Üzüntü, Stres ve İmmün Sistem

Ben usanmam gözümün nûru, cefâdan amma
Ne kadar olsa cefâdan usanır, cândır bu!

Keçecizade İzzet Molla

 

İster stres, ister depresyon, isterseniz üzüntü veya anksiyete deyin, aralarında bazı nüanslar olsa da neticede birçoğumuzu zaman zaman, bir kısmımızı ise belki aylarca rahatsız eden uzun bir süreç içinde, önce beyin-zihin ve ruh bütünlüğümüzü bozan, daha sonra da vücudumuzun çeşitli organ ve sistemlerinde arızalar ortaya çıkaran hastalıklara bir bütün olarak bakabiliriz.

Strese “baskı veya gerginlik”, depresyona “çökme”, anksiyeteye de “endişe” veya “kaygı bozukluğu” diyebiliriz. Stres; karşılaşılan yeni durumlarda insanın ruhî ve bedenî sınırlarının zorlanmasıdır. Vücuda bu yeni duruma uyması için verilmiş belli tepkilere de stres tepkisi denir. Yanlış olarak stres diye adlandırılan, endişe ve sıkıntı ise organizmada stres âmillerine karşı başa çıkamama durumunda gelişen ruhî değişikliklerdir. 1950’lere kadar stres, organizmada fizyolojik ve fizyopatolojik değişiklikler yapan uyaran olarak kabul edilirken, artık immün sistem başta olmak üzere birçok sistemde bozulmalar ortaya çıkardığı kabul edilmektedir. Stres tek başına bir hastalık değilken, depresyon gerçek bir psikolojik hastalık olup sistemik ve yaygın bir bozukluk şeklinde tekrarlayarak kronikleşebilir.

Depresyondaher gün devam eden üzgün, endişeli veya “boş” ruh hali, ümitsizlik, karamsarlık olarak öne çıkar, kişilerde çoğunlukla suçluluk, değersiz hissetme, çaresizlik gibi duyguları da beraberinde getirir. İnsan normalde severek yaptığı aktivitelerden bile zevk alamaz; giyinme, yemek gibi günlük ve mecburi ihtiyaçlarını gidermek için bile kendinde güç bulamaz. İnsan hayatına zarar verebilen bu hastalık tedavi edilmediği sürece kalıcıdır. Depresyonda görülen (sebep mi, netice mi olduğu tartışılabilir) beyindeki kimyevî dengenin bozulması ile sinir hücreleri arasındaki sinaps ismi verilen boşlukta bulunması gereken serotonin ve noradrenalin adı verilen kimyevî maddelerin azalmasıdır. Üzüntü ve stres ise her insanda olan, acı veya endişe veren durumlara verilen tepki olup geçici bir histir.

Bu hastalıklarla meşgul olma adına kurulan “Psikonöroimmünoloji”,1980’li yılların başında Ohio Eyalet Üniversitesi Nöroloji Enstitüsünden Janice Kiecolt-Glaser ve aynı üniversitenin tıp fakültesinin kanser ve genetik bölümünden immünolog Ronald Glaser’in stres ile enfeksiyon arasındaki münasebeti gösteren hayvan çalışmalarıyla başlamıştır.1,2

Araştırmacılar, fakülte talebelerinin immün sistemlerinin her sene aynı dönemde üç günlük imtihan stresi süresince düştüğünü buldular. Tümörlerle ve viral enfeksiyonlara karşı mücadele etmeleri için yaratılmış olan immün sistem hücrelerinin (fıtrî savaşçı hücreler) sayısı imtihan döneminde normalden çok fazla azalmıştı. Ayrıca bu hücreler, bağışıklık artırıcı bir madde olan gama interferon üretmeyi neredeyse bıraktılar ve enfeksiyonla savaşan T hücreleri, mikroplara karşı zayıf bir şekilde cevap verdiler.

Bu gözlemle uzun süreli veya kronik stresin, bedeni çok fazla yıpranmaya maruz bırakarak bağışıklık sistemini tahrip edebileceğini fark ettiler. Devam eden çalışmalarda, daha yaşlı veya zaten hasta olan kişilerin, strese bağlı bağışıklık değişikliklerine daha meyyal oldukları tespit edildi; kronik ve hafif bir depresyonun bile yaşlı bir kişinin bağışıklık sistemini baskılayabileceği görüldü.3

2004 yılında yapılan geniş bir araştırmada, temel bağışıklık faktörlerinin zayıflamasında depresyonun ciddiyetinin değil, süresinin daha önemli olduğu ortaya çıkmıştır. Sosyal destek eksikliğinin depresyon için büyük bir risk faktörü olduğu da bildirilmiştir. Tükürüklerindeki kortizol seviyeleri ölçülen, arkadaşlık çevrelerini henüz kurmamış, utangaç öğrencilerin bağışıklık tepkilerinin zayıfladığı görülmüştür.4

Ayrıca depresyonun bağışıklıkla beraber kalb hastalığı başta olmak üzere, diğer fizikî problemlere de sebep olabileceği belirtilmiş, soğuk algınlığı ile mücadelede zayıflama ve kolay üşütme, ameliyat yaralarının geç iyileşmesi gibi hususlara dikkat çekilmiştir. Araştırmada, insanların stresli zamanlarda nasıl hastalandıklarına dair ayrıntılı bilgi elde edilmiş olmakla beraber psikolojininbiyolojiye nasıl tesir ettiğini tam olarak anlamak için immün sistemin çalışması ile ilgili çok sayıda meçhul noktanın aydınlatılması gerekmektedir.

Enteresan bir husus ise kronik veya yoğun olmasa bile uzun süreli stresi yönetmeyi becerebilen, fıtrata bağlı olarak dışa dönük insanların, mikroplarla savaşmalarında daha avantajlı ve güçlü oldukları görülmüştür. Diğer bir tabirle, herhangi bir manevî dinamikle donanımı iyi olan ve stresin yıkamadığı insanların daha az hasta oldukları, yıkılmadıkları takdirde güçlendikleri fark edilmiştir. Mesela, yaşlı bir ebeveyne bakma veya Alzheimerli bir eş ile uzun süre ilgilenme gibi aslında bir stres kaynağı olan durumlarda, bu durumun kabullenilip manevî mükâfat ve vicdanî mutluluk gibi faktörleri öne çıkaranların, yıkılmak yerine güçlendikleri anlaşılmıştır.

Kiecolt ve Glaser, imtihan stresine maruz kalan üniversite talebelerinin bir kısmına hipnoz ile telkin vererek vicdanlarında imtihanın lüzumunu hissettirdiklerinde, immün sistemlerinin güçlendiğini, bu eğitimden ve vicdanî kabulden uzak kalanların ise immün sistemlerinin zayıfladığını gösterdiler.

Sosyal stres hakkındaki yeni bilgiler, iyi arkadaşların değerini vurgulamaktadır. Sadece birkaç yakın arkadaş bile strese maruz birisinin kendini iyi hissetmesine ve güçlü kalmasına yardım ederek immün sistemini güçlendirebilir, olumsuz olayların stresini engellemeye yardımcı olur. Cemaatin ve arkadaş çevresinin önemi, Alzheimer başta olmak üzere stres ve depresyonda da kendini göstermektedir.

Stres Bağışıklığınıza Nasıl Tesir Eder ve Nasıl Dizginlenir?

Stres ve immün sistem arasındaki münasebet, inkâr edilememekle beraberfizyolojik ve psikolojik ağırlığınagöre iki farklı yol dikkati çekmektedir. Manevî dinamikleri ile güçlü olan, arkadaş çevresi geniş olan şahıslarda, stres bir taraftan vücut dokularındaki yıpranmayı ve kanserleşme nispeti yüksek hücrelerin sayısını artırsa da buna paralel olarak immün sistem güçlendirilmekte ve hastalıkların ortaya çıkmasına engel olunmaktadır. Bu durum, olumsuz hadiselerle mücadele etmenize yardımcı olan itici bir güçtür ve bağışıklık sisteminize zarar vermez. Esas yıkıcı olan; tevekkül ve sabır gibi manevî dinamiklerin zayıfladığı,teselli edici, samimi arkadaşların olmadığı,yalnızlığın yaşandığı, yani psikolojik yönü ağır basan durumlarda, stres hormonu olan kortizolün daha yüksek seviyede üretilmesi, immün sistemin çökmesi ve hastalıkların ortaya çıkmasıdır.

Cleveland Klinik’te romatolog ve immünoloji uzmanı Leonard Calabrese; stresin, başlangıçta salgılanan kortizol ile iltihaplanmayı sınırlandırarak bağışıklığı artırabildiğini, fakat zamanla vücudun kandaki çok fazla kortizol olmasına alıştığını ve bu durumun da daha fazla iltihaplanmalara yol açtığını, lenfositleri, yani enfeksiyonla savaşmaya yardımcı olan beyaz kan hücrelerinin sayısını azalttığını, dolayısıyla lenfosit seviyesi ne kadar düşük olursa, soğuk algınlığı da dâhil olmak üzere virüslere maruz kalma riskinin o oranda arttığını söylemektedir. Uzun süreli, yüksek seviyede seyreden iltihaplanma, kişiyi düzgün bir şekilde koruyamayan, çok çalışan, fakat aşırı yorgun bir bağışıklık sisteminin işareti olarak görülmektedir. Bunun neticesinde arthrit, fibromiyalji, lupus, sedef ve enflamatuar bağırsak hastalığı gibi romatizmal gruba dâhil olanlar yanında, süre uzadıkça mide ülserlerinin yanı sıra kalb ritim ve diğer damar dolaşım bozuklukları ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca tip-2 diyabet ve çeşitli kanserlere karşı büyük bir risk meydana gelmektedir.5

Birkaç dakika süren ani stres artışı sırasında bile immün sisteme ait bazı hücre türlerinin kan dolaşımına taşınarak bir kavga veya yaralanma durumunda çıkabilecek enfeksiyona karşı vücutta bir hazırlık başlattığı görülmüştür.6 Ani olarak patlayan (akut) stresin aynı zamanda iltihabî süreçleri başlatacak olan sitokinlerin* kandaki seviyelerini de artırır.7 Aslında iltihap oluşumu, hastalık sebebi mikropları (patojenleri) ortadan kaldırmak ve iyileşmeyi başlatmak için gerekli kısa süreli bir cevaptır, ancak kronik ve bütün vücuda yayılmış iltihap, bağışıklık sisteminin dengesizliğini gösterir ve ateroskleroz (damar sertliği) dâhil olmak üzere kronik hastalıklar için riski artırır.8 İmmün sistemin virüsler üzerindeki kontrolü zayıflayınca, uykudaki virüsler harekete geçmeye başlar.9

Çocukluk ve ergenlik döneminde sıkıntılar yaşayanların strese karşı daha aşırı bağışıklık reaksiyonları gösterme ihtimali de yükselmektedir.10Kronik stresin immünolojik tesirlerinin hücre seviyesinde yaşlanmayı ilerletebileceği ve telomer** uzunluğunu, dolayısıyla ömrü kısaltabileceği de öne sürülmektedir.11 Kronik stres, yaşlı erişkinlerde hastalıkların artışı ile birlikte kısalmış telomer uzunluğu olarak kendini gösterir.12

Erken yaşlarda ortaya çıkan stres (mesela, ailede veya okulda kötü muamele, yoksulluk ve diğer menfi durumlar), yakın ve uzun vadede immünolojik zayıflıklar ve immün cevaplar için yaratılmış temel sitokin seviyelerinin düzensizliği şeklinde görülür.13

Namaz ve Maneviyatın Tedavideki Rolü

Calabrese, kısa ve uzun vadeli stresi azaltmak için alınabilecek tedbirler hususunda en tesirli iki yol olarak meditasyon ve yogayıtavsiye etmektedir. Haftada üç veya dört kere, 10–15 dakikalık derin nefes alma ve sükûnete erme çalışmalarından, yogadaki bazı hareketlerle lenfatik sistemdeki sıvının dolaşımını sağlayarak toksinleri filtrelemekten söz edilmektedir. Söz edilen bu tavsiyeleri yakından incelediğimizde, en mükemmel hâliyle namaz akla gelmektedir. Namazın bunlardan üstünlüğü ise, beden hareketlerinden önce ruhun ve kalbin manevî fakültelerindeki dinamiklerin harekete geçirilmesindedir. Sabır ve tevekkülün tesiri ancak namaz ile birleşirse tedavi edici tesiri ortaya çıkmaktadır.

Bağışıklık ve Yaşlanma

Psikolojik zorlanma veya gerilim, organizmaları senelerin yaşlandırma tesirlerine benzer şekilde yıpratır ve vücut yaşlanması immünolojik yaşlanmayı hızlandırır.14Kortizol, normalde immün sistemin bir cevabı olup iltihap gidericidir, ancak kronik yükselmeler stres hormonlarının birikmesine ve immün cevabın daha da bozulmasına sebep olan iltihap yapıcı sitokinlerin üretiminin artmasına yol açabilir.15 Yaşlı veya yatalak hastalara bakan akrabalarda uzun süren bakımın sonunda önemli ölçüde daha düşük antikor ve immün cevaplar gösterilmiştir.16,17 Bu kişilerin strese bağlı olarak yara iyileşme süreleri daha uzun sürmüş, lenfosit sayıları daha düşük ve iltihap yapıcı sitokin seviyeleri daha yüksek çıkmış ve gizli virüslerin daha fazla aktif hale geldiği görülmüştür.18

Stresin bağışıklık sistemine nasıl tesir ettiği hususunda bazı bilgilerimiz olmakla beraber, insanın ruhunda ve manevî dünyasında esen rüzgârlar, nefis ve şeytandan gelen vesveseler veya ilâhî takdir hakkındaki şüphe ve su-i zan tohumları nasıl oluyor da maddî yapıdaki beyin fakülteleri üzerinden bedende birçok hastalığı tetikleyip kansere kadar varabiliyor? Elimizde hipofiz, hipotalamus ve böbreküstü bezlerine ait nörotransmitterler, norepinefrin, epinefrin ve kortizol gibi hormonlar mevcut, fakat bunların immün sistem hücrelerinin çalışmasını nasıl bozduğu konusunda mekanizmalar hâlâ çok eksik durumdadır.19Stres-immün sistem bulmacasında, iyi uyku almanın (çok uyumak değil, az fakat dinlendirici uyku) diğer destekleyici vasıtalar içinde önemli unsurların başında geldiği kabul edilmektedir.20Son zamanlarda, bir gece uykusuzluğun bile nötrofil fonksiyonunu azalttığı bulunmuştur.21Bilhassa mide-bağırsak sistemindeki hastalıkların aşırı belirtilerle kendini göstermesi (gaz, kabızlık ve bazen ishal) çok net ölçülmektedir.22

Bütün bu tıbbî tespitler; genetik yatkınlıkla beraber, kader, ecel, kaza ve fıtrat boyutları yanında, iman, sabır ve tevekkül gibi manevî hakikatler birlikte düşünüldüğünde, en faydalı neticeye varılabileceğini düşündürmektedir.

*Sitokinler: Hücrelerin haberleşmesini sağlayan protein ve peptid grubundan moleküller olup en çok immün sistem hücrelerini uyarmada veya baskılamada kullanılırlar.
**Kromozomların ucunda bulunan telomer isimli parçanın uzunluğu biyolojik yaşlanmanın bir ölçüsü olarak kullanılmaktadır ve psikolojik, fizyolojik ve sosyal faktörlerle alakalıdır. Bu parça gençlikte uzun olup yaşlandıkça kısalır.

Dipnotlar

  1. Kiecolt-Glaser, J. K. ve R. Glaser (1992). Psychoneuroimmunology: Can psychological interventions modulate immunity? Journal of Consulting and Clinical Psychology, 60(4), 569–57.
  2. Glaser R. ve ark. (1992). Stress-induced modulation of the immune response to recombinant hepatitis B vaccine. Psychosom Med,1992 Jan-Feb;54(1):22–9.
  3. McGuire, L, Kiecolt-Glaser, J. K., Glaser, R. (2002). Depressive symptoms and lymphocyte proliferation in older adults. Journal of Abnormal Psychology,111, 192–197.
  4. Pressman, SD ve ark. (2005). Loneliness, social network size, and immune response to influenza vacciantion in college freshmer. Health Psychol. May; 24 (3): 297–306.
  5. Calabrese L, Mariette X. (2018). The evolving role of the rheumatologist in the management of immune-related adverse events (irAEs) caused by cancer immunotherapy. Ann Rheum Dis. Feb;77(2):162–164.
  6. Segerstrom SC, Miller GE. (2004). Psychological stress and the human immune system: a meta-analytic study of 30 years of inquiry. Psychol Bull,130, 601–630.
  7. Steptoe A, Hamer M, Chida Y. (2007). The effects of acute psychological stress on circulating inflammatory factors in humans: a review and meta-analysis. Brain Behav Immun, 21, 901–912.
  8. Ershler WB. (1993). Interleukin-6: a cytokine for gerontologists. J Am Geriatr Soc, 41,176–181.
  9. Pawelec G. ve ark. (2005). Human immunosenescence: is it infectiousImmunol Rev, 205, 257–268.
  10. McEwen BS. (2012). Brain on stress: how the social environment gets under the skin. Proc Natl Acad Sci USA, 109, 17180–17185.
  11. Tomiyama AJ ve ark. (2012). Does cellular aging relate to patterns of allostasis?: an examination of basal and stress reactive HPA axis activity and telomere length. Physiol Behav, 106, 40–45.
  12. Yen YC, Lung FW. (2013). Older adults with higher incomes or marriage have longer telomeres. Age Ageing, 42,  234–239.
  1. Carlsson E, Frostell A, Ludvigsson J, Faresjo M. (2014). Psychological stress in children may alter the immune response. J Immunol, 192, 2071–81.
  2. Vitlic A, Lord JM, Philips AC. (2014). Stress, ageing and their influence on functional, cellular and molecular aspects of the immune system. Age, 36, 1169–1185.
  3. Wong SY ve ark. (2012). Chronic psychosocial stress: does it modulate immunity to the influenza vaccine in Hong Kong Chinese elderly caregivers? Age, 35, 1479–1493.
  4. Segerstrom SC, Schipper MA, Greenberg RN. (2008). Caregiving, repetitive thought, and immune response to vaccination in older adults. Brain Behav Immun, 22, 744–752.
  5. Kiecolt-Glaser JK, Glaser R, Christian LM. (2014). Omega-3 fatty acids and stress-induced immune dysregulation: implications for wound healing. Mil Med,179, 129–133.
  6. Dhabhar FS ve ark. (2012).  Stress-induced redistribution of immune cells—From barracks to boulevards to battlefields: a tale of three hormones–Curt Richter Award Winner. Psychoneuroendocrinology, 37, 1345–1368.
  7. Rohleder N. (2012). Acute and chronic stress induced changes in sensitivity of peripheral inflammatory pathways to the signals of multiple stress systems–2011 Curt Richter Award Winner. Psychoneuroendocrinology, 37, 307–316.
  8. Besedovsky L, Lange T, Born J. (2012). Sleep and immune function. Pflugers Arch, 463, 121–137.
  9. Ruiz FS ve ark. (2012). Immune alterations after selective rapid eye movement or total sleep deprivation in healthy male volunteers. Innate Immun,18, 44–54.
  10. Kennedy PJ ve ark. (2014). A sustained hypothalamic-pituitary-adrenal axis response to acute psychosocial stress in irritable bowel syndrome. Psychol Med, 44, 3123–3134.

 

Bu yazıyı paylaş