Sosyal medyada sıkça paylaşılan, hayvanlar âlemindeki şefkat duygusunu yansıtan bir videoyu belki de çoğumuz seyretmişizdir. Videoda bir nehirden geçmeye çalışan bir anne ceylan ile onu takip eden iki yavrusu görülüyor. Anne ile yavrularının arasında biraz mesafe var. Bir süre sonra anne ceylanın yanında bir timsah beliriyor. Anne, yavrularını kurtarmak için tereddüt etmeden kendisini timsahın ağızına yem olarak atıyor. Yavrular selametle nehrin karşı tarafına geçiyor.
Hayvanat âleminde cereyan eden bu tür hadiseler, dikkatlerimizi insan fıtratında mündemiç olan ve psikologların da üzerinde durduğu şefkat duygusu ve onun diğer duygular üzerindeki tesirine çekiyor. Ne yazık ki şefkat duygusu körelmiş, bu latif histen mahrum bir insan, başkalarına, hatta evlatlarına, yukarıdaki ceylanın yavrularına gösterdiği şefkati gösteremiyor. Şefkat duygusundan mahrumiyetin ne tür yıkımlara yol açtığına günümüzde de şahit oluyoruz.
Son dönemde bazı psikologlar, şefkat duygusuna dair önemli tespitlerde bulundular. Şefkatin diğer duygular, bilhassa affetme duygusu üzerindeki tesirine dikkat çektiler. Onlara göre şefkat duygusu, merkezî bir konuma haiz olup içselleştirildiği takdirde diğer duyguları da müspet mânâda etkiler. Bu duygunun körelmesi ise insanın kötülüğe ve zulme meyletmesine sebebiyet verir.
Amerikalı psikolog Kristin Neff, şefkatin dostlarımıza bakan yönünden bahsederken, meseleyi bir pil misaliyle ele alır. Bu duygunun benliğe mal edilmesinin, pillerimizi duygusal olarak şarj etmenin bir yolu olduğu tespitinde bulunur. Şefkatin, arkadaşlarımızın hatalarını affetmeye yönelik meyelanlarımızı güçlendirdiğini söyler. Kristin Neff’in şefkat boyutlu affetme duygusunu, öncelikle yakın arkadaş çevresinde ele alması dikkat çekicidir. Ona göre içselleştirilmiş şefkat, affetmeyi kolaylaştırır ve kısmen de olsa bize, başkalarının sebep olduğu duygusal yaraları iyileştirme imkânı verir. Ancak Neff, “Affetmek, elbette haklarımızı savunmayı bıraktığımız anlamına gelmez.”[1] tespitiyle de şefkat, affetme ve hukuk arasındaki dengeye de işaret eder. Zira şahsî haklar veya kamu hakları ihlal edilmişse bir suç söz konusudur. Bağımsız ve adil mahkemeler tarafından yargılanacak şahıslar suçlu bulunursa cezaları infaz edilir.
Kötü Emellerin Kaynağı
İnsanın duygusal boyutu konusunda eserler veren Beverly Engel ise, şefkat duygusu eksikliğinin insan psikolojisinde sebep olacağı komplikasyonlara dikkat çeker. Bu psikoloğa göre, bütün kötü emellerin kaynağı, fertlerdeki şefkat eksikliğidir. Engel, şefkat duygusunun canlanmasının, zarara uğramış diğer duyguları iyileştirmeye yardımcı olacağını ifade eder.[2] Tara Brach de meseleyi insanın kendisine ve yakın çevresine bakan yönüyle değerlendirir ve şefkatin, kendimizi, birbirimizi ve dünyayı sevme cesaretine sahip olmak anlamına geldiğini belirtir.[3]
İslam hakkında araştırmalar yapan Norveçli teologlar Einar Berg ve Oddbjørn Leirvik ise, şefkat duygusunun dayandığı dinî temelleri ele alır ve bu duyguyu, Kur’ân ve O’nun eşsiz temsilcisi Hazreti Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile irtibatlandırırlar. Leirvik, Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) affediciliğini, kendisine her türlü sıkıntıyı reva gören kardeşlerini affeden Hazreti Yusuf (aleyhisselâm) ile karşılaştırır. O’nun (sallallâhu aleyhi ve sellem), Mekke fethinde, düşmanlarını affettiğini hatırlatır.[4] Berg’e göre, şefkat ve affetme, Kur’ân’ın bilhassa dikkat çektiği bir husustur.[5] Berg, şefkat duygusuna, “Kullarıma haber ver ki (günahları örten) gafur, (ihsanı bol olan) rahîm Ben’im.” (Hicr, 15/49) âyetiyle ışık tutar.
Berg’in de dikkat çektiği gibi, şefkat ve onun bir tezahürü olan affetmeye, İslam’da büyük bir önem verilir. Allah (celle celâluhu), besmelede bize Kendisini, Rahman ve Rahim isimleriyle tanıtır. Birçok âyette, Rahim ism-i şerifiyle beraber, çok şefkat ve merhamet gösteren Rauf mübarek ismini de zikreder.[6] Bu mübarek isimlerin azamî tezahürlerine mazhar Zat ise, “Şefkat Güneşi”, “Rahmet Peygamberi” Hazreti Muhammed’dir (sallallâhu aleyhi ve sellem).
Er-Râğıb el-İsfehânî ve El-Cevherî, Peygamber Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) en mühim vasıflarından birinin, rahmet ve merhamet olduğunu ifade ederler. “Ey Resulüm, Biz seni bütün insanlar için sırf bir rahmet vesilesi olman için gönderdik.” (Enbiyâ, 21/107) âyetindeki “rahmet” kelimesinin, kalp yumuşaklığı, mağfiret ve ihsanı gerektiren şefkat ve incelik manasına geldiğini belirtirler.[7] Bu yüzdendir ki İslam âlimleri eserlerinde, Nebiler Sultanının, “Birbirlerine rahmet duygularıyla muamele edenlere Rahman da merhamet eder. (Öyleyse) siz yeryüzündekilere merhamet edin ki ehl-i sema da size merhamet etsin.”[8] hadis-i şerifine atıfta bulunurlar.
Gerçek Mertlik
Fudayl bin İyaz da affı yakın dostlara bakan yönüyle irdeler ve gerçek mertliğin, arkadaşların kusurlarını affetmek olduğunu söyler. Vehb bin Münebbih, şefkati hilm ile bir arada zikreder ve “Şefkat, hilmin ikiz kardeşidir”[9] der. İmam Gazali’ye göre, bir müminin başka bir müminin kusurlarını affetmesi, onun üzerindeki kardeşlik hakkıdır.[10]
Şefkat, Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin taliminde önemli bir yere sahiptir. Hakikate hızlı ve emin bir şekilde götüren yollardan birisidir ve şeriat-ı fıtriyenin ahkâmındandır. Şefkatin kapsayıcı bir hakikati vardır ve Rahîm ismine ayna olur. Hisleri külliyet kesbeden bir insan, sadece kendi evladına değil bütün masumlara şefkat gösterir. Bediüzzaman Hazretleri, şefkatin mukabele istemediğini; halis, safi ve ivazsız olduğuna dikkat çeker. Hayvanatın yavrularına karşı şirin ve fedakârane şefkatlerini buna delil olarak gösterir.[11]
Fethullah Gülen Hocaefendi, konuyu Şefkat Peygamberi, Nebiler Serveri Hazreti Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile irtibatlandırır. Allah Resûlü’nün insanları, şefkatiyle affetmeyi tercih ettiğini söyler.[12] Böylelikle Hocaefendi, hem affın kaynağına hem de şefkatin af duygusu üzerindeki yansımasına vurguda bulunur. Allah’ın (celle celâluhu) kullarına çok şefkatli ve merhametli, müsamahasının ve hilminin engin olduğunu hatırlatır.
İnsanlığın İftihar Tablosu’nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) merhameti ve şefkati mülahaza edildiğinde, tebliğ ve irşat vazifesinin hakkıyla eda edilmesinin çok ciddi bir şefkat ve merhamete bağlı olduğu söylenebilir. Hangi devirde olursa olsun irşat erlerinin bu yoldan ayrılmamaları bir esastır.[13] Hocaefendi İslam’ın, elden geldiğince affetmeyi, kine, nefrete yenik düşmemeyi ve öç alma duygusuna kapılmamayı tavsiye ettiğini hatırlatır. Sürekli Allah’a doğru yürüyor olma şuurunda bulunanların başka türlü olmaları da düşünülemez.[14]
Dipnotlar
[1] Kristin Neff, Self-Compassion: The Proven Power of Being Kind to Yourself, 2011.
[2] Beverly Engel, It Wasn’t Your Fault, New Harbinger Publications. 2015.
[3] Tara Brach, Radical Compassion, New York: Viking, 2019.
[4] Oddbjørn Leirvik, Islams Etikk, Universitetsforlaget, 2002, s. 45.
[5] Einar Berg, Islam: Fra konfilikt til dialog, Universitetsforlaget, 1982.
[6] Nur, 24/20. Nahl, 16/47. Tevbe, 9/128.
[7] er-Râğıb el-Isfehânî, el-Müfredât, s. 191; el-Cevherî, es-Sıhâh, V, 1929; el-Müncid, “rhm” maddesi, s. 253. Buhârî, Cenâiz 32, Eymân 9, Tevhîd 25; Müslim, Cenâiz 9, 11; Ebû Dâvud, Cenâiz 24.
[8] Tirmizî, Birr 16; Ebû Dâvûd, Edeb 58.
[9] İmam Gazali, İhya-ı Ulumi’d-Din, Hazırlayan: Dr. Mehmet Yavuz Şeker, Işık Yayınları. 2015.
[10] A.g.e.
[11] Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, İstanbul: Şahdamar Yayınları, 2014, s. 29.
[12] M. Fethullah Gülen, Sonsuz Nur-1, İstanbul: Nil Yayınları, 2007, s. 535.
[13] www.herkul.org/kirik-testi/sefkatle-acilan-kapilar/
[14] M. Fethullah Gülen, “İnanmış İnsanın Nitelikleri”, Çağlayan, Ağustos 2020.