Vuslat arzusuyla ömür hep âh ile geçti,
Olmasa da liyakat, O bendesini seçti;
Yer yer belki ruhum hayatın zehrini içti,
Bundan, dedim, hayatımın şerefi ve mecdi…
Şen günler hep neş’eyle benim yüzüme baktı,
Bir inşirah olup gönlümün içine aktı;
Bazen âteş-i suzân gibi bendeyi yaktı,
Kedere gerek yok âşığın yanması haktı.
Asla hiç açılmadı Hak’la gönül arası,
Şeker-şerbet sayıldı dildeki aşk yarası;
Sevimlidir aşkın hem akı hem de karası,
Anlamaz bu neş’eyi bulunan kalb yarası.
Âşık isem cayır cayır yansam da gam çekmem,
Yanıp kebap olsam da aşk dışı bir yol seçmem;
Gül bahçesi verseler aşkı bırakıp geçmem,
İçmişim aşk şarabın kevser de olsa içmem.
Duymuşsa ruhum O’ndan teveccüh manasını,
Görmez iki cihanın akını-karasını;
Tatmışsam canlara can katan aşk havasını,
Hissetmem şu dünyanın matemini-yasını.
Ey Yâr, lütfedip de ağlatma beni hâlime!..
Sevinmesin şamatacı düşman melâlime..
Katmasınlar zehir, lütfettiğin zülâlime,
Yaşatmasınlar hüsûf müstakbel hilâlime!..
***