler ve barış inşası için ‘Zaman olgunlaşır’. Ayrıntılı bilgi için bkz. Zartman, I.W., “Ripeness: The Hurting Stalemate and Ripe Moments.” Ethnopolitics, 1(1), 8–18.
[6] Hucurât, 49/10; Âl-i İmrân, 3/103; Enfâl, 8/46.
[7] Gülen, M. Fethullah. (2011). ‘Medine ve Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’, Fikir Atlası, Fasıldan Fasıla-5. İstanbul: Nil Yayınları, s. 15.
[8] A.g.e.
[9] Wendt, Alexander. (1987). “The Agent-Structure Problem in International Relations Theory.” International Organization, 413 (Summer) 335–370.
Fearon, J.D., Laitin, D.D. (2000). “Violence and the Social Construction of Ethnic Identity.” International Organization, 54(4), 845–877.
Lake, D.A., & Rothchild, D. (1996). “Containing Fear: The Origins and Management of Ethnic Conflict.” International Security, 21(2), 41–75.
Walter, Barbara F. (2002). Committing to Peace: The Successful Settlement of Civil Wars. Princeton University Press.
[10] Fetih, 48/29.
[11] Gülen, M. Fethullah. (2011). “Birleşme Noktaları”, Ölçü veya Yoldaki Işıklar. İstanbul: Nil Yayınları, s. 193.
[12] A.g.e.
[13] Ayrıntılı bilgi için: Aall, P., Crocker, C.A, Hampson F.O. (2007). Grasping the Nettle: Analyzıng cases of intractable conflict. Washington, DC: United States Institute of Peace.
[14] Barış sürecinde Oyunbozan (Spoiler) problemleri için bkz: Stedman, Stephen J., “Spoiler Problems in Peace Processes.” International Security, 22(2), 5–53.
[15] Ayrıntılar için Gülen, M. Fethullah, Sonsuz Nur, “Fetanet” Başlığı altında, “Huneyn’de Muhacir ve Ensar’a Hitabı” alt başlığına bakılabilir.