Sûzân Hâcerî
Gelinim duvağına yüce dağdan kar mı düştü
Ellerinde kalan çiçeklerine nârından hâr mı düştü
Parıl parıl parlayan eteklerine yıldızlar par mı düştü
Eller gülüp oynaşırken size âh u zâr mı düştü
Gelinim duvağına yüce dağdan kar mı düştü
Gelinim sürûrla parlayan miribânına nûrân mı düştü
Allardan al kınana zifiri katrân mı düştü
Sükûnla yüzen kuğuya safan mı düştü
Gece rengi kirpiklerine tân mı düştü
Gelinim duvağına yüce dağdan kar mı düştü
Gelinim hayâ içre nârin gülüşlerine solduran yas mı düştü
Gülçehreni yansıtan aynalara gamından pas mı düştü
Vucûd u câvidânına Hüdâ’dan nibrâs mı düştü
Cümle ibtilada sana sabır içre şükürle halâs mı düştü
Gelinim duvağına yüce dağdan kar mı düştü
Gelinim umutla dolu yüreciğine hafakân mı düştü
Bembeyaz gelinliğine yaralı kalpten kan mı düştü
Sevgiyle nakış nakış pelerinine hüzünden beydân mı düştü
Kalbe inmiş diline sukûttan deman mı düştü
Gelinim duvağına yüce dağdan kar mı düştü
Gelincik çiçeğine solduran mâtem mi düştü
Bunca gadir içre size tesellici rüyalarda Hâtem-ü Rasûl mü düştü
Sevinin çilekeş maiyyet-i Sultâna size sadece bir kadem düştü
Rûz-u mahşerde zâlime semm, mazluma dem mi düştü
Gelinim duvağına yüce dağdan kar mı düştü
Gelinim, cennetâsâ yuvacığınıza yed-i cebbâr-ı cessâm mı düştü
Bî-insâf cühelânın düellosuna yardımcı size Hak’tan hüsâm mı düştü
Sevdiceğinin portresine gözlerin ressâm mı düştü
Heybetle dolu yürüyüşüne zerreden endâm mı düştü
Gelinim duvağına yüce dağdan kar mı düştü
Gelinim, denâset-i ahlâka mübtelâ bî-edeplere hâlin dermân mı düştü
Uçurumun kenarında yardımınıza Hak’tan dil-âverân mı düştü
Hemi de arûs vaktiyken hoyrattan hazan mı düştü
Kar beyaz eteğine yanardağdan volkan mı düştü
Gelinim duvağına yüce dağdan kar mı düştü
Yiğidim, zâlimin hâyâsız suratına bir çift sözün mü düştü
Dünya müşterisine güllerden yaz, size de güz mü düştü
Hakkın indinde mâkbûl sözünden ziyâde özün mü düştü
Gül mevsiminde ehl-i gül gülerken payınıza hüzün mü düştü
Sevdiğim ruhsârına güllerden elvân mı düştü
Gelinim, hasretten çeşminden akan sulara kan mı düştü
Âhından feleklere nûrân mı düştü
Derd-i ışkınla seyyârât toz toz olup duman mı düştü
Umut güneşin seni terk etti de sana artık bârân mı düştü
Gelinim duvağına yüce dağdan kar mı düştü
Yiğidim, karanlığa karşı savaşta
Yed-i kudretle müeyyed bülend mi düştün
Zîynet-i Hudâ ile müzeyyen
muhâfız-ı vatan levent mi düştün
Bunca mezâlime karşı sâhife i târihe
duruşundan bend mi düştü
Mazlumluğun mihne-i şib-i Ebî Tâlibe menend mi düştü
Sevdiğim ruhsârına güllerden elvân mı düştü
Yiğidim, gülçehrenden yüreğime kanlı müjgân mı düştü
Âyâ, vakt-i vuslat mı da gülçehrene handan düştü
Yemyeşil gözlerine âhu âyâ, maraldan mı düştü
Yakub’a Kenan, Yusuf’a zindân mı düştü
Sevdiğim ruhsârına güllerden elvân mı düştü
Yiğidim, semerene iç içe cinân mı düştü
Âciz bedenine tebdîl-i devarân mı düştü
Çatalyan yüreğin de sonunda bîgân mı düştü
Müstecâb duâlarına meslek-i sâdikân mı düştü
Sevdigim ruhsârına güllerden elvân mı düştü
Yiğidim, tohumlarına Rahmân’dan rüveyda mı düştü
Gülzârına, bâşir-i rahmet, kavuran cemre mi düştü
Âyâ, yoksa bahtına şefkatle sarsan sille mi düştü
Hulûk-u Rahmândan sana berre mi düştü
Sevdiğim ruhsârına güllerden elvan mı düştü
Yiğidim, hülyanıza zulmün çığırtkanı baykuştan borazân mı düştü
Kurb-u Sultâna vâsil çillenin dövüldüğü havan mı düştü
Âyâ ruşeymleri dahî kurutan hozan mı düştü
Yoksa lime lime eriten nîran mı düştü
Sevdiğim ruhsârına güllerden elvân mı düştü
Yiğidim, hummâlı bakışlardan sana nazar mı düştü?
Şevk-u tarâbla ektiğiniz çemenzâr mı düştü
Derdimizle dövünen bülbül nihayet nâçâr mı düştü
Sâdsâl-i zâlime sonunda mezar mı düştü
Sevdiğim ruhsârına güllerden elvân mı düştü
Yiğidim, bahtına tuğyandan âsu mu düştü
Sevdânın kaderine hâin bir pusu mu düştü
Tüllenen rüyâlarına kâbus mu düştü
Meltem-i sâba estiren çehrene abûs mu düştü
Sevdiğim ruhsarına güllerden elvân mı düştü
Gelinim, sana temsîl-i Îbrahim’den (as) Hâcer mi düştü
Sedeften bir sabahta yârine sicn-i Yûsuf memer mi düştü
Sedd i rasîni yıkan âhidşikene karşı sana yardimcı Yâver (sav) mi düştü
Çaresiz başına ağmâzu’l-ayn Â’ver mi düştü
Gelinim duvağına yüce dağdan kar mı düştü
Gelinim, sevdânıza şâhit nây ı âşıkân nâlân mı düştü
Âyâ, güvendiğin dağlardan sana heyelân mı düştü
Ceylanları sulayan nazlı pınar kıvrım kıvrım cevelân mı düştü
Âyâ, nazlı ceylanlara yoksa heylûlân mı düştü
Gelinim duvağına yüce dağdan kar mı düştü
Gelinim, sadrından taşan bu kara sevdâ dile mi düştü
Tesellibahş cümleler artık yâd ele mi düştü
Mübtelay-ı aşkımıza tutulan bir gül çöle mi düştü
Ferhat misâl dağları delmek gözlerindeki sele mi düştü
Gelinim duvağına yüce dağdan kar mı düştü
Gelinim, cümle hânelerde kandiller par par bahtına itfâ mı düştü
Şecaât-tuyûr her köşeyi inletirken payına ihfâ mı düştü
Âyâ, serzenişin artık dilden kalbe mi düstü
Ömrünü adadığın başağından sefâ mı düştü
Gelinim, duvağına yüce dağdan kar mı düştü
Yiğidim, daima reşâtpenâh iken bir iftiray-i beyhâna kurban mı düştün
Yekzebân eden nifâka karşı sancak-ı berşân mı düştü
Seylâb-ı hûn caddeler, dinin namusu ümrân mı düştü
Yoksa Âsımın nesline zifirî zindân mı düştü
Sevdiğim ruhsârına güllerden elvân mı düştü
Yiğidim, sevdiğine leyl-i yeldâlarda cemâli berceste mi düştü
Behlül ü secâyana hubbunla memlû yürekten beste mi düştü
Vuslatınla me’mûl hülyâlardan sana beste mi düştü
Ala’r-rağm yaşattığım yakarışımdan sana dize mi düştü
Sevdiğim ruhsârına güllerden elvân mı düştü
Gelinim, serâdan süreyyaya savrulup da sonunda ârâm mı düştün
Tâğuttan cümle âsimi kendine haram mı kıldın
Çendân ümitlerin yıkıldı da zalam içre zalâm mı düştün
Alın yazınızda ayrılıkta kadrinizi i’lâm mı düştü
Tesellinize kara trenin getirdiği iki satır kelâm mı düştü
Teselli-i acz ki bûy-u sevdiğin burnuna burâm mı düştü
Gelinim duvağına yüce dağdan kar mı düştü
Yiğidim, ay yüzüne şems u kamerden hâle mi düştü
Nazar-ı sûzânından oyulmuş sîneye şûlen mi düştü
Yoksa yangın yeri yüreğime kelâmından jâle mi düştü
Gözlerimiz aydın olsun! Hedâya’y-ı Rahman’dan bize lâle mi düştü
Sevdiğim ruhsârına güllerden elvân mı düştü
Yiğidim, âyâ nihâyet Sevgilinin (sav) gül çehresinden nikâb mı düştü
Yoğrulup yorulan yüreciğin sonunda bitâb mı düştü
Elem bombası düşen hânen harab mı düştü
Âyâ olsun, ufuklarda size müjde-i Rahmân’dan hitâb mı düştü
Sevdiğim ruhsârına güllerden elvân mı düştü
Yiğidim, hasretine sevdiceğin bilcümle püryân düştü
Buhrandan dolan çeşmin yine giryân düştü
En nâçâr anında burnuna ıtrından reyhân mı düştü
Semere-i azminize mele-i âlâdan reyyân mı düştü
Sevdiğim ruhsârına güllerden elvân mı düştü
Yiğidim, karret aynik kâmına kâmrân mı düştün
İnleyişin cümle yârelere Lokman mı düştü
İnceden nağmelerinle sarh-ı Nemrud viran mı düştü
Hâzik ellerinle diken u pitrak hozân mı düştü
Sevdiğim ruhsârına güllerden elvân mı düştü
Gelinim, kan akıtan gözlerine ganimet, inci mercan mı düştü
Elifmisal dimdik duruşunla aşılmayan sûr mu düştü
Tertemiz çeyizine rânâ mı düştü
Göklerde süzülen üveykine payitaht mı düştü
Gelinim duvağına yüce dağdan kar mı düştü