Nefrondan Aldığımız Dersler

Tıp fakültesini bitirmiş, tıpta uzmanlık sınavını kazanarak hayalimdeki asistanlık kadrosuna yerleşmiştim. Sevinçten uçuyor gibiydim, ama ayaklarımın yere basması uzun sürmemişti. Ayda 12 nöbet, 32 saate varan mesailer ve uzun süren ameliyatlardan şikâyet etmeye başlamıştım bile. Yoğunluktan akşam yemeğine çıkamadığımız nöbetlerin sayısı az değildi.

O geceki nöbetimde, sıra dışı bir tecrübe edindim. Yemekhaneye çıkan yol, Çocuk Nefroloji (böbrek hastalıkları) Kliniğinin önünden geçiyordu. Servisin önünde oturan beyaz yazmalı, basma etekli, gözü yaşlı bir anne ve dört beş yaşlarında, içli içli ağlayan bir çocuk gördüm. Yanlarına yaklaşıp ne istediğini sordum. Pahalı oyuncaklar veya çikolata istiyordur diye düşünürken kadının cevabı karşısında şaşırdım:

“Süt, bir bardak süt istiyor.” “Ondan kolay ne var, hemen alalım” deyince, “Böbrekleri çalışmıyor. Diyaliz hastası. Yasak” dedi.

Ne diyeceğimi bilemedim. Yutkundum. Kendi nankörlüğüm geçti aklımdan. Bir de bu küçük çocuğun yaşadığı imtihan. Islak iri gözleri, “Medet!” der gibi bana bakıyordu. Çaresizlik içinde, şifa dileklerimle ayrıldım.

Bu ibretli dersle, böbreklerimi düşündüm. Annemin karnında 12–14 haftalık bir cenin iken göreve başlamıştı onlar. O zamandan bu yana sessiz sedasız, gece gündüz, hiç yorulmadan vazife görüyorlardı. Günde bir değil, yılda bir kere bile aklıma gelmeden.

Anne karnındayken çalışmaya başlayıp çoğumuzun hor gördüğü idrarı üretir böbrekler. Aldığımız her nefeste onların büyük payı olduğunu bilmeyiz. Evet, idrar üretemeyen bebekler, akciğer gelişimi olmadığı için nefes alamaz ve doğar doğmaz ölürler. Bebeğin anne karnındaki suyunun tamamına yakınını oluşturan idrar, akciğerlerin sağlıklı gelişmesi, gereken esneklik ve olgunluğa ulaşabilmesi için vazgeçilmezdir.

Böbreklere mucizevî görevler yaptırılır. Vücudun su ve mineral dengesinin korunmasına vesile olurlar. Dünyanın en çalışkan ve titiz kimyageri gibi çalışır böbrek hücreleri. Nefronu teşkil eden bu hücreler, tâbi oldukları yaratılış kanunlarına uyarak, kanı dikkatlice tetkik eder ve beyinden gelen emirler doğrultusunda kandaki sodyum, potasyum, hidrojen, kalsiyum, fosfor, magnezyum gibi elementlerin seviyesinin ölçülmesinde, fazlalıkların idrar ile atılmasında ve eksik olan maddelerin kana emilimini sağlamada vazife görürler. Kan bileşimini çok hassas bir dengede tutmak için çalıştırılırlar. Yiyeceklerimizin sindirimi sonucunda oluşan üre, ürik asit, kreatinin gibi metabolik ürünlerin atılımı görevinde istihdam edilirler.

Bunlarla da bitmez böbreğin görevi. Ona verilen özel kabiliyetler sayesinde kan basıncımızı kontrol eder. Bir nevi endokrin (hormon salgılayabilen) organdır aynı zamanda. Kemik iliğinde kırmızı kan hücrelerinin üretimine vesile olan eritropoetin hormonu salgılar. D vitamininin aktifleşmesinde ve kemikteki görevlerini yerine getirmesinde vazife alır.

Kullandığımız birçok ilacın etkisi gerçekleştikten sonra yıkılması ve atılması böbrek üzerinden gerçekleştirilir. Bu yüzden böbrek hastalarında bazı ilaçların dozunun ayarlanması gerekir. Ayrıca insülin, glukagon ve büyüme hormonunun vazifelerini eda ettikten sonra parçalanmaları da buradadır.

Böbreklerimiz çok zor şartlarda, karaciğerin yetersiz kaldığı zamanlarda, hayatî organların fonksiyonlarının devam etmesi için adeta bir şeker fabrikasına dönüşür ve kan şekerinin düşmemesi için glikoz üretir.

Diyaliz Makinesi

Hiç diyaliz makinesi gördünüz mü? Böbrek taklit edilerek geliştirilen bu cihaz, ondan çok daha büyüktür. Böbrek yetmezliği olan hastalar kanın temizlenmesi için diyaliz işlemine ihtiyaç duyar. Bu işlem için büyük çaplı bir damara ihtiyaç duyulur. Önce bunun için ameliyat olur hasta. Kan bu damarın bir ucundan makineye girer, orada temizlenir ve diğer ucundan tekrar vücuda verilir. Hastalığın ağırlık derecesine göre bir kişi haftada üç veya dört defa diyaliz makinesine ihtiyaç duyar. İnsan tasarımı bu icat, Rabbimizin yarattığı bir uzvumuz gibi mükemmel değildir. Bu sebeple birçok komplikasyon riski mevcuttur. İşlem rahatsızlık verir, bazen ağrılıdır. Böbreklerin maharetine erişemez makine. Atılması gereken bütün fazlalıkları atamaz. Uyulması gereken sıkı bir diyet de beklemektedir hastaları. Tedaviye rağmen bağışıklık sistemi zayıftır. Sık yakalanan enfeksiyonlar da yorar bedeni.

Oysa böbreklerimiz üzmez bizi. Keşke bu harikulade güzellikleri kaybetmeden fark edebilsek… Bize bahşedilen bu paha biçilmez hazineleri koruyabilsek.

Kalbimiz her attığında diyalizden daha güzel ve faydalı bir sistem çalışıyor. Ağrısız, sızısız, sessizce… Vücudumuzdaki ve kâinattaki sayısız harikalardan sadece biri bu…

enfeksiyon: Bir canlıda hastalığa sebep olan mikrop ve virüs gibi unsurların yayılması.

glukagon: Pankreasta salgılanan ve kan şekerini hızla artıran hormon.

komplikasyon: Karmaşıklık, istenmeyen durum.

kreatinin: Böbreklerin sağlıklı fonksiyon gördüğünü tespit etmek için kullanılan bir gösterge.

metabolik: Canlılardaki enerjiyi sağlamak için yaratılan biyolojik ve kimyevî değişimlerin bütününe ait.

Bu yazıyı paylaş