Mâverâ Soluklu

Unutma
Toprağının altında
Üsttekilerden çok daha fazla
Şehit bulunan
Mübarek Anadolu’da
Asrın şanlı yiğidi
Geldi dünyaya…
Gelecekte elbette
Atacak mekiğini
Tecdit gergefinde
Vuracak saykalını
İslam’ın esaslarına
Göstermek için matlaşmış bakışlara

O, mehdinde yetişti
Nebî’nin
Olarak bir Nebî torunu…
Evet o doğdu
Üfül üfül feyiz esintili
Mâverâ soluklu
Nurlarla, sırlarla dolu
Mütevazı bir çatı altında

Evet o evde bu çocuğu
Takva buutlu
Ruhanî zevkler buğulu
Bir enginlik bekliyordu
Zira hep azimet, züht ve vefa
Teneffüs eden bir aile
Kendilerine has temrinlerle
Başladılar onu yetiştirmeye

Zaten kutsî dehânın bu çocuğu
Hiç sığmıyordu kabına
Hem de gerçekte
Hak katında
Kendisi tek başına
Koskoca bir orduydu
Hiç de yoktu onda
Asla yoktu
Ne bir endişe ne bir korku

Bir çocuktu
Ama hep meydan okudu
Karşısına her çıkana
Zaten onu bekliyordu
Bin bir macera…

O hiç aldırmadı izzetini
Ayaklar altına
Bu yüzden kaç kavgada
Veda etmeye ramak kaldı hayata

O iki hayatını da
Koymuştu ortaya
“Çıkmasın diyordu
Tek hayatı olan karşıma…”

O hiç sokmamıştı
Sadece kitaplara kafasını
Çözmek istiyordu problemleri
Art arda
Faal hayatta…
Zaten ona göre
Gerek yoktu okumaya
Kitapları baştan sona
Üstatlar önünde
Onlar sadece
Her kitaptan bir başlangıçla
Birkaç sayfada
Bahşederken birer anahtar
Adam olana

Daha sonra
Edince cihana nazar
Gördü Âlem-i İslam’ı
Kuşatılmış biçimde tuzaklarla
Hem sarılmış içten dıştan
Her türlü ihanet sarmalıyla

Ama saldırılınca Kur’ân’a
“İspat edeceğim” dedi kalkıp ayağa
“Duysun” dedi “bütün dünya
Mucizeliğini İlahî Kelâm’ın”

Daha yeni giren asrın başında
Bir gün rüyasında
Fırlatıp dağ gibi parçaları
Oldu paramparça
Ağrı Dağı
Ve sarstı bütün cihanı
Tam o sırada
Oluverdi birden peyda
Haydar-ı Kerrar
Aliyyü’l-Mürtezâ
Veriverdi direktifini:
“Beyan et cihana
İ’câz-ı Kur’ân’ı!”
Farkındaydı tabirinin
Daha rüyada;
Mesajlar dolusu
Esrar ve envarıyla

Nitekim meydan okudu
Şöyle diyerek bütün düşmanlara
Sönmez ve söndürülmez
Bir nur olduğunu
Hazret-i Kur’ân’ın

Ve devam etti
Hodri meydan:
“Elde Kur’ân gibi bir mucize-i bâki varken,
Başka bürhân aramak aklıma zâid görünür.
Elde Kur’ân gibi bir bürhân-ı hakikat varken,
Münkirleri ilzam için gönlüme sıklet mi gelir?”

Bu yazıyı paylaş