Akademi

Bir zamanlar var idi Çamlıca Tepesi’nde,
Akademi isminde bir ışık, nur yuvası.
Gökten tayflar taşırdı sesinde, nefesinde,
Mescitler duayeni, zaviyelerin hası.

Çok da büyük değildi, mütevazı bir yerdi,
Minaresi de yoktu, çağrısı derinlerde.
Gösteriş değil idi asla meramı, derdi,
Alçak gönüllülükten vardı yüzünde perde.

Bir melekler otağı, bir umut yurdu idi,
Âşıklar yetiştiren, âdeta döl yatağı.
Bir avuç inanmışı manevî ordu idi,
Bastıkları her bir yer, olurdu cennet bağı.

Bir gizli ufuktu o, ötelerden sarkmış dal,
Daim meyve verirdi her ağaçtan çeşnisi.
Meyveleri sunardı maveradan kevser, bal,
Silerdi gönüllerden böylece pusu, sisi.

Onun tam üst ufkunda, bir metruk ev var idi,
Bir zamanlar orada kalmış Bediüzzaman.
Bilirsiniz tek derdi tek neşr-i envâr idi,
Yüreğinde bu yüzden sanki inlerdi keman.

Bir gün o ufuk yerden bir taş almış büyük zat,
Ve aşağı fırlatmış, burdan başlasın, demiş.
İşte taşın düştüğü yere, çıkılmış dört kat,
Akademi binası, ufku ebedî geniş.

Şimdi onun yerinde bilmiyorum ne vardır,
Sen de Mescid-i Dırâr, ben diyeyim bir misli.
Zulmet gelir yerine giderse elbet envar,
Ah hüzünlü Çamlıca’m bilirim puslu, sisli.

Ama üzülmesin o, bu devran döner bir gün,
O Yusuf çehreliler gelir bir gün elbette.
Zalam zalam karanlık o gün edilir sürgün,
Çamlıcalar şenlenir bu ışıklı avdette.

Bu yazıyı paylaş