Bütün dünyada olağanüstü günler yaşanıyor. Covid-19 çok hızlı yayılıyor ve ülkeler insanlık tarihinde eşine az rastlanan tedbirler alıyor. Bulaşıcı hastalıklar, kitlesel ölümlere sebep olduklarından insanlığın hafızasında derin izler bırakmış, ekonomik ve siyasî birçok değişikliğe yol açmıştır. İslam tarihindeki en çok ölüme sebep olan salgın Amvâs Taunudur. Taun; yaralamak, ayıplamak, kusurlu görmek anlamlarındaki “ta’n” kökünden türemiştir.
Tauna yakalananlar arasında ölüm oranı %30 ile %60 arasında değişmektedir. Pire ısırığıyla insan vücuduna giren ve en yakın lenf düğümüne doğru hareket eden bir bakteri, lenfin iltihaplanarak gerilmesine sebep olur. Hastalığın ilerleyen safhasında lenf düğümlerinin büyümesiyle vücutta iltihaplı ve şiddetli ağrıya sebep olan şişkinlikler meydana gelir. Bu şişlikler, genellikle vücutta derinin diğer vücut bölgelerine nazaran daha ince olduğu koltuk altı, kulak arkası, kulak memesi ve kasık bölgelerinde daha yoğun olarak ortaya çıkmaktadır.[1]
“Kara Ölüm” diye adlandırılan veba salgını, Hicret’in 18. yılında Hz. Ömer’in (radıyallâhu anh) halifeliği döneminde, Amvâs şehrinde ortaya çıkmış; Suriye, Irak ve Güney Anadolu’ya yayılmıştır. Bu veba salgınında yaklaşık 25.000 insan vefat etmiştir. Amvâs şehri bugün Kudüs’ün 33 km kuzeybatısında yer almaktadır.
Amvâs Taununda içlerinde sahabenin ileri gelenlerinin de bulunduğu çok sayıda Müslüman hayatını kaybetmiştir. Bu veba salgınında bölgenin başkomutanı Ebu Ubeyde bin Cerrah (radıyallâhu anh) 58 yaşında, halefi Muâz bin Cebel (radıyallâhu anh) ise 38 yaşında vefat etmiştir. Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) amcasının oğlu Fadl bin Abbas (radıyallâhu anh), kabri Kilis’te bulun Şurahbîl bin Hasene (radıyallâhu anh), Müslüman olmadan önce Kureyşi temsilen Hudeybiye anlaşmasını imzalayan, Müslüman olduktan sonra Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) vefatıyla Mekke’de yaptığı veciz konuşmayla dağılan zihinleri toparlayan Süheyl bin Amr (radıyallâhu anh), oğlu Utbe bin Süheyl de (radıyallâhu anh) bu taun esnasında ahirete göçmüştür.
Ebu Cehil’in kardeşi ve Hâlid bin Velîd’in (radıyallâhu anh) amcasının oğlu, Mekke fethinde Müslüman olan Hâris bin Hişam da (radıyallâhu anh) taunda ruhunun ufkuna yürümüştür.
Ayrıca Halife Muâviye’nin ağabeyi ve Şam valisi olan Yezîd bin Ebu Süfyân da (radıyallâhu anh) Amvâs Taununda vefat etmiştir.
Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) tauna dair en meşhur hadis-i şerifi şudur: “Şayet bir yerde taun hastalığı olduğunu işitirseniz oraya girmeyin. Bir yerde taun hastalığı çıkarsa ve siz orada bulunursanız taundan kaçarak oradan çıkmayın.”[2]
Amvâs Taunu, Hz. Ömer’in (radıyallâhu anh) hilafeti döneminde olmuştu. Murakabe insanı Hz. Ömer (radıyallâhu anh), Suriye bölgesini teftişe geldiğinde kendisini Serg denilen bölgede, orduların başkumandanı Hz. Ebu Ubeyde bin Cerrâh (radıyallâhu anh) ile diğer komutanlar karşıladı ve ona Şam’da veba hastalığı ile ilgili bilgi verdiler.
Hz. Ömer (radıyallâhu anh), ivedilikle Muhacirler ve Ensar’la ayrı ayrı istişareler yaptı ve veba bölgesine girmeyip Medine’ye dönme kararı aldı. Kadere teslimiyetiyle meşhur olan Ebu Ubeyde bin Cerrah (radıyallâhu anh), Hz. Ömer’e (radıyallâhu anh) “Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” diyerek tepkisini dile getirdi. Kendisini çok seven Hz. Ömer (radıyallâhu anh), “Ey Ebu Ubeyde! Keşke bu sözü başkası söyleseydi. Evet, Allah’ın bir kaderinden diğer bir kaderine kaçıyorum” cevabını verdi.[3] Sonra sözlerine şu şekilde devam etti: “Sen devenle bir vadiye ulaşsan, vadinin bir tarafı sulu ve yeşillik bir otlak, diğer tarafı susuz ve çorak olsa deveni nerede otlatırsın? Deveni otlak yerde otlatırsan Allah’ın takdiriyle otlatmış olmaz mısın? Şayet çorak yerde de otlatırsan Allah’ın takdiriyle otlatmış olmaz mısın? Bunların her ikisi de Allah’ın kaderidir.” O sırada yanlarına Abdurrahman b. Avf (radıyallâhu anh) geldi. Konuşulanları öğrendiğinde onlara Rasûlullah’tan duyduğu,“Şayet bir yerde taun hastalığı olduğunu işitirseniz oraya girmeyin. Bir yerde taun hastalığı çıkarsa ve siz orada bulunursanız taundan kaçarak oradan çıkmayın”[4] hadisini hatırlattı. Hadis-i Şerifi hatırlayan Hz. Ömer (radıyallâhu anh) verdiği kararın doğruluğundan ve hadisle uyuşmasından dolayı Allah’a hamd etti ve Medine’ye geri döndü.
Hz. Ömer (radıyallâhu anh) Medine’ye döndükten sonra devlet başkanı olmanın bütün yükümlülüklerini yerine getirmiş, veba ve aynı yıl ortaya çıkan kıtlıkla mücadele etmiştir. Arabistan kıtlığı esnasında Hz. Ömer (radıyallâhu anh) et, yağ, balık yememiş ve şöyle dua etmiştir: “Ya Rabbi benim günahlarım yüzünden Ümmet-i Muhammed’i mahvetme!” Yıllarca yanında kalan Hz. Eslem (radıyallâhu anh), Hz. Ömer’in (radıyallâhu anh) o yıllardaki durumunu şöyle anlatmıştır: “Kıtlığın şiddeti azalmamış olsaydı Hz. Ömer (radıyallâhu anh) fakirlerin hâlinden duyduğu üzüntüden mutlaka ölürdü.”
Hz. Ömer (radıyallâhu anh), tauna karşı devletinin bütün imkânlarını kullanarak hastalıktan zarar gören insanlara yardımda bulunmuştur. Fakat aynı yıl meydana gelen ve Âmu’r-ramâde olarak adlandırılan kıtlık, Suriye’ye yapılan yardımları olumsuz yönde etkiler. Bundan dolayı Hz. Ömer (radıyallâhu anh), salgından en çok etkilenen Suriye bölgesine giderek askerî, idarî ve sosyal düzenlemelerde bulunmuştur.[5] Bu düzenlemelerin bir kısmı şu şekildedir: vefat eden idarecilerin yerine yenilerinin atanması, halkın gıda ihtiyacının giderilmesi, ölen insanların miras problemlerinin karara bağlanması.
Korona virüsüne karşı devletler bir dizi önlem paketi açıklıyorlar. Yedek akçelerini vatandaşlarının bu salgını en az zararla atlatması için harcıyorlar. Hamasete girmeden, ilmin verileri ve sosyal gerçeklerden yola çıkarak bütün adımlarını ilim insanları ile istişare ederek atıyorlar. Bu zaviyeden bakınca, Hz. Ömer’in (radıyallâhu anh) kriz döneminde aldığı tedbirler, sosyal devlet anlayışını ve insana verilen değeri göstermektedir.
Korona pandemisinin birçok alanda ciddi etkileri olacağı söylenebilir. İslam ve insanlık tarihinde derin izler bırakan Amvâs Taunu da özellikle siyasî alanda ciddi bir tesir bırakmıştır. Hz. Ömer’in (radıyallâhu anh) vefatından önce taunda şehit olan Hz. Ebu Ubeyde (radıyallâhu anh) için söylediği şu söz, bu konuda bir fikir vermektedir: “Ebu Ubeyde vefat etmemiş olsaydı yerime onu geçirirdim.”
Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hz. Ebu Ubeyde (radıyallâhu anh) için, “Her ümmetin bir emini vardır; bu ümmetin emini de Ebu Ubeyde b. Cerrâh’tır” buyurması, Hz. Ömer’in bu temennisini tekit eder niteliktedir.
Duamız odur ki bilim insanları en kısa sürede bu hastalığın tedavisini bulsunlar. O vakte kadar uzmanların ve yetkililerin tavsiyelerine uymak, temel insanlık görevimizdir.
Sebeplere riayeti ihmal etmeden, sonsuz merhamet sahibi Rabbimizin takdirine teslim olmamız gerektiğini, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şu şekilde beyan buyuruyor:
“Tauna yakalanmış bir kul, başına gelene sabrederek ve ecrini Allah’tan bekleyerek bulunduğu yerde ikamete devam eder ve başına ancak Allah ne takdir etmişse onun geleceğini bilirse, kendisine şehit sevabı verilir.”[6]
Rabbimiz bütün insanlığı maddî ve manevî mikroplardan arındırsın, hastalara acil şifalar nasip etsin.
Dipnotlar
[1] El-Cevziyye, Et-Tıbbu’n Nebevi. s. 29.
[2] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 42.
[3] Buhârî, Ṭıb, 30; Müslim, Selâm, 100.
[4] Buhârî, Tıb, 30; Müslim, Selâm, 98.
[5] Ercan Cengiz, “Hz. Ömer Döneminde Meydana Gelen Amvas Tâunu ve Etkileri”, Kafkas Üniversitesi İlahiyat Dergisi, 2020, s. 131.
[6] Buhârî, Kader, 15.