Sun şerbet-i la’lini ki sermestin olayım,
Girmesin sevda-yı ağyâr asla bu gönlüme;
Ebedü’l-âbâd meftun-i cemâlin kalayım,
Gölge etmesin kimse Sen gibi emelime…
Çok kez elemle geçti bugüne dek baharım,
Fark etmeden belki de dünyadan umdum vefa;
Karardı o Mah-ı tâbâna rağmen neharım,
Vefa umduklarımdan çektim bir hayli cefa…
Sencileyin günler geçti besten yarım kaldı,
Kapıldık akıntıya ki, yok limanı onun;
Kapılar kilitli, anahtar ağyâr elinde,
Mırıldanmaya durdu ye’is: “Bu senin sonun!..”
Ey Nebî, ancak Seninle yeşerir bu bağlar,
Döner iç içe hâristanlar bir gülistana;
O güne dek hep gönüller boş günlere ağlar,
Hazanlarla geçen bahara baharistana…
Gül açar, bülbüller öter Sen dönüp gelince,
Yaşarız hayatımızı Seninle derince;
Şafakları şafaklar takip eder sâyende,
Tüllenir güzellikler gül cemalin görünce…
***