Birûni

Rabbimizin “Oku[1] emri ve Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Bir kimse ilim öğrenmek için bir yola koyulursa, Allah o ilim yolcusuna Cennet’e giden yolu kolaylaştırır.[2] teşvikiyle başlamış sistemli ilim yolculuğumuz.

Eski Mısır, Yunan, Roma ve Hint medeniyetlerinin birikiminden de istifade ederek bu uğurda doruğa çıkmış, medeniyetler kurmuş ve modern bilimlerin temelini atan ilim insanları yetiştirmiş, fakat çeşitli sebeplerle bunu devam ettirememiş, öncülüğü Batı’ya kaptırmışız.             Günümüzde ise bilim; atomaltı parçacıklarla deneyler yapıldığı, yapay organ üretimi üzerine çalışıldığı ve Mars’a araçların gönderildiği bir seviyeye gelmiştir.

İlmî Terakki

İlim, tek başına herhangi bir milletin malı değildir… Batı, bilhassa tecrübî ilimleri, yeni bir değerlendirmeye tâbi tutacak olgunluğa ulaştığında, o güne kadar diğer milletlerin düşünce salıncaklarında; hususiyle de Asya kavimlerinin beşiklerinde hem de ne nazla sallana sallana belli bir kıvama gelmiş bulunan bilim, yeni Batı medeniyetinin ilk hamlesi, belki de ilk rampası sayılan Rönesans’la, yarınların ilim düşüncesine de açık hâlihazırdaki şeklini almıştı.[3] ifadeleriyle Fethullah Gülen Hocaefendi, eğitim faaliyetleri hakkındaki düşüncelerini, bu perspektif istikametinde şekillendirmiştir denilebilir.

Sondan başlayacak olursak; Avrupa tarihinin dönüm noktalarından Rönesans, yeniden doğuşu ifade etmektedir. Rönesans Antik Grek ve Roma kültürünün Orta Çağ İtalya’sında yeniden canlanması ve 14. ile 17. yüzyıllar arasında bilim, edebiyat ve birçok sanat dalında yaşanan gelişmelere işaret eden bir dönemdir.

Tabiî ki değişimler zordur, adanmışlık ister. Bu dönemi Rönesans yapan da değişimin gerekliliğine inanmış insanların, gerekirse canları pahasına bu uğurda mücadeleleri olmuştur. Mesela, Kopernik (Nicolaus Copernicus) (1473–1543) Kilise’nin inanışına ters olduğunu bildiği hâlde, Güneş Sistemiyle ilgili, bugünkü astronomi bilimine uygun olan çalışmalarını bir kitap hâline getirmiş ve Polonya’da ölümüne yakın da olsa bastırmıştır. Kopernik’in tezini savunan Giordano Bruno (1548–1600), Kilise’ye aykırı görüşler beslediği için 1600 yılında Roma Katolik Kilisesi’nin Engizisyon mahkemesinde yargılanmış ve Roma’da diri diri yakılarak idam edilmiştir. Galileo Galilei de (1564–1642) bir kitabında aynı düşüncelere yer verdiği için Engizisyon tarafından yargılanmış, hem yazdıklarından vazgeçmeye zorlanmış hem de hayatının geri kalanını sürgünde, ev hapsinde geçirmeye mahkûm edilmiştir.

Asya kavimlerinin beşiklerinde belli bir kıvama gelmiş olan bilim, sancılı da olsa Batı medeniyetinde büyüyecek ortamı bulmuştur. Ancak acı olan, çoğu Avrupalı bilim insanının, Arapçadan tercüme edilen eserlerle öğrendikleri ilmi, kendilerine mal etmeleri ve o eserlerden ve müelliflerinden hiç bahsetmemeleridir. Batılılar, eserini tercüme ettikleri kişinin ismini bile Latince formatına sokarak zikretmişlerdir. İbnî Sînâ Avicenna, Ferganî Alfraganius, Râzî Rhazes, Bîrûnî de Aliboron olmuştur. Bîrûnî (973–1051), Kopernik’ten beş asır önce aynı fikri ortaya atmış ve eserlerinde bahsetmiş olmasına rağmen, Dünya’nın Güneş etrafında dönmesi, literatüre “Kopernik Teorisi” olarak geçmiştir. Başka bir üzüntü veren gerçek ise zamanının büyük bilim insanları olan bu kişileri, bizlerin de ancak eserlerinin tercümeleri sonrası, çok geç tanımış olmamızdır.

Hayatı

Küçük yaşlarda Harzemşahların sarayında dersler alan bu ilim aşığı çocuk; geleceğin en meşhur astronomu, tarihçisi, botanikçi, farmakolog, jeolog, filozof, matematikçi ve coğrafyacılarından biri olacaktı.

Bîrûnî, hayatı Harezm bölgesinde (günümüzdeki İran, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan ve Hindistan’ın bir bölümü) geçmiş bir dâhidir. Bilime yaptığı büyük katkılar takdir görmüş ve Milletlerarası Astronomi Birliği tarafından Ay’daki bir kratere onun adı verilmiştir. Ayrıca 1000. doğum yılı olan 1973 yılı, UNESCO tarafından “Bîrûnî Yılı” olarak kabul edilmiştir.

Bîrûnî’nin eserlerindeki ifadelerden ilim öğrenme gayesinin, hak ve hakikati bulmak (Cenab-ı Hakk’ı tanımak) olduğu anlaşılmaktadır. Hayatının gayesi olarak gördüğü bu konuda bitip tükenmeyen bir azimle çalışmış, küre olarak gördüğü yeryüzü üzerinde mesafelerin ölçümü için matematik kullanma yanında ölçümünü doğrulama yolunda bizzat aylarca yürümüştür. 30 yıl devam eden seyahatlerinde Bağdat’tan İran’a, Hindistan’a, Zanzibar’a, Madagaskar’a, Arabistan’a ve Kuzey Afrika’ya gitmiştir. Gazne ile Bağdat arasında yaklaşık 2000 km yürüyerek 60 yerin enlem ve boylam derecelerini, küresel trigonometri kullanarak çok az hata ile belirlemiştir. O, Dünya ve gezegenler, Güneş’in etrafında dönüyor diyene kadar Dünya sabit duruyor ve diğer gök cisimleri onun etrafında dönüyor diye kabul edilmiştir.

Çalışmaları

17 yaşındayken gözlemler ve deneyler yapan Bîrûnî, gök cisimlerini incelemek için çalışmalar yaparken çıplak gözle güneşe bakmaktan dolayı gözlerinden rahatsızlanmış, bundan sonraki çalışmalarını cisimlerin sudaki aksinden faydalanarak sürdürmüştür.

Gazneli Mahmud’un Hindistan’ı almasından sonra oraya yerleşen ve onunla çok samimi olan Bîrûnî, bir süre Hazine Müdürü olarak görev yapmıştır. Bu arada matematik, astronomi, fizik ve tabiî bilimler üzerinde çalışmalar yapmış, tıp ve tecrübî fizikle uğraşmıştır. Kendi geliştirdiği metot ve yaptığı âletlerle madenlerin yoğunluklarını bugünküne çok yakın olarak hesaplamıştır.

 

Astronomi

Bîrûnî’nin en ileri olduğu ve ün kazandığı bilim, astronomidir. Kas ve Gazne şehirlerini başlangıç kabul edip bir gök cisminin yörüngesinden tam olarak sapmasını gözlemlemiştir. Güneş’in batış esnasındaki eğimini ölçmüş; duvar rubu tahtasıyla yaptığı bir ölçümle yörünge düzlemini (ekliptik eğimi) bugünküne yakın bir şekilde hesaplamış, birçok defa Ay ve Güneş tutulmalarını gözlemlemiştir. Dünya’nın Ay’a vuran gölgesini de ele alarak, gölge kenarının yuvarlak olduğuna dikkati çekmiş ve Dünya’nın yuvarlak olduğunu şöyle dile getirmiştir: “Cisim nasılsa gölgesi de öyle olacaktır. Üçgense üçgen, yuvarlaksa yuvarlaktır. Eğer Dünya yuvarlak olmasaydı, Ay’a vuran gölgesi de yuvarlak olamazdı. Bu durum birçok gözlemle doğrulanmıştır. Dünya’nın değişik yönlerden Ay’a vuran gölgesinin hep yuvarlak oluşu da, Dünya’nın küre biçiminde oluşunun delilidir.[4] Bîrûnî bunları söylemekle yetinmemiş, Dünya’nın bizzat çapını ve çevresini ölçmeyi de başarmıştır.

Bîrûnî Ay, Güneş ve Dünya’nın hareketleri, Ay ve Güneş tutulması ve yıldızların hareketleriyle ilgili bazı eserler kaleme almış, astronomik çizelgelere yer vermiştir. Astronomi ile ilgili 17 eseri vardır.

 

Fizik

Newton’dan asırlarca önce, “Arz dönüyorsa, bu dönüşünden dolayı ağaçlar, taşlar yerlerinden niçin fırlamıyor?” sorusunu şöyle cevaplamıştır: “Her şey Dünya’nın merkezine düşüyor. Demek ki, o merkezde çekicilik var. İşte bu yer çekimi, yeryüzündeki şeylerin dışarı fırlamasına engel olabilmektedir.”[5]

Suyun yoğunluğunu hesaplarken yaptığı çalışma, laboratuvar deneylerinin en meşhurlarından biridir. Bîrûnî soğuk sularla sıcak sular arasındaki yoğunluk farkını da tespit etmiştir. O günün kısıtlı şartlarında 18 maddenin yoğunluğunu hesaplamıştır. Optikle de uğraşan Bîrûnî, ışınların görülen cisimden aksederek göze doğru geldiğini, ışığın bir hızı olduğunu ve ışık hızının ses hızından daha fazla olduğunu da söylemiştir.

 

Coğrafya

Eserlerinde coğrafî bilgilerle beraber porselen, çini, demir ve altın imalatından, çay ve bambu üretiminden bahsetmiştir. Güneydoğu Asya, Malaya ve Cava Adası hakkında da bilgiler vermiştir.

 

Amerika Kıtasının Varlığının Teorik Bilgisi

Henüz Avrupa, Afrika ve Asya dışında bir kıta bilinmediği bir dönemde Bîrûnî, bu kıtalar dışında farklı karaların olabileceğini de belirtmiştir. Bu düşüncesi ile hem doğuda Japonya’nın da üzerinde bulunduğu adalardan hem de batıda okyanusun ötesindeki (Amerika) adalardan bahsettiği bilinmektedir.[6] Bu konuda, Hindistan’la alâkalı bir eserinde, “Yeryüzü hem doğu hem de batı tarafından muhit denilen büyük bir deniz ile kuşatılmıştır. Yunanlılar ülkelerinin batısında yer alan bu denize okyanus derler. Bu deniz yaşanabilir dünyayı hem doğu hem de batısında yer alan kıtalar ve adalardan ayırır.[7] ifadelerini kullanmıştır. Bîrûnî’nin bu ifadeleri ve bu konuyla ilgilenen bazı yazarlara göre, kendi döneminde bilinen yeryüzünden farklı olarak batıda üzerinde yaşanılabilir bir kıtanın (Amerika’nın) var olduğunu ilk kez teorik olarak belirttiği bilinmektedir.[8]

Kuzey Asya ve Kuzey Avrupa ülkeleri hakkında da geniş bilgilere yer vermiştir. İslam dünyasının onlarca şehrinin enlem ve boylamlarını tespit etmiş, aynı zamanda bu faaliyetiyle kıble yönünün doğru olarak bulunmasını sağlaması da ona büyük mutluluk vermiştir.

 

Tıp ve Eczacılık

Bîrûnî aynı zamanda iyi bir doktordu. Gazne hükümdarı Sultan Mes’ud’un gözünü tedavi etmiştir. Seslerle tedavi hususundan bahseden Bîrûnî, en önemli tedavi metodunun “ruhanî tıp” dediği manevî yollarla tedavi olduğunu söylemiştir. İlaçların yapılarından ve nasıl kullanılacağından bahseden eczacılıkla ilgili yazdığı eseriyle, “Orta Çağ İslam dünyasında eczacılığın babası” unvanını kazanmıştır.

 

Botanik

Bitki ve hayvanlarda üreme konuları üzerinde çalışmalar yapmıştır. Geometriyi botaniğe uygulayarak çiçeklerin yapraklarının sayısının ancak üç, dört, beş, altı veya 18 olabileceğini, fakat yedi veya dokuz olamayacağını söylemiştir. Bitkilerden ilaç yapımı ve kullanımını araştırmış, ne gibi durumlarda zararlı olabileceği üzerinde durmuştur.

Eserleri

Matematiğe dayalı coğrafyanın temel eseri sayılabilecek Tahdîd Nihayât el-Emâkin li Tashih Mesâfât el-Mesakinisimli kitabında, yarım küre ve konilerle Güneş’in yerini ve coğrafî konumunu belirlemede kullandığı âletlerin çizimi bulunmaktadır. Bu kitap, Fuat Sezgin’in ifadeleriyle küresel trigonometri konusunda tarihî bir dönüm noktasıdır.[9]

Astronominin Anahtarları isimli eserinde, ilk defa Tanjant teoreminden bahsetmiştir. İstiâb el-Vücuh el-Mümkine fi San’at el-Asturlab isimli eserinde, küre ve koni kesitlerinin hiperbol ve parabollerin özelliklerini incelemiş, usturlap yapımı ile ilgili inceliklerden bahsetmiştir.

Kitab el-Cemâhir fi Marifet’il-Cevahir isimli eserinde, mineralleri ve taşları incelemiş, özgül ağırlıklarına ve diğer özelliklerine göre taşların değerlerinin belirlenmesine ait esaslardan bahsetmiştir.

El-Kanun el-Mesudî ve Kitab Makalid İlm el-Hey’e isimli kitapları da astronomi ve hesaplamalar üzerinedir. Geçen Devirlerin Kronolojisi isimli eseri fizik üzerine çok değerli bir kitaptır.

Hindistan üzerine yazdığı eser, Fuat Sezgin hocaya göre, yabancı medeniyetlerin tanıtılmasında aşılamamış bir zirvedir. Kitâb eş-Şaydana isimli eserde bitkisel ilaçlar için, Arapça, Farsça, Türkçe, Süryanice ve Sanskritçe gibi dillerde şifalı bitkilerin isimlerini kaydetmiştir.

 Mekânların Sınırları, Madenlerin Özellikleri, Yıldızlar İlmine Giriş, Tıp ve Eczacılık Kitabı ve Geometri Kitabışeklinde isimlendirebileceğimiz eserleri, her biri için ayrı ayrı ödül verilecek eserlerdir.

Bîrûnî ilme yaptığı büyük katkılardan dolayı birçok ülke tarafından takdir edilmiştir. Türkiye, Suudi Arabistan, Pakistan, Afganistan, İran ve Libya’da adına pullar bastırılmış, Özbekistan’da filmi yapılmıştır. Altın çağın en büyük bilim insanlarından olan Bîrûnî, yaptığı çalışmalardan dolayı “üstat” unvanı kazanmış ve yaşadığı çağa “Bîrûnî Asrı” denilmiştir.

Bîrûnî gibi âlimleri tanımak ve tanıtmaktaki gayemiz; geçmişimizle gurur duymak değil, potansiyelimizin farkında olmak, yazının başında bahsettiğimiz âyet ve hadisin ışığında azimle ve O’nun rızası için, halis bir niyetle ve geleceğe ümitle bakarak çalışmaya teşvik etmektir.

Dipnotlar

[1] Alak, 96/1.

[2] Müslim, Zikr, 38; Ebû Davud, Edeb, 68.

[3] M. Fethullah Gülen, Yeşeren Düşünceler (Çağ ve Nesil-6), İstanbul: Nil Yayınları, 2011, s. 185–186.

[4] Şaban Döğen, Müslüman İlim Öncüleri, İstanbul: Muştu Yayınları, 2015.

[5] A.g.e.

[6] S. Yılmaz ve N. Özür, “Bîrûnî’nin Eserlerinde Jeomorfoloji Kavramlarının Analizi”, ÇAKÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 12/1, Nisan 2021, s. 99–119.

[7] Ebu R. Bîrûnî, Tahkîkû mâ li‘l-Hind, (Çev. K. Burslan), (Yay. haz. A. G. Yitik), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2015, s. 131.

[8] Fuat Sezgin, Amerika Kıtasının Müslüman Denizciler Tarafından Kolomb Öncesi Keşfi ve Piri Reis, İstanbul: Boyut Yayıncılık, 2013, s. 23.

[9] Fuat Sezgin, İslam’da Bilim ve Teknik, 1. Cilt, İstanbul: İstanbul Büyük Şehir Belediyesi, Kültür A.Ş. Yayınları, 2008.

Bu yazıyı paylaş