Osmanlı Beyliği, Anadolu’da Selçukluların yıkılışından sonra kurulan beylikler arasında en küçüklerinden biriydi. Ancak zamanla Türkçe konuşan Müslümanların hakim olduğu, tarihin bildiği en büyük çeşitliliği kontrol eden bir büyük imparatorluğa dönüştü. Osmanlılar, diğer beylikler gibi Selçuklu Devleti’nin ve diğer İslam devletlerinin mirasından istifade etmiş, gerek bürokraside gerekse ilmi hayatta pek çok konuyu aynen devam ettirmişlerdir. Ancak eğitim işi uzun soluklu bir konu olduğundan ilk dönem ilim adamları eğitimlerini Anadolu toprakları dışında almış ve daha sonra geri dönmüşlerdir. İznik’te açılan ilk medresenin müderrisi olan Kayserili Davud, eğitimini Mısır’da almış ve daha sonra buraya gelerek ders vermiştir. Onun gibi pek çok ilim adamı ve tabip de başta Şam ve Kahire olmak üzere, İslam dünyasının çeşitli merkezlerinde ders alıp kendi ülkelerine geri gelmişlerdir. Böylece İslam dünyasında asırlar içinde ortaya konulan ilmi birikim her tarafa yayılmıştır.
Burada ele alacağımız Hekim Hacı Paşa da eğitimini Şam ve Kahire gibi kadim ilim merkezlerinde almış ve daha sonra memleketine dönerek hekimlik yapmıştır. Özellikle Arapça konuşan coğrafyalarda eğitim almış olmalarına rağmen yaşadıkları coğrafyanın Türkçe konuşan bir yer olmasını dikkate alarak Arapçanın yanı sıra Türkçe olarak ders vermişlerdir. Böylece ilimlerin, özellikle de tıp dilinin, erken dönemlerden itibaren Türkçeleşmesinde öncü olmuşlardır.
Anadolu Selçuklu tıbbının Türk tarihi açısından en önemli yönlerinden birisi, belki de en önemlisi, tıp dilinin Türkçeleştirilmeye başlanması ve İslam tıp paradigması içerisinde ilk Türkçe tıp eserlerinin kaleme alınmasıdır. Bu yönelim 1223 yılı civarında Harezm’den Anadolu’ya gelen Hekim Bereke’nin Tuhfe-i Mübarizîadlı tercümesiyle başlamış; daha sonra Hacı Paşa’yla Anadolu tıp tarihinin en önemli özelliklerinden birisi hâline gelmiştir.
Hacı Paşa, her ne kadar hayatının son yıllarını yaşadığı ve vefat ettiği yer olan Birgi’nin Osmanlı idaresine girmesinden önce vefat etmiş olsa da verdiği eserler ve talebeleri itibariyle Osmanlı tıp eğitimine ve uygulamalarına geniş olarak tesir etmiştir. O yüzden Hacı Paşa’yı Osmanlı tıp literatürü içinde önemli bir yere koymak gerekmektedir. Ayrıca en hacimli eseri olan Mecma’u’l-Envâr fî Cemî’i’l-Esrâr’ı Sultan II. Murad’a ithaf etmesi Osmanlı Devleti ile çok yakından irtibatta olduğuna işaret eder.
Hayatı
Anadolu’nun İbn-i Sina’sı olarak bilinen ve hekimliğinin yanı sıra, kelâm ve tefsir ilmiyle de uğraşmış olan Hacı Paşa’nın doğum tarihi tam olarak bilinememekle birlikte 1339’dan sonra olduğu tahmin edilmektedir.
İlim için Şam ve Kahire’ye Yolculuk
Hacı Paşa ilk tahsilini doğduğu yer olan Konya’da tamamladı. Eğitimini daha da geliştirmek üzere Şam’a giderek Zahiriye Medresesi’nde Kutbüddin et-Tahtanî’den ders okudu. Şam’daki eğitimini tamamlar tamamlamaz Kahire’ye gitti. Şeyhuniyye Medresesi’nde Molla Fenarî, Ahmedî, Bedreddin Simavî, Seyyid Şerif Cürcanî ve Müeyyed b. Abdülmümin gibi kimselerle birlikte Ekmeleddin Babertî’den dini ve akli ilimler, Emir Seyfeddin Mübarek Şah et-Tazî’den de mantık ve akli ilimler öğrendi.
Bir Hastalık, Doktor Yetiştiriyor
Hacı Paşa, eğitimi esnasında zekâsı ve çalışkanlığıyla hocalarının dikkatini çekti. Ancak bu esnada geçirmiş olduğu ağır bir hastalık yüzünden tıp ilmini öğrenmeye yöneldi. Dinî ilimlerle ilgili eğitimine devam etmenin yanı sıra tıp ilimlerine çalıştı; Cemaleddin ibnü’ş-Şevbekî gibi hekimlerden istifade etti.
Tıp ile ilgili eğitimini tamamladıktan sonra Kahire’nin en meşhur hastanesi olan El-Melikü’l-Mansur Kalavun Bimaristanı’nda tabip oldu. Buradaki uzun süren çalışmaları sırasında bazı sıkıntılar çektiği anlaşılmaktadır. Yine de vaktini verimli kullanmış ve buradayken iki tıp kitabı telif etmiştir. Ayrıca yapmış olduğu başarılı çalışmalar sebebiyle Anadolu’da da ismini duyurmuş ve okumak için buraya gelen kişilere yardımcı olmuştur. Molla Fenari, Şair Ahmed, Bedreddin Simavi gibi meşhur âlimler bunlardan birkaçıdır. Kahire’de iken hac farizasını da yerine getirmiştir.
Buradaki çalışmalarını tamamlayarak tekrar Anadolu’ya döndü ve memleketi Konya’ya yerleşti. Buradan da, tıp mesleğine yönelmesinde etkili olan ve öğrenciliği sırasında kendisine yardım eden Aydınoğlu Fahreddin İsa (b. Muhammed b. Aydın) Bey’in davetiyle Aydın’a gitti. Buraya gelince Ayasuluk (Selçuk) kadılığına tayin edildi. Bu görevinin yanı sıra Ayasuluk ve Birgi medreselerinde hocalık, sarayda hekimlik yaptı. Saray erkânından büyük itibar gördü ve halkın sevgisini kazandı.
Aydın’da yedi adet eser telif etti ve bu eserlerinde kendisini Aydınî olarak tanıttı. Aydınoğlu Beyliği’ndeki siyasi karışıklıklar sebebiyle buradan ayrılıp Konya’ya gitti (1389’dan sonra). Uzun süre burada kaldıktan sonra Birgi’ye döndü ve orada vefat etti. Kabri Birgi’de Hıdırlık mevkiinde bulunur.
Hacı Paşa’nın Eserleri
Hacı Paşa, Türkçe ve Arapça olarak kaleme alınmış on iki eser telif etti. Türkçe tıp eserlerinin telifi geleneğini başlatan tabiplerdendir.
Eserlerinde tıbbi bilgileri açık ve muhtasar bir şekilde ifade eder, ayrıntıya girmez. Ayrıca hastalıkların klinik tanımlarını verir ve şahsi gözlemlerini kaydeder. Deontoloji sahasına değinerek tıbbi etik konusunda önemli tavsiyelerde bulunur.
Kitâbü’t-Teshîl fi’t-Tıbve Müntehâb-ı Şifâ adlı eserleri Türkçe tıp dilinin gelişmesinde önemli bir yer tutar. Tıp ilmi dışında mantık, tefsir ve kelam gibi dini konularda da ilmi değeri yüksek eserler yazmıştır. Bütün bu eserleri onun çok yönlü bir âlim olduğuna işaret etmektedir. Bu sebeple daha sağlığında şöhreti hem Türk dünyasında, hem de Arap dünyasında yayılır.
Daha ziyade tıp sahasında telif ettiği eserleriyle bilinen Hacı Paşa; tefsir, kelam ve mantık konularında da eserler vermiştir. Tıp sahasında yazmış olduğu iki eserinin dışında kalan çalışmalarını Arapça olarak telif etmiştir.
İlk telif ettiği Et-Te’âlîm fî ‘İlmi’t-Tıb (Kitâbü’t-Ta’lîm fi’t-Tıb)adlı eserini Kahire’de Şeyhuniyye Medresesi’nde 1370 yılında tamamlar. Dört bölümden meydana gelen eserin önsözünde Hipokrat, Calinus, İbn-i Sina, Necibüddîn es-Semerkandî ve İbnü’n-Nefis gibi meşhur tabiplerin eserlerinden derlediği bilgilere, kendi tecrübeleriyle hocalarının müşahedelerini ilave ettiğini ifade eder. Birinci bölümde teorik ve pratik tıp bilgilerinden; ikinci bölümde yiyecek ve içecekler ile basit ve bileşik ilaçlardan; üçüncü bölümde organların hastalıkları ile sebep, belirti ve tedavilerinden; dördüncü bölümde genel hastalıklardan bahseder. Son kısımda “Vasiyyât” başlığı altında deontoloji ve tıbbî ahlak konusunda bilgiler vererek hekimlere bazı tavsiyelerde bulunur.
Şifâ-yı Hacı Paşa ve Kânûn-ı Hacı Paşa isimleriyle de bilinen Şifâ’ü’l-Eskam ve Devâü’l-Âlâmadlı Arapça eserinde tıbbi bilgileri açık bir tarzda, detaya inmeden özet ifadelerle ortaya koymuştur. Kahire’deki çalışmaları esnasında tıp literatürünü gözden geçirip özetlediği bilgilere hocalarının ve kendisinin tecrübe ve buluşlarını ilave etmiş, hastalıkların klinik tanımlarını vermiştir. Önsözünde “Tıp ilminin, şeref ve sevinç kaynaklarının en yücesi, eser ve sanatların en güzeli olduğunu” ifade eder. Eser Calinus ve İbn-i Sina metoduyla kaleme alınmıştır.
Hacı Paşa’nın en hacimli eseri Mecma’u’l-Envâr fî Cemî’i’l-Esrâr’dır. Eseri II. Murad’a ithaf etmiştir. Kur’ân-ı Kerim’in geniş bir tefsiri olan ve on cildi tamamlanan bu eser, ilim ve âlimlerin önemine dair ayet ve hadisleri toplayan bir dibace ile başlayıp tefsir ile devam eder.
Anadolu’da yazılmış ilk Türkçe tıp eserlerinden olanMüntehâb-ı Şifâ, Şifâ-yı Müntehâbadıyla da bilinir. Üç bölümden meydana gelen eserin birinci bölümünde iki bap halinde teorik ve pratik tıp bilgileri verilir; ikinci bölümde yiyecek-içecekler ve ilaçlar; üçüncü bölümde ise hastalıklar ve sebepleri, teşhis ve tedavi yollarından bahsedilir. Eserde ayrıca kuduz hastalığı ve tedavisi üzerinde geniş bilgiler bulunur.
Yukarıda ismi verilen eserlerin haricinde Hacı Paşa’nın Türkçe olarak kaleme aldığı Kitâbü’t-Teshîl fi’t-Tıbeserinin yanı sıra Arapça olarak telif ettiği Şerhü Levâmii’l-Esrâr fî Şerhi Metâlii’l-Envâr, Şerhü Tavâlii’l-Envâr fî İlmi’l-Kelâm ve El-Usûlü’l-Hamseisimli eserleri de bulunmaktadır.