Pek çok sahada olduğu gibi bilim ve sanat alanlarında da insanlar çok geniş bir potansiyele sahip kılınmıştır. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, insanda bulunan maddî ve manevî donanımı, “cihazat-ı acîbe” olarak adlandırmıştır ve insanın, ömrünün sonuna kadar öğrenmeye muhtaç, gayet aciz ve zayıf bir surette dünyaya gönderildiğini belirtmiştir.[1] Yaratılıştan sahip kılındığı istidatları, içinde bulunduğu ortamın elverişli olup olmamasına bağlı olarak herkes imkânı ölçüsünde sergileyebilir. Ancak bunun için insanın önce yapısında bulunan potansiyelleri keşfetmesi gereklidir. Bu da öğrenme yolu ile gerçekleşir.
Öğrenme “yaşayarak ve tecrübe ederek kazanılan kalıcı davranış değişiklikleri” olarak tarif edilebilir. Bu tanıma göre öğrenilen bir bilgi, kullanılabilir hâle gelmeli ve kişide kalıcı davranış değişiklikleri meydana getirmelidir. Belli bir gayret gösterir ve sabırla çalışırsa öğrenme ile kişinin bilgi, maharet, davranış, hatta (belli ölçüde) mizacında ve inancında değişiklikler oluşur.[2]İnsanlar ömürleri boyunca sürekli olarak yeni bilgiler öğrenirler. Bununla birlikte öğrenmenin önemli bir kısmı, hayatın erken dönemlerinde olmaktadır. Bu sebepten öğrenme ile ilgili tavsiyeler, düşünce ve teorilerin önemli bir bölümü, okul öncesi ve okul çağı dönemlerine aittir.
Öğrenme konusunda çok sayıda teori bulunmakla birlikte, hemen hepsinde öğrenme sürecinin esasen zihnî bir fonksiyon olduğu üzerinde durulur. Öğrenmenin, beyinde dört safhada ilerleyen bir süreç sonrasında gerçekleştiği ileri sürülür. Bunlar; girdi, işlem, hafıza ve çıktı safhalarıdır. Buna göre insan, öğrenme sürecinde, çevreden gelen bilgileri duyu organları aracılığı ile alır, işler, depolar ve gerekli olduğu zaman kullanır. Bilgiler, hafızada belli kalıp ve şemalara bağlı, kompleks bir sistem çerçevesinde depolanır. Yeni gelen bilgiler, eski bilgiler ile karşılaştırılır, harmanlanır, belli değişikliklerle yeni şemalar teşkil edilir ve bu sırlı faaliyet, öğrenmenin temelini oluşturur. Kısa sürede öğrenilen bilgiler çabuk unutulabilir. Uzun süre içinde ve tekrarlanarak öğrenilen bilgiler ise daha kalıcı olur.[3]
Öğrenmenin Safhaları
Öğrenme teorilerine göre öğrenmenin dört safhası vardır. Şuurlu veya şuursuz bir şekilde öğrenilen bilgiler, zamanla alışkanlığa ve davranışa dönüşebilir.[4]
Şuursuz yetersizlik: Bu aşamada kişi, henüz herhangi bir bilgiden haberi olmadığı için bundan istifade edemez. Mesela bir yabancı dilden haberdar olmayan kişi bu dili kullanamaz.
Şuurlu yetersizlik: Kişi bir bilgiden haberdardır, ancak bunu öğrenmediği için kullanamamaktadır. Mesela araç sürmenin ne demek olduğunu bilmektedir, fakat bu konuda tecrübesi olmadığı için bunu yapamamaktadır.
Şuurlu yeterlilik: Bu aşamada kişi, belli bir konuda bilgi sahibidir, ancak bunu hayatına mal edecek şekilde kullanamamaktadır. Araç kullanmasını veya bir dili yeni öğrenen birinin durumu, bu aşamaya örnek olarak gösterilebilir.
Şuursuz yeterlilik: Öğrenmenin tam olarak gerçekleştiği ve bilgilerin rahatlıkla kullanıldığı aşamadır. Kişi bilgiyi kullanmak için zihnini yormaz. Araç kullanmasını veya yabancı bir dili çok iyi öğrenen ve bu konuda tecrübe edinen bir kişinin durumu bu şekildedir.
Bu dört aşama sonunda belli bir seviyede öğrenme tamamlamış olur, ancak öğrenilen bilgilerin belirli kalıplara konulması ve nasıl öğretildiyse o tarzda, âdeta robotik bir işleyişle kullanılması söz konusudur. Hayatta kalma, yeme içme ve neslini devam ettirme gibi faaliyetler için yeterli olan bu öğrenme, zihnî ve manevî gelişim için kâfi değildir. Olgunlaşma yolunda taklit, tatbik ve tahkik olmak üzere üç safhadan bahsedilebilir.
Fethullah Gülen Hocaefendi taklidi şu şekilde tanımlamaktadır: “Taklit; başkasının fikir ve düşüncelerini doğruluğunu test etmeden kabullenmek, onun hâl ve hareketlerini tekrarlamak, ona benzemeye çalışmak ve bir şeyin ‘kalp’ını yapmak demektir.”[5]Taklit aşaması yukarıda anlatılan öğrenme safhalarını içine alır. Bilim ve sanat açısından bakacak olursak, bu aşamadaki bir kişi, mesleği ve sanatı ile ilgili bilgileri hocalarından taklit ederek öğrenir. Ferdî olgunlaşma sürecine göre, bir süre taklit etmeye devam eder. Eğer olgunlaşma yolunda mesafe kat edemezse, bütün hayatını taklit ederek geçirir. Aslında taklit tamamıyla kötü bir alışkanlık değildir. Hocaefendi, iyi örnekler taklit edildiği sürece taklidin olumlu neticeler verebileceğini belirtmiştir.[6]
Bu safhayı daha iyi anlamak için, bir ebru sanatçısının eğitim ve öğrenme sürecini inceleyebiliriz. Ebru sanatını öğrenen bir kişinin öncelikle hocasını çok dikkatli bir şekilde gözlemlediğini ve taklit ettiğini görürüz. Hoca, önemli bir modeldir ve öğrenme onu taklit ederek başlar. Çalışmaların sergilendiği bir atölyedeki öğrencilerin hepsinin de hocalarından izler taşıyan eserler ürettiği görülür. Hatta tecrübeli bir sanatsever, bir sergideki öğrencilerin eserlerine bakarak hocalarının kim olduğunu tahmin edebilir.
Olgunlaşmanın ikinci aşaması, tatbik safhasıdır. Bu dönemde kişi artık mesleği veya sanatı ile ilgili temel bilgilere sahip olup bu bilgileri işleyerek kendine has bir tarz geliştirebilir. Dolayısıyla artık tamamen taklit etmez. Mizaç ve meyillerine göre, uygulamalarında birtakım değişiklikler yapar. Mesela ebru sanatçısı zamanla uygulamalarında alışılagelmişin dışında değişiklikler yapmaya başlar. Ancak bu değişiklikler başka ustalar tarafından da uygulanan, fakat bu kişinin hocasının kullanmadığı tekniklerle sınırlıdır. Söz gelimi, farklı kâğıtlar ve boyalar kullanabilir, uygulama tekniklerini biraz değiştirebilir. Tatbik aşamasında değişiklikler olmakla birlikte ilk eğitiminin tesirleri hissedilir. Taklit aşamasındaki örneklerde olduğu gibi, düzenlenen bir sergiyi gezen dikkatli sanatseverler, bu ebru sanatçısının eğitim aldığı atölyeyi ve hocasını tahmin edebilirler.
Olgunlaşmanın üçüncü safhası, tahkik aşamasıdır. Hocaefendi, tahkiki şu şekilde tarif eder: “Tahkik; bir şeyin doğru olup olmadığını araştırmak ve o hususta hakikate ulaşmak için çalışıp didinmek, cehd ve gayret göstermek demektir.”[7] Bu dönemdeki kişi, daha önce öğrendiği ve uygulamakta olduğu her şeyi sorgulamaya başlar. Taklit ve tatbik devrelerinde yaptığı uygulamaların gerçekten doğru olup olmadığını, bunların dışında farklı yöntemler bulunup bulunmadığını araştırmaya başlar. Mesela ebru sanatçısı yaptığı her şeyi sorgulamaya başlar. Kullandığı boyaları, kâğıtları, teknikleri ve uygulamaları tekrar gözden geçirir. Zamanla yeni düşüncelerini uygulamaya geçirir. Daha önce hiç denenmemiş yöntemleri ve teknikleri kullanarak özgün eserler verebilir. Bu eserlerin sergilendiği sergiyi gezenler artık bu sanatçının hocası ya da eğitim aldığı atölye hakkında fikir yürütemezler, çok farklı ve orijinal eserler karşısında olduklarını anlarlar.
Bilim ve sanatta öğrenme ve olgunlaşma sürecinde, herkesin tahkik seviyesine çıkması beklenemez. Ancak her meslekte ve sanat dalında bu seviyeye erişmiş ustaların ve uzmanların, geleneksel olarak sürdürülen uygulamaları sorgulaması, daha doğru uygulamaları keşfetmesi ve bunlarla diğer insanlara örnek olmaları arzu edilen bir durumdur. Bu konuda uzmanlardan oluşan bir heyetin tavsiyeleri de olgunlaşma sürecine ciddi bir katkıda bulunacaktır.
Netice olarak, insanlar mesleklerini ve sanatlarını icra ederken, kullandıkları bilgileri ve teknikleri sürekli olarak gözden geçirip yapagelmekte oldukları davranışları, zaman zaman sorgulayabilirler. Daha doğru ve daha iyi yapmanın yolları varsa bunları araştırabilirler. Hocaefendi’nin ifadesiyle, insanlar taklit köprüsü üzerinde bulunmaktadırlar. Eğer gerekli gayreti göstererek bu köprüyü geçip tahkike ulaşamazlarsa, taklit köprüsü ile birlikte yıkılıp gitmeleri kaçınılmaz olacaktır.[8]
Aslında sadece bilim ve sanatta değil, toplumun her alanında, hatta günlük hayatımızda bile, yapagelmekte olduğumuz davranışları sorgulamamız gereklidir. Diğer bir tabirle, taklit ve tatbik dönemlerini geçerek tahkik aşamasına ulaşmaya çalışmalıyız. Kur’ân-ı Kerim insanı araştırmaya ve tefekküre teşvik ederek tahkikin önemine dikkat çeker.
Dipnotlar
[1] Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2010, s. 345.
[2] Kendra Cherry, “What Is Learning?”, November 16, 2022, www.verywellmind.com/what-is-learning-2795332
[3] Mark A. Gluck ve ark. Learning and Memory: From Brain to Behavior, New York: Worth Publishers, 2012; E. Keleş, Salih Çepni, “Beyin ve Öğrenme”, Journal of Turkish Science Education, 3/2, December 2006.
[4] Salim Çam, Öğrenen Organizasyon ve Rekabet Üstünlüğü, İstanbul: Papatya Yayıncılık, 2002.
[5] M. Fethullah Gülen, “Kültür Müslümanlığı ve Tahkikî İman”, herkul.org/kirik-testi/kultur-muslumanligi-ve-tahkiki-iman/
[6] A.g.e.
[7] A.g.e.
[8] M. Fethullah Gülen, “Tevakkuf (Duraklama) ve Sathîlik”, herkul.org/kirik-testi/tevakkuf-duraklama-ve-sathilik/