Dil, ağız boşluğunda bulunan ve tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan, etli, uzun, devinimli et parçası, tat alma organıdır. Bütün canlılara verilen bir organ olup her canlıda ortak kullanımı olduğu gibi farklı kullanımları da olabilir. Bu konuyu bu alanda çalışan ihtisas sahibi insanlara bırakarak biz asıl konumuza geçelim.
“Göklerin ve yerin yaratılması, ayrıca dillerinizin ve renklerinizin farklı farklı olması da O’nun âyetlerindendir. Elbette bunda da, (ön yargısız olarak varlığa yaklaşıp, onu yakından) bilenler için dersler, işaretler bulunur.” (Rum, 30/22). (Ünal, 2008). Bu âyet-i kerime ile Yüce Mevla, insan topluluklarına anlaşmaları, konuşmaları için diller verdiğini ve bu dilleri de farklı farklı yarattığını bildirerek lisanın önemine dikkat çekmektedir.
Farklı dillere sahip olma, değişik etnik gruplara mensup toplulukların farklı dilleri konuşması, aynı dili konuşanlar arasında lehçe, şive ve ağız farklılıklarının bulunması şeklinde açıklanabileceği gibi, her bir ferdin ses, konuşma ve ifade özelliklerindeki farklılıklar biçiminde de anlaşılabilir. Çevremize baktığımızda sesinin gürlüğü-zayıflığı, inceliği-kalınlığı, konuşmasının düzgünlüğü-bozukluğu ve üslubu gibi hususlarda birbirinin aynı iki kişiye rastlamanın neredeyse mümkün olmadığını görürüz. Aynı şekilde, her bir ferdin deri rengi, yüz hatları ve vücut biçimindeki farklılıklar, bir taraftan insanın kendine özgü hususiyetleriyle “kendisi” olmasını sağlarken diğer taraftan da insanların birbirleriyle ayrı kişiler olarak ilişki kurmalarını mümkün kılar. Nitekim Hucurât sûresinin 13. âyetinde insanlığın değişik halklara ve milletlere ayrılmasının hikmetlerinden birisi, onların tanışmasının sağlanması şeklinde açıklanmıştır ki bu da beşerî ilişkilerin kurulmasını gerektirir. Şayet bu farklılıklar bulunmasa ve insanlar tek tip olarak yaratılmış olsaydı dünyanın böyle beşerî ilişkilere sahne olması mümkün olmaz, düzenin yerini kaos alırdı. Bunu daha iyi tasavvur edebilmek için, mesela, aynı kıyafeti giymiş ikiz kardeşleri ayırt etmenin zorlukları ve böyle bir durumda üzerlerinde farklı kıyafet bulunmasının sağladığı kolaylık göz önüne getirilebilir. Bu âyet-i kerime üzerinde düşünürken, üslup ve ifade farklılıklarının insana verilen düşünme ve muhakeme yeteneğinin verimliliğini sağlamadaki, ilim, fikir ve sanat hayatının geliştirilmesindeki etkileri, hatta medeniyetlerin temelinde bu farklılıkların yattığı, dikkatlerden uzak tutulmamalıdır. İnsanların dil ve renk hususiyetleri temeline dayalı bilimlerin alt disiplinlere ayrılması, bu âyette dikkat çekilen hakikat üzerinde düşünmenin önemini teyit ettiği gibi, bu alanlarda yapılacak yeni araştırmaların, konunun inceliklerine daha çok ışık tutan verilerin tespitine imkân sağlayacağı muhakkaktır. (Kur’ân Yolu Tefsiri, 4:303–304).
Dil; duygu, düşünce ve isteklerin bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan öğeler ve kurallardan yararlanarak başkalarına aktarılmasını sağlayan çok yönlü ve çok gelişmiş bir dizgedir (Aksan, 2006). Dil insanlığın en önemli iletişim aracıdır. İster ses ister semboller veya başka sistematik bir durum olsun, insanların duygu ve düşüncelerini aktaran en önemli bir araçtır. Dil hayatın tüm alanlarında kendini hissettiren bir olgudur. Dil ile konuşur, dil ile anlaşır, dil ile duygularımızı paylaşır, dil ile aklımızdaki duygu, düşünce ve fikirlerimizi dışa vururuz. (Doğan, 2019). Çocuklarda dil öğrenme doğuştan vardır ancak her çocuk kendi çevresinde konuşulan dili, aile ortamındaki yaşantılar yoluyla fıtrî olarak öğrenir. (Yazıcı, 1999:7-8). Bireyin sağlıklı bir şekilde sosyalleşebilmesi için çevresiyle doğru bir şekilde iletişime geçmesi gerekmektedir ki bu vasıta dilden başkası değildir.
İnsanlar tarih boyunca birbirleriyle iletişim kurabilmek için çeşitli yöntemler kullanmışlardır. Bunların en önemlisi dildir. Dilin gördüğü işlev açısından ve iletişimdeki rolünün çok büyük olmasından dolayı, çok çeşitli tanımları yapılagelmiştir. Ayrıca bu tanımlamalar, insanların iştigal ettikleri alan ve işe göre kimi zaman farklı şekillerde yapılmıştır.
Özellikle insanoğlu dili kullanmada diğer varlıklar arasında bir hayli mahirdir. Dil, duyulabilir sese dayalı bir olgudur. Zira insanların hayatlarını sürdürdüğü her yerde dil vardır ve bu hayatın olmazsa olmazlarındandır. Dilin olduğu yerde ise sese ve sembollere dayalı iletişim kuran insanlar vardır. Dil, insanlık tarihi kadar eskidir ve insanın varlığı ile dil de var olmuştur. Bu konuda Descartes şu ifadeyi kullanmaktadır: “Hayvanlar konuşamadıkları için düşünemezler, düşünemedikleri için konuşamazlar”. Daha önceleri ise Platon şu tespitle düşünce ve dilin önemini vurgulamıştır: “Düşünme ve konuşma (dil) eylemleri aynı şeydirler.” Sesi dışa vurmadan konuşma da kendi kendine düşünmedir. Yani düşüncelerin oluşması için kelimeler ve dil olması gerekmektedir. (Erdem, 2014)
Dil bir iletişim aracıdır. Dil, insanlar arasında anlaşmayı ve iletişim kurmayı sağlayan bir araçtır. Dil, kendi yasaları olan, yaşayan, gelişen, zaman zaman da ölen, yok olan bir sistemdir. Dil, bir halkı ya da topluluğu birleştiren, ortak hedeflere yönelten ve sosyal olarak yeniden üreten bir kültürel miras ve tarihsel bir zenginlik kaynağıdır. Ayrıca uzun bir dönem içinde şekillenen sosyal bir kurumdur. Dil, bir kültürün taşıyıcısı ve aynasıdır. Dil, ana gösterge, sembol ve kimlik kaynağıdır. Dil, düşüncenin ayrılmaz bir parçasıdır. Ruhun, kalbin ve zihnin, kendisini ifade etmesinin önemli bir unsurudur. Dil, o dili konuşan halk için bir tür müzedir, taşıyıcı olduğu her kültür için bir tür anıttır (Eğitim Sen, 2010). Dil bu yönüyle insanoğlunu diğer canlılardan ayıran en önemli iki özellikten biridir, diğeri ise akıldır.
Heidegger’e göre dil, insanın evrenidir. Dil; insanın, daha özel bağlamda duygunun, düşüncenin, bakış açısının, hayat tarzlarının, en genel anlamıyla fertlerin hayat tezahürlerinin belli bir cisme bürünerek görünürlük kazanmasını sağlayan önemli bir araçtır. Önemli dilbilimciler, sosyologlar ve antropologlar; dilin, kültürün en temel unsuru olduğu konusunda hemfikirdirler. (Göçer, 2012).
Dilin bilgi aktarımını sağlayan bir mekanizma olduğu farz edilir (Peterson, 2009). Soyut ve somut kavramları insanların duyarak, anlayarak yorumlayabilmesi ve bunların ne ifade ettiklerini ortaya koyabilmesi için dil önemli bir unsurdur.
Milletler en güzel eserleri kendi dillerinde verir, zira insanlar kendi dillerinde daha iyi düşünür ve daha güzel ürünler ortaya çıkarırlar. Ancak bu ürünlerin pazarlanması, bütün dünyada geçerli olan dil üzerinden yapılmaktadır. Bu gerçeği göz ardı etmek, ortaya konan çalışmanın zayi olmasına yol açabilir (Sak, 2009).
Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan fıtrî bir vasıta, kendisine mahsus kanunları olan ve bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış gizli antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş içtimaî bir müessesedir (Ergin, 1985).
Dil, düşünce, duygu ve isteklerin, bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan öğeler ve kurallardan yararlanılarak başkalarına aktarılmasını sağlayan, çok yönlü ve çok gelişmiş bir dizgedir (Aksan. 2003).
En basit tanımıyla dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan iletişim aracıdır. Dil, sosyalleşmeyi temin eder. Dil, bütün ilişkilerde aracılık eden, sosyal bağları düzenleyen bir araçtır. İnsanlar arasında haberleşme aracı olarak kullanılan, duygu ve düşüncelerin; ses, şekil ve anlam bakımından her toplumun kendisine göre şekillenmiş ortak kuralların yardımı ile başkalarına aktarılmasını sağlayan, seslerden örülü, gelişmiş bir yapıdır.
Dil, “bir toplumu oluşturan kişilerin düşünce ve duygularının, o toplumda ses ve anlam bakımından ortak öğeler ve kurallardan yararlanarak başkalarına aktarılmasını sağlayan çok yönlü ve gelişmiş bir sistem”dir. (Korkmaz, 1963).
Dil, insanlıkla birlikte var olan ve insan olduğu sürece de devam edecek bir olgudur. Bütün canlılarda var olan ve hemcinsler arasında iletişimi sağlayan, kendi kuralları olan ve fıtrî seyri içinde devam eden, bizlere Kelam sıfatıyla ihsan edilen önemli bir kabiliyettir.
Kaynaklar
Aksan, D. (2003). Her Yönüyle Dil Ana Çizgileriyle Dilbilim, Ankara: TDK Yayınları, s. 55.
Aksan, D. (2006). Her Yönüyle Dil. Ankara: TDK Yayınları.
Doğan, N. (2019). Almanya’da Yaşayan Türk Çocuklarının Anadili Öğrenimi ve Öğretimi Üzerine Veli-Öğretmen-Öğrenci Görüşleri. Saraybosna. (Basılmamış Doktora Tezi).
Eğitim Sen (2010). Anadilin Önemi Anadilde Eğitim. Ankara.
Erdem, A. (2014). Dil, Anadili, Çok Dillilik. Zehra Yayıncılık.
Ergin, M. (1985). Türk Dil Bilgisi, İstanbul, s. 3.
Göçer, A. (2012). Dil-Kültür İlişkisi Etkileşimi Üzerine. Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi. RDK 229(3):50.
Korkmaz, Z. (1963). Türk Dilinin tarihi Akışı İçinde Atatürk ve Dil Devrimi. Ankara: AÜDTCF Yayınları: 147.
Kur’an Yolu Tefsiri (2016). Diyanet Vakfı Yayınları, c. 4, s. 303–304.
Ünal, A. (2008). Allah Kelamı Kur’ân-ı Kerim ve Açıklamalı Meali. İstanbul: Define Yayınları.
Peterson, B. (2009). “Dilin Evrimi”. Bilim ve Teknoloji. Haziran.
Sak, A. (2009). Bilimde Anadilin Önemi. Die Gäste, 5.
Yazıcı, Z. (1999). Almanya ve Türkiye’de Anaokuluna Devam Eden 60–70 Aylar Arasındaki Türk Çocuklarının Dil Gelişimi ile Okuma Olgunluğu Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. Gazi Üniversitesi: Basılmamış Yüksek Lisans Tezi.