Merhum Âkif’i rahmetle anarken
On dört asır evvel yine böyleydi mezâlim
Mazlum ne yaman sancıda, zâlim yine zâlim
Dost derken elin oğluna gör bak neler oldu
Aydınlık ufuklar kararıp fevzâ ile doldu
Din kisvesi sırtında, nifak boynuna zînet
Yüz yılda gelir sanma bu âdemdeki tînet
Hem suçlu ve hem güçlü dedik, azdı kudurdu
Dişsiz görerek milleti bir kurda yedirdi
Gelmez mi sanırlar bu şedit hâle zevâli
Ardında tamâ ehli ve hem bunca mevâlî
Sırtlanlara rahmet okutan fitne gürûhu
Katletti mekârihle bu rahmet dolu rûhu
Bühtânı alıp sırtına şer haddini aştı
İsyânı bu insanların âfâka ulaştı
Nerden bilecek bunca yığın levsini fıskın
Zâhirde gınâ ehli olan bir sürü miskin
Bilmez mi ki takdîr olunur cümleye rıhlet
Hakk hikmeti mekr’olunur ba’zına mühlet
Bir zulme giriftâr edilir ehl-i vefâlar
Zâhirde ezâ sağnağı var, içte safâlar
Bir vâdide erler ve diğer vâdide eşler
Devrilmiş ocaklar ve de kaynamaz aşlar
Zindanda emekler babasız, körpe çocuklar
Şefkat ve hilim mahrumu tâlihli (!) küçükler
Zindanda açan güllere su yolla yanından
Himmet umuyor cümlesi bahçevanından
Sâbit-kadem et bizleri, râhında türâb et
İhsânı hakikat kılıp emvâli serâb et
Medyûn olunan zâta ilet bizleri, rahm et
Rabbim “bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret!”