Çocuklarda Ekran Mârûziyeti

Yüksek ateş ve öksürük şikâyeti ile annesi tarafından polikliniğe getirilen bebek hâlsiz görünüyordu. Yanakları al al olmuş, uykusuzluk, belki karnının açlığı ve ağrısı sebebiyle en rahat ve hoşnut olduğu anne kucağı bile ona âdeta diken gibi batıyor, inlemesine mâni olamıyordu. Ne yapacağını şaşırmış durumda olan anne, yorgunluktan bîtap düşmüş bedenini ve minik yavrusunu hasta sedyesine güçlükle bırakıvermişti.

“Hoş geldiniz, geçmiş olsun!” gibi karşılama hitapları bu anlarda çok sıradanlaşır, çünkü muhatabınız, hastasının hayatî tehlikesinin olmadığını işitene dek bu hitapları duymaz. Hastanın hikâyesini öğrenme ve fizikîmuayeneye başlamak üzereydim ki pek sık rastlamadığım, hatta o ana kadar ilk kez karşılaştığım manzara, bana ne söyleyeceğimi unutturdu. Keyifsiz bebeğine çantasından çıkardığı kocaman ekranlı telefondan, “Kırmızı balık gölde, kıvrıla kıvrıla yüzüyor.” şarkısını açınca, minik bebek bir anda uslu birine dönüşüverdi. “Yüksek ateşe, onca huzursuzluğuna rağmen bu nasıl oldu?” diye düşünürken yedi aylık bebek, minicik işaret parmağı ile ekranı kaydırıverdi ve sıradaki çizgi filmi izlemeye devam etti. Kendi karnını doyurmaktan âciz, lokmaların ağzına konmasına muhtaç bu yaştaki bir bebek, ne izleyip izlemeyeceğine karar vermişçesine tercihini yapmıştı. Ben muayene etmek için onun kıyafetlerini çıkarırken anne, telefon ekranının bebeğinin görüş alanından çıkmamasına özen gösteriyordu. Bebeğin yeri geldikçe ekranı kaydırması, bu konuda tecrübeli olduğunu gösteriyordu.

Acaba eskiden anne babalar, buna benzer durumlarda ne yaparlar, hasta çocuklarını nasıl avuturlardı? Bu kadar küçük bir bebekte bu yöntemi ilk kez görmüştüm. “Sosyal medya ile bebeğiniz biraz erken tanışmamış mı?” sorusunu yöneltince, “Ne zaman başlamalıydık?” sorusu ile mukabele eden anneyle, muayene sonrası verilen ilaçlar vesilesi ile ateşin düşmesini beklerken koyu bir sohbet başlamıştı.

Bir insanın evladına verebileceği en büyük hediye, iyi bir terbiyedir. Süt annelerinin güzel ahlaklı ve iyi huylu olmasına özen gösterilmesinin sebebi, emziren annenin sütünün çocuğun huyuna tesir edeceği inancıdır. “Haramdan çekinin, çünkü haramın binası er geç harap olur.”[1] hadis-i şerifinde, haram gıdaların veya fiillerin neticesinin hüsran olacağı belirtilmektedir. Çocuk yetiştirirken helal dairede kalmak çok mühimdir. Bu daire, yeme içme ile sınırlı değildir, fıtrata uygun giyinme, eğlenme, oyun ve eğitim gibi alanları da kapsar.

Günümüzde hemen her çocuk, sosyal iletişim ağlarının yoğun olarak kullanıldığı evlerde yaşamaktadır. Fıtrîoyun, eğlence ve eğitim ihtiyaçları için aslında güzel bir araç olan sosyal medya kullanımına dair çok sayıda çalışmanın ortak kanaat ve tavsiyelerini dikkate almak, medyanın olumsuz etkilerine mârûz kalmamak için elzemdir.

Sıklıkla okul öncesi dönemde kullanılmaya başlanan ve ergenlik döneminde yoğunluğu artan tablet, akıllı telefon, bilgisayar ve internetin, gelişim ve büyümesi çok hızlı olan çocukların bedenî ve ruhî gelişimleri açısından zararlı etkilerinin olabileceği malumdur. Erken yaşta başlayan sosyal medya kullanımının çocukların hayat kalitesini bozabildiği, gelişimlerinde gecikmeye, obezite, uyku bozuklukları, saldırganlık ve dürtü kontrol bozukluklarına, son zamanlarda literatüre giren bir kavram olan “dijital demans” ve “nomofobi” (cep telefonu bağımlılığı) gibi zihnî sağlık sorunlarına yol açabileceği gösterilmiştir.[2] Öte yandan Dünya Sağlık Teşkilatı, cep telefonu ve diğer kablosuz iletişim aletlerini 2B kategorisi riskinde, yani “muhtemel kanserojen (kanser yapıcı)” olarak tanımlamıştır.[3]

Pedagoji Derneğinin tavsiyelerine göre, 0–3 yaş aralığındaki, süt ve oyun çocuğu dönemindeki çocuklar olabildiğince ekrandan uzak tutulmalı, 3–6 yaş aralığında meşguliyet süresi günlük 20–30 dakikayı aşmamalıdır. Çocukların sanal oyunlarla tanışması yedi yaşından sonra olmalı ve ancak yedi yaşından itibaren çocuklara internet kullanımı öğretilmelidir.[4] İnternet kullanım süresi sınırlı olmalı, ayrıca mümkün olduğunca eğitici uygulamalar kullanılmalıdır. Amerikan Pediatri Akademisi ise ebeveynlere, bu tür teknolojik aletlerle meşguliyeti 6–18 yaş arasında, günde iki saat ile sınırlamasını ve çocuklarının odalarında bu tür aletlerin bulunmamasını tavsiye etmektedir.[5]

Fazla televizyon seyretmek, çocuğun zihnî ve ruhî gelişimini menfi yönde etkilemektedir.[6] Yaşıtlarıyla ve aile üyeleriyle yeterli zaman geçiremeyen çocukların sağlıklı sosyalleşmeleri mümkün olamamaktadır. Konuşmaya başlamadan önce akıllı telefon kullanmaya başlayan çocukların bir yaş civarında konuşmaları gerekirken şimdilerde bu sınırın iki yaşa doğru kaydığı görülmektedir. Hâlbuki bu kadar küçük çocukların seyretmesi gerekenler sadece ev, sokak gibi fıtrî ortamlar ve aile üyeleri, akrabalar ve komşular gibi hayatın içindeki gerçek fertler olmalıdır. Zira temsil yoluyla terbiye, doğumdan itibaren başlar. Bebeğiniz ona dokunuşunuzun kıvamından zamanlamasına, ihtiyaçlarının karşılanması esnasındaki muamelenize kadar her anı kaydetmekte ve hissetmektedir. Sağlam ve sağlıklı bir karakteri teşkil eden birçok vasıf, bu yaşlarda gelişmeye başlar.

Çocukların zarurî olan maddî ve manevî ihtiyaçlarının karşılanmasında dinimiz belirli kurallar ortaya koyar. Mümkünse iki yaşına kadar anne sütü ile beslemek, gıdaların helal olmasına dikkat etmek, güzel bir isim vermek, erkek çocukları sünnet ettirmek, talim ve terbiyeye özen göstermek bunlardan bazılarıdır. Çocukların yetişmesinde önemli yeri olan bu hususların fıtrî ve helal dairede temin edilmesi, anne ve babanın önemli vazifelerindendir.

Temsil ve misal, soyut bir gerçeğin idrakini kolaylaştırır. Bu bağlamda etkili öğrenme araçlarından biri televizyondur. Bir araştırmaya göre, çocukların ve ergenlik çağındaki gençlerin, günde ortalama üç saat televizyon seyrettiği, 2 ile 7 yaş arası çocukların %32’sinin ve 8–18 yaş arası çocukların %65’sinin odalarında televizyon bulunduğu ifade edilmiştir.[7] Bu konuda şu hususlara dikkat çekilmektedir:

Televizyon sadece seyredileceği zaman açılmalı, çocuğun yaşına uygun programlar seçilmeli ve ebeveyn refakat etmelidir. Çocuklar televizyondaki görüntüleri görmese bile işittikleri mesajlardan etkilenmektedir.

Çocukların arkadaşlarıyla oynamak yerine televizyon seyretmeyi tercih etmeleri, kendi odalarında televizyon bulunması ve iki metreden daha yakın bir mesafeden televizyon seyretmeleri uygun değildir.[8]

Çocuklarımıza karşı vazifelerimiz onlar daha dünyaya gelmeden başlar. Zihnî ve manevî gelişimleri için onlara gönülden alâka göstermek, fıtratı tahrip eden günah seline karşı tedbirler almak, vicdanî bir mesuliyettir. İnsana emanet edilen çok ince manevî hislerin her biri, yeşerip büyümeye ve fazilet meyveleri vermeye müsaittir, ancak fıtratı bozan unsurlara karşı da gayet hassas ve naziktir. Tıpkı çocuklarımız gibi…

Dipnotlar

[1] Beyhakî, Şuabu’l-İman, Riyad, 1423/2003, 13/229.

[2] S. Lipnowski, C. M. A. LeBlanc, “Healthy active living: Physical activity guidelines for children and adolescents”, Paediatrics & Child Health, April 2012, 17(4):209–210.

[3] “Electromagnetic fields and public health: mobile phones”, www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/electromagnetic-fields-and-public-health-mobile-phones

[4] “Çocuk ve Ekran”, pedagojidernegi.com/2015/03/26/cocuk-ve-ekran/ (Erişim tarihi: 3.2.2018).

[5] J. S. Radesky ve ark. “Mobile and Interactive Media Use by Young Children: The Good, the Bad, and the Unknown”, Pediatrics, 2015, 135(1):1–3.

[6] H. L. Kirkorian ve ark. “The impact of background television on parent-child interaction”, Child Dev. 2009;80(5):1350–1359.

[7] D. F. Roberts, Kids And Media@the New Millennium: A Comprehensive National Analysis of Children’s Media Use, Philadelphia: Diane Pub Co., 1999.

[8] E. N. Özmert, “Erken çocukluk gelişiminin desteklenmesi-II: çevre”, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 2005, 48(4):337–354.

Bu yazıyı paylaş