Bugüne kadar Tamamlayıcı Tıp (veya Alternatif Tıp) konusu gündeme geldiğinde aklımıza hep bitkiler gelmiştir. Asırlar boyunca tecrübeden geçmiş ıhlamur, nane, ada çayı, limon, çörek otu, karanfil, maydanoz, kekik vs. belki yüzlercesini sayabileceğimiz bitkilere ait bazen kök, bazen yaprak ve çiçek gibi yapılarından elde edilen içecekler veya macunlar artık reddedilemeyecek seviyede bir birikime ulaşmış, aslında katı kuralları olan ortodoks Batı tıbbında bile bugün “Bitkilerle Tedavi” adı altında kontrollü bir şekilde kabul edilmiş, “Tıbbî Bitkiler” adı altında yüzlerce kitap yazılmıştır.
Ancak tabiata bir eczane gözüyle baktığımızda sadece bitkilerden ibaret olmadığını, tabiat kitabı yaratılırken hayvanlara, taş ve minerallere de yer verildiğini görüyoruz. Her varlığa hikmetle bakarak insanlık için faydalı bir şeyler çıkarabilir miyiz diye bütün himmetimizi bitkilere hasredince, hayvanlar âlemi biraz göz ardı edilmiş veya unutulmuş olmaktadır.
Aslında tarihî geçmişe baktığımızda hayvanların sağlık için kullanılması hususunda da oldukça bol örnekler mevcuttur. M.Ö 5-4. yüzyılda, Hipokrat pek çok hayvanî maddenin içinden inek sütü, tavuk yumurtası, memeli boynuzu ve deniz süngerlerini tedavide kullanmıştır. Yaklaşık bin sene önce Maya medeniyetinde, kangrenleşmiş yaralarda sinek kurtçuklarının kullanıldığı bilgisi vardır. Meksika’da arılar, karıncalar, tavuklar ve diğer bazı hayvanlar çok eski zamanlardan beri çoğu hastalığın alternatif ilacı olarak kullanılmaktadır. Geleneksel Çin tıbbında 1500’den fazla hayvan türünün tıbbî maksatlarla kullanıldığı kaydedilmiştir. Eski Mısır’da tarihi kaynaklar inek sütü, bal, kertenkele kanı, öküz organları, kırlangıç karaciğeri, yarasa kanadı, amber ve misk öküzünün koku bezlerinin kullanımından bahsetmektedir. Mezopotamya’da Asurlular ve Babilliler döneminde, balık yağı, bal mumu ve bal, firavun faresi kanı, kaplumbağa kabuğu, keçi derisi, koyun, geyik ve kuş dışkısı ile hayvanî yağların kullanıldığı kayıtlıdır. Eski Çin’de çoğu hayvan orijinli maddenin içinden, misk öküzü yağı öne çıkmıştır. Hindistan’da, eski zamanlarda Hindu geleneği olarak inekten elde edilen beş ürün kullanılmıştır.
Doğu Akdeniz ve Ege bölgelerinde, Orta Çağ’ın başlarından günümüze zooterapi anlayışına bağlı olarak 99 hayvan orijinli madde uzun zaman ilaç olarak kullanılmıştır. Hayvanlardan elde edilmiş 52 adet toz ve macun, İslâm dünyasında 10. yüzyıldan Osmanlı döneminin sonuna kadar (19. yüzyıl) kullanılmıştır. Hayvan orijinli bu maddelerden 77 tanesinin 20. yüzyılda da kullanıldığı kaydediliyor. Tarih boyunca tıbbî maksatla yedi temel hayvanî kaynaklı malzeme yaygın olarak kullanılmıştır; bunlar bal, bal mumu, engerek, kunduz testisi, misk öküzü yağı, mercan ve esmer amberdir. Bunlardan ilk üçü mahallî olarak kolay bulunan malzeme olmakla beraber; son dördü pahalı olup nadir bulunurdu.
Dünyada, 230’dan fazla hayvan türü çeşitli hastalıkların tedavisi için deneysel olarak kullanılmaktadır. Modern toplumlarda gerek hayvan hakları konusundaki hassasiyetlerin artışı, gerekse İslâmî açıdan bazı hayvanların caiz görülmemesi gibi sebeplerle, gıda olarak helâl olanlar dışındaki hayvan orijinli maddelerden istifade edilmesi anlayışı son bulmuştur. Daha sonra zamanla özellikle çaresiz kalınan durumlarda veya maddî imkânları kısıtlı olduğu için pahalı ilaçları alamayacak insanların arayışlarıyla, halk tıbbı olarak yeniden hayvanlar vesilesiyle şifa arayışları gayreti artmıştır.
Keçi sütünün öksürüğe, bıldırcın yumurtasınınastım, bronşit ve nefes darlığı gibi akciğer hastalıklarında nefes açıcı ve solunumu düzenleyici olduğuna, mürekkep balığının sırt kabuğundan elde edilen tozun katarakta iyi geldiğine inanılır. Deve yağının sedef ve mayasılda, sedef hastalığında, incinme ve burkulmalarda, hemoroitte; kirpietinin sara hastaları ve bel soğukluğunda kullanıldığına dair bilgiler vardır. Yenilmediği halde kan emerek beslenen tıbbî sülüklerin de mikrocerrahiye yardımcı olarak damar hastalıklarında kullanıldığı herkesçe bilinir. Yoğurt ve balık yağının çok çeşitli kullanımları modern tıp tarafından da tasdik edilmiştir.
Hayvan Ürünlerinin Zengin Yapısı
Hayvan dokuları ve vücut sıvıları bitkilerden daha kompleks süreçlerden geçerek sentezlenmiş çok sayıda bileşikler ihtiva eder. Yaklaşık yarım yüzyıldan bu yana antitümör tesire sahip hayvanî kaynaklı biyolojik ajanlar üzerinde çalışılmaktadır. Antitümör etkinliğe sahip bu ajanlar arasında çeşitli zehirli hayvan türlerinin, özellikle akrep ve yılan zehirlerinin birçok biyolojik özelliklere sahip olduğu gösterilmiştir. Yılan zehirinde yer alan farklı enzimler, büyüme faktörleri, aktivatörler ve inhibitörler gibi biyoaktif moleküllerin antitümör etkilerini doğrudan sitolitik ve sitotoksik aktiviteleriyle veya immün sistemi güçlendirmek suretiyle dolaylı olarak gösterirler.
Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından araştırmak üzere seçilen 252 temel kimyevî maddenin, %11,1’i bitkilerden ve %8,7’si hayvanlardan gelmektedir. ABD’de hâlen kullanılmakta olan 150 reçeteli ilacın, 27’si hayvan kaynaklıdır. Hindistan’da Ayurvedik tıbbın hemen hemen %15-20’si hayvanlardan elde edilen maddelere dayanır. Brezilya’nın kuzeydoğusunda Bahia şehrinde, 180’in üzerinde medikal hayvan kaydedilmiştir. Pakistan’da listelenmiş 31 madde (hayvan kısımları ve ürünleri) geleneksel tıp envanterindeki bütün tıbbî maddelerin %9’unu oluşturmaktadır.
Zehirlerden Çıkan Şifa
Eski çağlardan itibaren zehirlerin tıbbi değeri bilinmektedir. Zehirlerin muhtevasını teşkil eden aktif maddeler son derece düşük konsantrasyonlarda bile tesirli olduğundan, biyomedikal araştırmalar için değerlidir. Hematolojik, otoimmün, enfeksiyon, kardiovasküler, kanser, nöromüskular ve psikotik hastalıklar dahil çeşitli hastalıkların tedavisinde bu zehirler ümit vadetmektedir.
Zehirlerin içinde birçok protein bileşenleri, enzimler, peptidler ve az miktarda protein olmayan salgı ürünleri gibi maddeler bulunur. Bu kompleks karışım, yılanlar, kurbağalar, akrepler, bazı balık türleri, deniz salyangozu ve anemon gibi deniz omurgasızları, arı gibi böcekler ve örümceklerde bulunan özelleşmiş zehir hücrelerinde, dokularında veya bezlerinde depolanır. Bizim için zehir olan bu özel karışım, avların felç edilip öldürülmesinden başka, sindirim işlemi için dokuların eriyip parçalanmasına da yardım eder.
Deniz salyangozlarından, Conus magnus’dan izole edilen omega conotoksin, Canus marmoreus’un zehirinden edilen conapeptidinnöropatik ağrı ile birlikte mekanik ağrıyı da doza bağlı olarak gidermiştir. Kral kobra (Ophiophagus hannah) zehirinden elde edilen Hannalgesinağrı kesici olarak elde edilmiştir.
Bütün kurbağaların derileri az veya çok derecede zehirlidir, fakat bu zehirler araştırıldığında her bir türün zehir terkibinin içinde çok sayıda farklı maddeler bulunduğu ve bunların bazılarının antikanser, bazılarının antibiyotik tesirli olduğu gösterilmeye başlanmıştır. Epipedobatus tricolor isimli kurbağanın derisinden elde edilen Epibatidine alkaloid’inin morfinden 200 kat daha tesirli olduğu gösterilmiştir. Gece kurbağasının (Bufo viridis) derisinden elde edilen ve Bufodienolidler olarak isimlendirilen glikozidlerin (gamabufotulin, arenobufugin, telcocinobufagin, marinobufagin, bufaregonin ve bufalin) kardiotonik etkisi sebebiyle kalbin konsantrasyon kuvvetini ve bazı durumlarda kalb ritmini arttırmaktadır. Hindistan kara kurbağasının (Bufo melanostictus) derisinden elde edilen protein olmayan bir toksin BM-T2) olup kanser hücre kültürlerinin çoğalmasını yavaşlatmıştır.
Güney Amarika’da yaşayan bir çıngıraklı yılan, Bothrops jararaca’dan elde edilen Bothrojaracin, lektin benzeri bir protein olup, tansiyon düşürücü, pıhtı çözücü ve kan pıhtılaşmasını engelleyici tesiri sebebiyle kullanıma girmek üzeredir. Viperidae ve Crotalidae (engerek ve çıngıraklı yılanlar) ve benzer şekilde başka zehirli yılanlardan elde edilen batroxobin, fibrolase, lebecetin, ecarin, pseutarin-C, bungarotoksin, viprinex, immünokine gibi maddeler, çeşitli kan hastalıkları, pıhtılaşma bozuklukları ve otoimmün hastalıklarda tesirleri gösterilmiş maddelerdir.Çin kobrasının (Naja atra) zehirinden hazırlanan Keluoqu tabletinin ağrı kesici tesiri 2.5 saat olan tramadol’dan 10 kat daha uzun süre etkilidir.
Kanser Çalışmaları
Salmosin, Kore yılanından (Agkistrodon halys brevicaudus) elde edilen salmosin tümör hücrelerinin çoğalmasını ve tümörü besleyecek kan damarı oluşumunu engelleyerek tümör ilerleyişini baskılar. Rhodostamin Malezya çıngıraklı yılanı (Calloselasma rhodostoma) zehirinden elde edilir ve fare melanoma tümöründe büyümeyi baskılamaktadır. Contorstrostatin, bakır başlı çıngıraklı yılandan (Agkistrodon contortrix contortrix) izole edilen bir madde olup tümör büyümesini engelleyip kanserli (glioma) farenin ömrünü uzattığı görülünce akciğer kanserinin tedavisi için ümit verici bulunmuştur. Daboia russelli russelli isimli engereğin zehirinden elde edilen ısıya dayanıklı bir protein olup lösemik hücre hatlarında önemli azalma göstermiştir.
Mikrobiyolojik ve nörolojik tesirler
Yılan zehirlerinden merkezi sinir sisteminde tesirli antidepresanlar, nörolojik ve psiko- uyarıcılar üretilmekte, yatıştırıcı, ağrı kesici, kalbi uyarıcı ilaçlar üretme yolunda büyük adımlar atılmaktadır.İmparator akrep (Pandinus imperator) zehirinden Pim 1 ve Pim 2 maddeleri B. subtilus ve E. coli bakterilere karşı antibakteriyel etki göstermiştir. Pandinin ismi verilen bu maddelerin antibakteriyel tesiri hem gram pozitif hem de gram negatif bakterilere karşı yüksektir.
Tıbbî sülükten (Hirudo medicinalis) izole edilen hirudinden rekombinant DNA teknolojisiyle çıkarılmış Lepuridinmaddesi, damarlardaki kan pıhtılarının tedavisinde kullanılmaktadır. Deniz anemonu, Stichodactyla heliantus’dan elde edilen bir madde Multiple Skleroz, Tip-I diyabetlerde ve romatizmal arterit hastalarda T hafıza limfositlerini seçici olarak baskılamada faydalı bir immünomodülatördür.
Çıngıraklı yılan türü olan Cratalus adamanteus’un zehirinden elde edilen L-amino oksidaz enzimi gram pozitif bakterilere karşı antibakteriyel tesir göstermektedir. Agkistrodon halys pallas, Bothorops alternatus ve Trimeresurus jerdoni yılanlarının zehiri E. coli ve S. aureus bakterilerine karşı antibakteriyel tesir göstermiştir. Pseudechis australis isimli yılanın zehirinin antibakteriyel etkisi gram negatif aeromonas bakterilerine karşı tetrasiklininkinden 70 kat yüksektir. Çin kobrasının (Naja atra) zehirinden elde edilen peptidlerin verem hastalığına sebep olan Mycobacterium tuberculosis’e karşı antituberkular tesire sahip olduğu gösterilmiştir.
İki Büyük Hazine: Deniz ve Böcekler Âlemi
Klinik denemelerde kullanılan denizel kökenli çok sayıda yumşakçalar grubundan deniz salyangozları, yosun hayvancıkları (Bryozoa), süngerler, köpek balıkları, sölenterler ve urochordatlar grubundan hayvanların zehirlerinden, kıkırdaklarından veya diğer özel vücut bölgelerine ait henüz incelenmemeiş protein ve enzimlerinden kanser başta olmak üzere çeşitli sinir hastalıklarına karşı etkili maddeler giderek artmaktadır.
Mercanlardan elde edilen kalsiyumun, böcekler ve kabuklu hayvanlardan elde edilen kitinin kullanım sahaları her geçen gün genişlemektedir. Bununla birlikte, farelerde antitümör aktivitesini, immün sistem uyarılmasını, antifungal, antimikrobiyal, angiyotensin I dönüşüm enzimi-inhibitör tesiri, radikalleri temizleme aktivitesi gibi biyolojik aktiviteleri yüzünden, kitin üzerine ilgiyi ve harcamaları artmıştır. Birçok çalışma bakteri öldürücü, iltihap dağıtıcı, antioksidan, kansere ve ülsere karşı durdurucu tesirlerini rapor etmiştir. Son çalışmalar böbrek hastalığının iyileşmesinde kitin için muhtemel kullanımı işaret etmektedir.
Apiterapi olarak bilinen arı ürünlerinin (bal, arı sütü, balmumu, propolis, arı zehiri, polen) sağlık için kullanımı hakkında yazılanlar başlı başına birkaç kitap konusu olacak kadar zengindir.
Kur’an-ı Kerim ve Hadisler Işığında Çalışma
Kur’ân-ı Kerim’de bazı hayvanların adı bazı surelere başlık yapılacak kadar öne çıkarılmıştır. Karınca, arı, örümcek ve öküz gibi hayvanlar sadece birer örnek olarak dikkatimizi çekerken, bunların dışında da birçok hayvan adı Kur’ân-ı Kerim’de zikredilmektedir. Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) “Allah şifasız hiçbir hastalık yaratmamıştır, her hastalığın şifası vardır, tedaviye devam ediniz (çare bulmak için çalışınız)” (Ebu Dâvud, Tıbb 11) mealindeki beyanı bu yolda bizlere büyük hedefler göstermektedir.