Hocaların Hocası Yahya Alkın

“Yahya Hoca samimi bir insandı. Kestanepazarı’na gittiğimde o ayrılmıştı; daha doğrusu onu ayırmışlardı. Sonra benim yanıma geldi. Kalb temizliğinde, dünyevî bir beklentiye girmemede, makam sevdasına düşmemede az bulunur bir insandı. Hizmetimizin üzerine iftiralarla gelindiğinde, Yahya Hoca Hizmet’e sahip çıkmış, karakterinin gereğini sergilemişti. Kendisi birisine rüyada, ‘Ben hesaptan bu kadar kolay sıyrılacağımı tahmin etmiyordum!’ demiş. Onlar kendilerine bir şey ayırmadan yaşayıp gittiler.”

Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’ye ait bu ifadeler, 2022 yılının mart ayında kendisini ziyaret eden gazeteci Ekrem Dumanlı tarafından nakledilmiştir.

Yahya Alkın, 1942 yılında Rize’nin Çayeli ilçesine bağlı Yenice köyünde, Dehri Mustafa’nın oğlu olarak dünyaya gelir. İlkokuldan sonra babasıyla fırında çalışmak için İzmir’e taşınır. Bu sırada Kestanepazarı Kur’ân Kursunda hafızlık yapma imkânı bulur. Hafızlık icazetinden sonra İzmir İmam Hatip Lisesinde okumaya başlar.

Risale-i Nur Külliyatı ile Tanışması

1959 yılının yaz aylarında Ankara’daki ağabeyini ziyarete giden Yahya Hoca, orada Risale-i Nur Külliyatı ile tanışır. Nur talebelerinin arasındaki samimi muhabbet ona “İşte insanlık bu!” dedirtir ve böylece eserleri okumaya başlar. Ancak o tarihlerde bu eserleri okumak ateşten gömlek giymek gibidir. Abdullah Aymaz Hocamızın Risale-i Nur Külliyatı ile tanışmasına vesile olan Yahya Hoca’nın bu eserleri okula getirdiğini bilen okul idaresi, “suçüstü yakalama” maksadıyla aniden sınıfa baskın yapar. İhlâs ve Uhuvvet risaleleri çantasında olmasına rağmen bu eserleri bulamazlar.

O günlerde Halide Nusret Zorlutuna, “Nur ve Nurdan Ürkenler” başlıklı bir makale yazar. Yahya Hoca, bu yazıyı teksir ederek dağıtınca, “Bu Nurcudur, propaganda yapıyor.” diyerek şikâyet edilir. Geceleyin evi basılarak mahkemeye sevk edilen Yahya Hoca hakkında, insaflı bir hâkim takipsizlik kararı verir. Okul idaresi bu gelişmeyi bahane ederek “İzmir’in hiçbir yerinde okuyamaz.” şeklinde bir tasdikname hazırlar.

Kestanepazarı Öğrenci Yetiştirme Derneğinin Başkanı Ali Rıza Güven, kendisine 200 lira vererek İstanbul’a gitmesini tavsiye eder, ancak İstanbul İmam Hatip Lisesi müdürü, “Risale-i Nur okuyanların bu okulda yeri yok.” der ve onu okula kabul etmez. Yahya Hoca, Zeynep Sultan Câmiinde müezzin olan arkadaşına durumu anlatır. Müezzin, Yahya Hoca’yı yakından tanıdığı Sakarya İmam Hatip Lisesi müdürüne bir mektupla gönderir. Müdür; “Doğru söyle, sana niçin tasdikname verdiler?” diye sorar. O da “Risale-i Nur okuduğum için.” deyince müdür; “Seni okula alacağım, ama o kitapları burada okuma, evinde istediğin kadar oku.” der. Bu şekilde yarım kalan tahsilini birincilikle tamamlar. Daha sonra İstanbul Yüksek İslam Enstitüsüne kaydolur.

Askerliği ve Müftülük Yılları

Enstitüyü bitirdikten sonra evlenir ve 1968’de askere gider. Askerde namaz kıldığını fark eden komutanı seccadesini yırtarak ona ağır hakaret eder. Bu durum çok ağırına gider; sürekli Cevşen okur ve “Ya Rab, beni bu adamın tasallutundan kurtar ve ölünceye kadar İslâm’a hizmet etmeyi nasip et.” diye dua eder. Dokuz yaşındayken sol kolunda oluşan kısmî sakatlık sebebiyle Gülhane Askerî Tıp Akademisi tarafından kendisine verilen, askerlik yapamayacağına dair rapor vesilesiyle erken terhis olur.

Erzincan’a ve daha sonra Muğla’ya müftü olarak tayin edilir. İstanbul Haseki Eğitim Merkezinin kursunu birincilikle bitirince Tayyar Altıkulaç kendisine orada öğretim görevlisi olarak vazife verir. Emekli oluncaya kadar burada çalışır. Daha sonra Rize’deki, Müftü Yusuf Karali Eğitim Merkezinde ders verir.[1]

Hakkın Hatırını Âlî Tutması

Yahya Alkın, 2014 yılında Diyanet tarafından düzenlenen “Yüzyılın İslam Kültür Hizmeti Onur ve Hizmet Ödülleri” töreninde, isim vermeden Hocaefendi’ye çok ağır iftira ve ithamlarda bulunan dönemin başbakanına, Diyanet ve ilahiyat câmiasından cevap veren birkaç kişiden biridir. Bu iftiralara karşı, “Bu yalandır, söylemeyin; bu zulümdür, haddi aşmayın.” diye haykırmıştır. Onun bu duruşu, hakkın hatırını ne derece âlî tuttuğunun bir göstergesidir.

Bu iftiralardan sonra katıldığı bir TV programında Hocaefendi’yi şöyle savunmuştur: “Bütün dünyanın gözü önünde ve ulema topluluğu içinde bu ağır hakaretler kime yapılıyor? Yüz altmış devlette, milyonlarca insanın hidayetine vesile olan, bütün dünyanın, özellikle İslam âleminin hayranlıkla izlediği ve gıpta ile takip ettiği Hocaefendi’ye söyleniyor. Allah rızası için söyleyin, bu büyük aksiyon adamı bu ağır hakaretleri hak etmiş midir? Hocaefendi ki İslam tarihinde çok nadir görülen, belki de hiç görülmemiş büyük ve küllî bir hizmetin öncüsüdür. Hiç vurmadan, kırmadan, kargaşaya prim vermeden, Bediüzzaman’ın, “Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur… Medenîlere galebe çalmak ikna iledir. Söz anlamayan vahşiler gibi icbâr ile değildir… Bizim vazifemiz, müsbet hareket etmektir.” sözlerini rehber edinen, gönülleri fetheden büyük bir âlim ve Allah dostudur.”[2]

Yahya Hoca sözlerine şöyle devam eder: “Bediüzzaman: ‘Menfaat üzerine dönen siyaset canavardır.’ der. Hele bu canavara bir de kin ve intikam hisleri eklenirse, işte böyle hakaret içeren kelimeler dökülür ağızdan. Hakkı ve doğruyu arayan samimi kimseler, Hocaefendi’nin âlim olup olmadığını sormaya muhtaç değildir. Eserleri, konuşmaları ve talebeleri ortadadır. Alır, okur, dinler ve karşınızda muhakeme gücü büyük bir âlim olduğunu müşahede edersiniz. Allah, bu mümtaz kullarına büyük bir ilim, zirvede bir takva, fedakârlık, İlahî aşk, sonsuz bir Peygamber muhabbeti, varlığını Kur’ân havuzunda eritme gibi büyük meziyetler ihsan etmiştir.”[3]

Yahya Alkın, imanın verdiği o müthiş cesaretiyle sözünü hiç eğip bükmeden konuşmaya devam ederek Hocaefendi’nin, insanlığın hidayeti ve imanla dirilmesi için her türlü imkânı kullandığını, bu hususta dünya çapında büyük başarılar elde ettiğini, şayet böyle büyük bir zat Avrupa ve Amerika’da zuhur etseydi ona mutlaka Nobel Ödülü verileceğini ifade ettikten sonra, “Hoş, bu zat kendisine verilecek bu ödülü de kabul etmez.” diyor ve şunu ilave ediyor: “O izah edilemeyecek kadar hasbî olup onun hedefi sadece Allah’ın rızasıdır.”[4]

Yahya Hoca, bahsi geçen iftiralara aldanma ihtimali bulunan insanları ikaz sadedinde, Hizmet ve Hocaefendi ile ilgili mühim noktalara dikkat çekerek sözü şöyle bağlıyor: “Bu Hizmet topluluğuna o kadar hakaretler yapılmaktadır ki insan hayretten kendini alamıyor. Amerika’da Hizmet’in okullarını ve kültür merkezlerini dolaştık. Buralarda hizmet edenlerin lisan-ı hâli diyor ki ‘Biz Kur’ân terbiyesi aldık, İslam suyuyla yıkandık, imanın ışığıyla aydınlandık.’ Karıncaya basmaktan sakınan bu merhametli, kültürlü ve imanlı topluluğu, İslam tarihinde görülen en zalim ve gaddar bir örgüte benzetmek akılla izah edilir gibi değildir. Son sözüm şudur: Bu büyük fitneye kimler sebebiyet verdiyse Allah (celle celâluhu) onlara merhametiyle değil, adaleti ile tecelli etsin! Âmin.”[5]

Yahya Hoca, o gün hakkın yanında tavır almakla tarihe not düşmüştür. Bir gün gelecek hakperest insanlar, “İman ve Kur’ân davasını bayraklaştıran bu insana bunca hakaret edilirken siz neredeydiniz? Sizin diliniz yok muydu? Hem devâsa bir İslam Ansiklopedisi hazırlamakla övünecek hem de İslam’ın dırahşan çehresini yeryüzünde temsil eden bir topluluğu yerin dibine geçirircesine hakaret eden birisini alkışlayacaksınız. Bunun akıl ve mantıkla izah edilir bir yanı yok.” diyecektir.

Hakkın hatırını âlî tutup tavır belirlediği için Yahya Hoca da birçokları gibi zalimin zulmüne maruz kaldı ve ülkesini terk etmeye mecbur oldu. Diyanet câmiasında “Hocaların Hocası” olarak bilinen Yahya Hoca, Hizmet Hareketi’nin en zor zamanlarında, Hocaefendi’nin yanında bulundu ve hakkı gürül gürül haykırdı. 14 Aralık 2020 tarihinde, 78 yaşında, cebrî hicret diyarında ruhunun ufkuna yürüdü. Biz onun dik duruşuna ve hakikati gürül gürül haykırışına şahidiz.

Dipnotlar

[1] F. Çakır, “Hemşehrimiz Yahya Alkın Hoca ile Sohbet-Senoz Deresi”, 26 Ekim 2009, www.senozderesi.com

[2] Yahya Alkın, “Vahyin Aydınlığında Olaylara Bakış”, 21 Nisan 2014, www.insanidegerler.org

[3] A.g.e.

[4] “Yahya Alkın: Başka ülkede olsa Hocaefendi’ye Nobel verilirdi!”, www.samanyoluhaber.com

[5] Yahya Alkın, “Vahyin Aydınlığında Olaylara Bakış”, 21 Nisan 2014, www.insanidegerler.org

Bu yazıyı paylaş