İslâm dininin emrettiği ibadetler başta olmak üzere, sosyal hayata dair muamelelerin, giyim-kuşam ve yeme-içme gibi her türlü davranıştaki ölçü ve edebin, insan fıtratına ne kadar uygun olduğunu görmek zor değildir. Son yıllarda İslâm’a yapılan haksız saldırılardan birisi de kadınların tesettürünün fıtrata ve kadınların kemik sağlığına aykırı olduğu, dolayısıyla ilâhî bir hikmetinin olmadığı konusunda yapılan iddialardır. Kadınların kemik sağlığı ile tesettür arasındaki alakayı merak edenler için kısa bir fizyoloji ve biyokimya bilgisi vermek gerekebilir.
Kalsiyum İçin Alternatif Kaynak Çok
Kemiklerin güçlü, sert ve dayanıklı olması için, kemik hücrelerinin ve liflerin arasındaki boşluğun, betondaki çimento gibi, kalsiyum minerali ile doldurulması gerekir. Kalsiyum, kemikleri sertleştirmenin yanı sıra vücutta önemli görevleri gerçekleştiren, iki artı yüklü, güçlü bir iyondur. Proteinlerin şekillenmesi ve katlanması gibi birçok işlemde aminoasitlere bağlanarak proteinin şeklini değiştirmesine sebep olan, kasların kasılmasından, hücre duvarlarında açılan kanallar vasıtasıyla madde alışverişine kadar birçok metabolik süreçte gerekli bir mineraldir.
Çok uzun süre, kalsiyum için minimum günlük ihtiyaç, 800 mg ve hamile veya emziren anneler için 1200 mg olarak belirlenmiştir. Yeni çalışmalar ise bu miktarın 1000–1300 mg olduğu yönündedir. Bunu karşılamak için her gün en az üç bardak süt veya buna eşdeğerde süt ürünü almak gerekir. Aksi takdirde, osteoporoz(kemik erimesi) riski söz konusudur.
Süt faydalıdır ve kalsiyum kaynağı olarak önemlidir, ama bebeklikten sonra, olmazsa olmaz değildir. Laktoz intoleransı olanlar, sütün fermantasyon yoluyla değişmiş hali olan yoğurt ve peynir yiyebilirler, Yeşil sebzeler, baklagiller ve balık, kalsiyum için fazlasıyla yeterlidir. Nitekim soya, somon, sardalye, badem ve nohut gibi gıdalarda inek sütünden bile daha fazla kalsiyum bulunur.
Rahmeti Sonsuz Rabbimiz rahimlerde gelişen embriyoların kemikleri için anneleri bir kalsiyum deposu olarak hazırlamıştır. Anne, taşıdığı yavrusunun kemiklerinin gelişmesi için gerekli kalsiyumu kendi kemiklerinden ve dişlerinden aktarır. İradesiz ve masum yavru kalsiyumsuz bırakılmaz, fakat iradeli ve akıl sahibi anne, yeterli kalsiyum almazsa, dişlerini kaybeder ve kemikleri zayıflar. Kalsiyumun kemikte tutulması veya ihtiyaç oldukça kana salınmasının kontrolü vazifesi, osteoblastlar(kemik yapıcılar) ve osteoklastlar(kemik yıkıcılar) olarak adlandırılan hücrelere verilmiştir. Spor yaparken kasların kemiklere uyguladığı basınç ve çekme kuvvetleri, kemik yapıcı hücreleri uyarır ve kalsiyum kemiklerde tutularak güçlendirilir. Aksine kıtlık ve açlık zamanlarında, hamilelik ve emzirme süreçlerinde, kemik yıkıcı hücreler uyarılır ve kalsiyum kemikten çekilerek, kalb başta olmak üzere kaslara ve annenin sütüne verilir.
Kemikler için protein, bakır ve C vitamini de önemlidir. Ayrıca fosfor ve magnezyum da mevcut olmalıdır ve genellikle magnezyum eksikliği, kalsiyumdan daha sınırlayıcı olabilir. Allah’ın lütfu olarak, kemik sağlığı faktörlerinin hepsi, bitki temelli bütün gıdalarda bol miktarda depolanmıştır.
Kemik sağlığında diğer bir anahtar rol, cinsiyetle alakalı steroit hormonlar olan testosteron, östrojen ve progesterona verilmiştir. Kadınların menopoz dönemindeki hormonal sıkıntıları bu açıdan çok önemli olup 45–50 yaşlarında âdetten kesildikleri için kemiklerinden çok hızlı bir şekilde kalsiyum kaybı olur. Yaşlı kadınların küçük bir düşme ile kemikleri kırılmaya başlar. Erkeklerin yaşlılığında da hormonları azalsa da ölünceye kadar devam eder, bu yüzden kemik kaybı daha azdır.
D Vitamini
Kalsiyumun kandaki yoğunluğu Rabbimizin koyduğu kompleks bir mekanizma ile dar bir aralıkta, çok hassas bir şekilde ayarlanmıştır. Kalsiyum, sadece gerektiğinde bağırsaktan vücuda alınır. Gereğinden çok fazla olunca damarlarda kireç birikimine ve böbrek taşına sebep olabilir, çok az olursa kalb hareketlerini aksatabilir, hatta durdurabilir. Kalsiyumla birleşecek fosfatın da birlikte kandan kemiklere girmesi ve liflerin arasına tutunması için D vitamini gerekmektedir. Bu vitamin, böbrekte kalsiyumun idrarla atılmasını engelleyen faktörlerden biridir.
1928 yılında keşfedilen D vitamininin diğer bir ismi de Güneş Vitaminidir. İlk defa Morina balığının karaciğerinde bulunup zayıf ve eğilmiş kemiklerle bilinen bir hastalık olan raşitizmin çaresi olduğu anlaşıldı. Süt, ayran, kefir, peynir ve yoğurt, tereyağı, ton balığı, somon, uskumru, karaciğer ve yumurta sarısı gibi hayvanî gıdalarda bulunan bu vitamin, temel molekül yapısıyla kolesterol benzeridir.
D vitamininin kemik yoğunluğunu artırması, osteoporozun ve raşitizmin önlenmesi yanında, kan damarlarında temizlik yapmak, beyni ve bağışıklık hücrelerini güçlendirmek gibi vazifeleri de vardır. Ayrıca tansiyon, kilo ve stresin düzenlenmesinde rol oynadığı, kalp-damar hastalıklarından, kanserden ve diyabetten de korunmaya katkıda bulunduğu gösterilmiştir. Bilhassa bağışıklık sistemindeki, kanserli hücreleri yiyen“tabii katil”hücrelerinin gelişmesinde önemli rol oynar. D vitamini miktarı, olması gereken miktarın %30’u seviyelerine düşmezse, sağlıklı kabul edilir ve raşitizmden korumaya vesile olur. Ancak, D vitamini seviyesi %50’nin üzerine yükseldiğinde, bağışıklık sisteminde ve beyinde gözle görülür faydalar belirmektedir. Günlük beslenmemizde en az 400 IU (vitamin birimi) yeterlidir. Hamilelik ve emzirme gibi durumlarda bu miktar 800 IU olmalıdır.
Bir yaz gününde, öğlen güneşinin bir saatinde, yaklaşık 10.000 birim D vitamini sentezlenebilir. Normal şartlar altında, D vitaminin %90–95’i deride sentezlenir. Hususi olarak içine katılmadıkça gıdalarla alınan D vitamininin büyük bir önemi yoktur. Yazın öğlen güneşinin bir saatinde alacağımız kadar bir miktar yeterlidir. Kapalı mekânlarda ve kuzey enlemlerdeki az güneşli ülkelerde uzun süre yaşayanlar D vitamini eksikliği gösterirler. Bu yüzden, bilhassa kışın bir miktar D vitamini takviyesi tavsiye edilmektedir.
Egzersiz ve Hormonlar
Kemiklere güç bindirerek iskelet sistemini hafif zorlayıcı spor yapmak, kalsiyumun emilmesi ve kemiklerde biriktirilmesi için gerekli biyokimyevî sinyalleri tetikler. İhtiyacınız kadar hatta fazlasıyla kalsiyum ve D vitamini alsanız bile eğer spor ve egzersiz yapmıyorsanız kemik erimesinden korunamazsınız. Bu gerçeğin bilinmediği yıllarda menopoza girdiği için kemikleri erimeye başlayan kadınlara bol bol D vitamini ve kalsiyum verildiği halde kötü akıbetten kurtulamamışlardır.
Güneş Işığı, Kanser Sebebi mi, Vitamin mi?
Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm), sahabileriyle gölgelik bir yerde otururlarken bir müddet sonra bazı kimselerin gölgenin dışında kaldığını gören Efendimiz onları uyararak gölgeye girmelerini söylemiştir. Ekosistemin hayatı için gerekli dört unsurdan birisi olan güneş, öncelikle temel gıdaların bitkilerde yapılması (fotosentez), atmosferdeki oksijen ve karbondioksit dengesi ve D vitamini için en temel şarttır.
Güneşte belli bir süreden fazla kalındığında ultraviyolenin (UV) bazı dalga boyları derinin bölünerek üreyen tabakasında daha fazla mutasyon yapabilir ve kötü bir deri kanseri tipi olan “malign melanom”meydana getirebilir. UV ışınlarının %95’i A tipidir ve ozon tabakası bu ışınların geçmesine izin verir. UV ışınlarının%5’ini teşkil eden B ışınları oldukça tehlikeli olduğundan büyük bir kısmı, ozon tabakası tarafından engellenmiştir. Bu yüzden doğrudan güneşe maruz kalmak tehlikeli bir süreci tetikleyebilir.Sağlık için en tehlikeli olan C tipi ışınlar ise, Rabbimizin kalkan olarak yerleştirdiği ozon tabakası tarafından önlenmektedir.
Güneş ışığına doğrudan temas eden deride cilt kanseri riski çok artarken, Efendimizin de tavsiye buyurduğu şekilde, gölgede oturanlara yansıyarak gelen A ve B tipi ultraviyole ışınları kanser riski taşımadan sadece D vitamini sentezine yaramaktadır. Dolayısıyla plajlarda güneşlenmek yüksek kanser riski sebebiyken, güneşli havada gölgede dolaşmak tehlikesizdir.
Güneş Işığı Hizmetimizde
D vitaminin öncü maddesi, derimizde bulunan bir kolesterol türevi olan 7-dehidrocholesterol’dür. Güneş ışığı içindeki ultraviyole-B, cildimizdeki kolesterol molekülleri üzerine düştüğünde, bir vitamin öncüsü olan D3 vitamini uyarır ve karaciğer bunu biyolojik olarak aktif olan D vitaminine dönüşür. Vücudumuzda bir miktar kolesterol sentezlense de bu miktar toplam ihtiyaçları karşılamak için genellikle yetersizdir. Çünkü kolesterol, hücre zarlarımızın yapı taşı olarak, safra salgısında yağ sökücü, östrojen ve testosteronun öncüsü veya iltihaplı kan damarlarının iyileşmesi gibi çeşitli gayeler için kullanılır. Kolesterol, sadece et, tereyağı veya yumurta gibi hayvanî ürünlerde bulunur. Sadece sebze ile beslenenlerde kaçınılmaz olarak kolesterol eksikliği ortaya çıkar. Vücut dokuları tükenir ve D vitamini sentezi bozulur.
Altmışlı yaşlardan sonra kemikleri kırılan bazı kadınlarda tesettürün D vitamini sentezine mâni olduğu iddiası ise ilmî delillerden mahrumdur. Türkiye’de tesettürlü olmayan kadınların da kemikleri kırılmaktadır, çünkü genellikle her iki grup kadın da (tesettürlü-tesettürsüz), spor yapmamakta, yani iskelet ve kas sistemlerini çalıştırmamakta, “artık yaşlandık, torunlarımıza kazak örelim”diyerek bütün gün oturmaktadırlar. Dolayısıyla istedikleri kadar güneşte otursunlar, kalsiyum ve D vitamini hapları yutsunlar, yine de kemikleri eriyecektir. Hâlbuki Almanya’da 80–90 yaşlarında kadınlar bisiklete binmekte ve kemik erimesine maruz kalmadan yaşamaktadırlar. Almanya daha az güneş almasına rağmen insanların disiplinli şekilde egzersiz yapmaları, onların kemiklerinin güçlü olmasına vesile olmaktadır.
Yapılan araştırmalarda, kadınların sadece ellerinden ve yüzlerinden aldıkları güneş ışınlarının, ihtiyaç duyulan D vitamininin sentezlenmesi için yeterli olduğu tespit edilmiştir. Amerika’nın kuzeyinde (Boston, 42° kuzey) haftada iki veya üç defa el, yüz ve kolları 5–15 dakika güneşe tutmanın, vücudun D vitamini ihtiyacını karşılamak için yeterli olduğunu ortaya koyan çalışmalar mevcuttur. Yaklaşık 33° enlemin kuzeyinde ve güneyinde yaşayanlarda, kış aylarında, D vitamini sentezi hemen hemen hiç olmamakla beraber, bu eksiklik ilave ampullerin kullanılması veya haplarla giderilebilir. Ancak osteoporozda asıl problem, tembel tembel oturup hareket etmemekten kaynaklanmaktadır.