Dil Deyip Geçmeyelim

Küçücük bir et parçası gibi gördüğümüz dilimizin tat alma, yutma ve konuşma fonksiyonu ile ilgili binlerce araştırma yapılmış, kitap ve makale kaleme alınmıştır. İlkokul seviyesinde bilgi sahibi olanlar bile bunları bilir. Fakat hayvanlar bizim gibi konuşmadıklarına göre onların dilleri ne işe yarar? Bu konuyu çok kişi merak edip düşünmemiş olabilir. Her şeyi hikmetli ve yerli yerinde yaratan Rabbimiz, acaba hayvanlara da organ olarak bir dil vermiş midir? Verdiyse nasıl fonksiyonlar yüklemiştir? Bir ineğin veya atın dilini çoğunuz görmüşsünüzdür. Peki diğer hayvanların dilleri nasıldır?

Beslenmeye Uygun Dil

Omurgalı hayvanların büyük çoğunluğunda mevcut olan dil organı, (kurbağaların küçük bir grubunda yoktur) yapısındaki kas liflerinin her yönde ağ biçiminde düzenlenmiş olmasıyla çok yönlü manevra yapabilme kabiliyetine sahiptir. Hayvanlar âlemindeki dillerin çeşitliliği, Kudreti Sonsuz’un isimlerinin canlılardaki tezahürüne çok güzel örnektir. Her hayvanın yaşadığı ortama, yediği gıdanın mahiyetine ve hayat tarzına göre çok çeşitli dil tipleri vardır. En başta söylemek gerekir ki dil olmasaydı kara omurgalılarının çok büyük bir kısmı, sebepler açısından yaşayamayacaktı. Denizdeki yiyecekler ıslak olduğu için daha yumuşaktır ve kolay ısırılır, ayrıca sindirim enzimleri ile kolayca karışır. Karadaki yüzlerce çeşitteki, rengarenk yiyecek türleri ise (meyve, sebze ve hayvanî gıdalar) daha katı ve kuru olduğundan, sindirim için ıslatılıp yumuşatılmalıdır. Bu kadar geniş olan yiyecek yelpazesinden gereğince istifade edilebilmesi için, hayvanların vücut yapılarına ve gıdalarına uygun dillere ihtiyacı vardır. Hayvanların dil formundaki inanılmaz çeşitlilik, Allah’ın yarattığı mahlukatının her nev’ine ait bütün özellikleri bilmesini ve onlara ihsan ettiği organların mevcut yapıya uygun adaptasyona sahip olmasını gerektirir.

Sazan ve yayın gibi balık türlerinde hareketli ve uzatılabilen bir dil olmayıp bunun yerine damak organı isimli bir kas demeti mevcuttur, çünkü balıkların yiyeceklerini yutmak için bizimki gibi hareketli dillere ihtiyaçları yoktur. Çenelerini geniş açarak boğazlarını genişletirken solungaç yarıklarından suyu pompaladıklarında, körük şeklindeki bu mekanizma, kuvvetli bir emiş gücü oluşturur ve hareketli bir dilin lokmaları yönlendirmesine ihtiyaç duyulmadan gıdaları kolayca yutabilirler.

Kara hayvanlarının ise gıdalarını yutmaları için solungaç körüğü gibi bir mekanizmaları olmadığından, suyun hâsıl ettiği emme kuvveti yerine havayı kullanabilirlerdi, ama hava da böyle güçlü bir yutma gücü üretmek için yeterince yoğun değildir. İşte ilmi ve kudreti sonsuz Rabbimiz, dil dediğimiz güçlü kaslarla donatılmış bir organı yaratmıştır. Bazı kuşların ağız ve boyun bölgelerinin ince yapıda yaratılması, kalın bir dile izin vermediği için, onlara sevk-i İlahî ile, fıtrî olarak başlarını dik tutarak yer çekiminden istifade ile yutma işini başarabilmeleri öğretilmiştir.

Dillerin şekil, yapı ve fonksiyonlarının yaratılış çeşitliliğindeki en önemli hikmetlerden biri beslenme ihtiyacıdır. Semenderlerin bazı türleri, böcekleri yakalamak için vücutlarından daha uzun, yapışkan dillerini kırbaç gibi şaklatarak avlarının üzerine fırlatırlar. Mesela ağ parmaklı semenderler (Hydromantes), böcekleri veya örümcekleri yakalamak için üzeri yapışkan bir salgı ile kaplanmış diliyle beraber, bağlı bulunan boğaz iskeletini ağızlarından dışarı çıkarırlar. Dışarı çıkan dil ve boğaz iskeletinin tekrar katlanıp vücut içine alınması için özel bir mekanizma eklenmiş olup dil, boğazdaki eski yerine toplandıktan sonra bir müddet enerji depolar; yeni bir av görüldüğünde bu enerji tekrar kullanılarak dil hedefe doğru fırlatılır.

Semender ve kurbağalardan sekiz bine yakın tür, bukalemunlar ve birçok kertenkele, avlanmak için dillerini balistik füze gibi fırlatarak sersemlettiği avlarını yapıştırarak hızla ağızlarının içine çekerler. Mesela bukalemunlar dillerini saniyede beş metreye yakın bir hızla fırlatarak cırcır böceklerini saniyenin onda birinden daha kısa sürede yakalarlar. Yarattıklarının her ihtiyacını gören ve bilen Rabbimiz, bu dillerin üzerini yapışkan bir salgı üreten “papilla” adı verilen, çok küçük memecik şeklindeki pütürlerle kaplamıştır. Salgılanan tükürük o kadar yapışkandır ki avlanan hayvan kendisinden %50 daha ağır bir avı bile kaçamayacak şekilde yapıştırır.[1]

Boynuzlu kertenkeleler (Phrynosoma), yapışkan tükürük kaplı dillerini sadece avını yakalamak için değil, aynı zamanda avlarının muhtemel tehlikesinden kendilerini korumak için de kullanırlar. Bu kertenkelelerin avları olan karıncalar, zehirli ve kuvvetli ısırığa sahiptir. Ancak buna rağmen boynuzlu kertenkeleler onları canlı olarak yutarlar. 2008 yılında yapılan bir araştırmada, kertenkelelerin dillerindeki ve boğaz çeperlerindeki kabarcıklar şeklindeki bezlerden salgılanan yoğun ve yapışkan sümüksü maddenin, kertenkeleyi karıncaların zehrinden koruduğu keşfedilmiştir.[2]

Yeni Kaledonya adasında yaşayan topuz başlı dev geko (Rhacodactylus auriculatus) gibi bazı hayvanlar, gözlerini temizlemek için dilini kullanır. Yılanlar, uçları çatallı dilleriyle çevrelerini koklar, yani yılanların dili tat alma organı değil, koklama organıdır. Kendinden uzaktaki veya gizli durumdaki avlarının yerini tespit etmek için yaratılmış dillerinin titreşim frekansı, kokunun yoğunluğuna ve mesafesine göre değişir. Havadan diline yapışan koku moleküllerinin mahiyetini anlamak için yılanlar, İlahî bir sevkle bu çatallı dillerini üst damaklarındaki Jacobson organının içine sokarak kokunun beyinlerinde algılanmasını sağlar.

Kuş dilleri, farklı gıda kaynaklarından istifade edebilmeleri için, uzman doktorların cerrahî aletleri gibidir. Kuşlardaki dil çeşitliliğinde önemli bir faktör, bitkilerin tatlı nektarı taşıyan çiçeklerinin şekilleriyle alâkalıdır. Kuşların çoğunun dili, çok az kas ve bağ dokusundan yapılmış olup üzeri keratin bir örtü ile sarılıdır. Dil köküne bağlı yaratılmış, dili ileri ve geri hareket ettirecek, kemikten bir manivela sistemi, yiyecekleri önden arkaya taşımak için hareketli bir üretim bandı gibi çalışır. Böylece ağaçkakanlar, özel yapıdaki dillerini gagasını soktuğu oyuktan böcek larvalarını çekmek için kullanırlar.

Sinek kuşları gibi nektarla beslenenlerde dil en hayatî organdır. Bunların dili, pipet gibi, çiçeklerin derinliklerinden yüksek enerjili nektarı emerek çekmeleri için yaratılmıştır. Nektarın bulunması kolaydır, ancak çiçeğin kendine has yapısına göre nektara bağımlı kuş türünün de çiçeğe uygun bir dile sahip olmasını gerektirir. Genellikle uzun ve dar boğazlı olan bu çiçeklerin en dibindeki bir damla nektarı alabilmek için kuşların hususî bir şekilde yaratılmış bir dile sahip olmaları, hayatî bir önem arz eder.

Önceleri kuşların gagalarının yuvarlak ve ince bir pipet gibi yapısının, fizikî kılcallık mekanizmasıyla nektarın gaga içinden pasif olarak yükseldiği sanılıyordu. Araştırmacılar, bu nektarın fizikî kılcallık işleminden daha çok Alaca Balyiyen (Certhionyx variegatus) türünde olduğu gibi, dilin boya fırçası şeklindeki ucunun, dil üzerindeki oluklara doğru nektarı süpürge gibi topladığını gösterdiler. Bu araştırmada, çiçeklerin nektarını içmek için fizikî kılcallık olayının yeterince hızlı olmadığı, bu yüzden sinek kuşlarının havada dururken dillerini bir pompanın pistonu gibi ileri geri çalıştırarak saniyede 15 kere hareket ettirdikleri tespit edildi.[3]

Nektarla beslenen bütün kuşların sinek kuşları gibi olmadığını, her kuşun gıdasına uygun gaga ve dil yapısı ile donatıldığını görüyoruz. Papağanlar ailesinden olan Lorilerin (Trichoglossus moluccanus) dilleri, insanınkine benzer, fakat uçları fırça gibi olan bu etli görünümdeki dilleriyle, uzun boyunlu çiçeklerin içinden nektarı, bulamaç hâline getirip toplarlar. Papağanların başka türlerinin, nektarı toplamak için Lorilerden farklı olarak fırça gibi dil ucu yerine, yivli bir dil ucuna sahip oldukları ve çok hızlı bir şekilde titreşen dillerin, nektarı yemek borusuna doğru pompaladıkları tespit edilmiştir.[4]

İnsanda Dil ve El Mahareti

Duke Üniversitesinde nörobiyolog olarak görev yapan Xu An ve meslektaşları, maymunların beyin korteksinde, hem el hem de dil üzerinde kontrol uygulayan, “oromanuel” bölge ismini verdikleri bir saha keşfettiler. İnsanlarda da benzer bir beyin bölgesinin var olduğunu düşündüren gözlemler mevcuttur. Mesela yazı yazmayı öğrenen çocukların parmakları yazı yazarken dillerinin de benzer kıvrılmalarla yazıya eşlik ettikleri görülür. Elleriyle yaptıkları bir işe çok odaklandıklarında, bazı kimselerin, farkında olmadan ağızlarını açtıklarını ve dillerini belli bir ritimle sağla sola oynattıklarını görebiliriz. Bazı bilim insanları, bunu bir tuhaflık olarak görmeyip bu dil kıvırma hareketlerinin, el ile yapılan hassas işlerde hareketlerin doğruluğunu artırabileceğini söylemektedir. Fakat çoğu insanın ağzı kapalı olduğu için bu durumu gözlemek zor olmaktadır.

Maymunlardaki nöral aktivite kayıtları incelenmeye alındığında beslenme, içme ve hatta belki de seslendirmelerde yer alan karmaşık dil hareketlerinin beyinde nasıl koordine edildiği konusunda bilgiler elde edilmiştir. Kortekste bir kuruş büyüklüğündeki bir bölgede, hem dilden ve ağızdan gelen duyu nöronlarının, hem de dil hareketinin kontrolüne vesile olan hareket (motor) nöronlarının bulunduğu tespit edilmiştir. Ayrıca bir zamanlar yaygın düşünce olarak çiğneme hareketinin de yürümek gibi beyin sapının kontrolü altında olduğu sanılırken, bu merkezin beyin korteksinde çok fazla yer tuttuğu, dilin çiğneme anında gıdanın cinsine göre kompleks ve asimetrik şekillerde kıvrılmasının, buradan çok hızlı kontrol edildiği gösterilmiştir.

 

Dişlerden Kaçırılan Dil

Dilin memeli hayvanlarda en önemli vazifesi, çiğnenecek ve yutulacak yiyecekleri konumlandırmaktır. Konuşurken veya yiyecekleri çiğnerken dişlerimizin arasında kalıp ısırılmamak için dilimizin ne kadar çevik olması gerektiğini hiç düşündünüz mü? Türlere bağlı olarak, her ısırıkta, yiyeceği ağzın bir tarafından diğer tarafına kaydırıp veya sadece bir tarafla sınırlayıp dilin kendisinin ısırılmaması için dişlerden güvenli bir şekilde uzak tutulması, muhteşem bir zamanlama gerektirir. Daha sonra, salgılanan, kaygan ve yumuşatıcı tükürük ilavesiyle dil, uygun hareketlerle yiyecekleri, boğazdan kolayca geçebilen, yuvarlak bir lokma hâline getirir. Son olarak, bu lokmayı yutulmak üzere yemek borusuna iterken küçük bir parçanın bile hava yollarına kaçmaması için de hassas bir ayarlama gözetilir.

 

Şekil ve Hacim Nispeti

İnsan dili, bir su balonu gibi, şekli ne kadar değişirse değişsin, kütlesinin toplam hacmi aynı kalması gereken kaslı bir hidrostattır. Bu yüzden, dilimizi çıkardığımızda, ağızdaki toplu şekline göre incelip uzar. Benzer hareketler, zürafanın mor renkli dilinin dikenli bir ağaç dalından yaprakları toplamak için dışarı doğru 45–50 cm uzanmasında da geçerlidir.

Yemek yerken yardımcı olmak ve binlerce farklı tadı birbirinden ayırmak gibi fonksiyonların yanında, “konuşma” gibi sadece insana has bir kabiliyetin de ana unsuru, dilin kolayca şekil değiştirebilmesidir. Zihinde oluşan binlerce kelimeye göre anında kıvrım kıvrım dolanmak, ısırılmadan yiyecekleri yutağa göndermek gibi fonksiyonların yönetilmesi için beyinde, çok farklı ve kompleks nöron birimlerinden oluşmuş merkezler gerekir. Beyin bu merkezlerdeki işlemlerden diğer bölgelerini de haberdar ederek bütün vücut davranışlarını ayarlamakla vazifelidir. Mesela dilimizde acı olarak algılanan bir nesneye karşı yüzümüzü buruşturmak, konuşurken düşüncemizdeki ani bir değişikliğin hemen dilimize yansıması ve kelimenin değiştirilmesi gibi yüzlerce fonksiyonun idaresi, zahiren bu merkezlerdeki nöronların kontrolünde gibi gözükür, ama bu nöronlar akılsız ve şuursuz atomlardan yapılmıştır. Selim bir kalb ve akıl sahibi her insan, dil ve iletişimde iş gören sinirlerin, tesadüfen ve kendi kendine böyle bir birliktelik kuramayacağını, Rabbimizin ilim, emir, kudret, irade ve hikmetiyle bu hadiselerin gerçekleştiğini bilir.

Bütün türlerde beslenmenin yönlendirilmesinde “kapıcılık” yapabilmesi ve gıdanın mahiyetini anlayabilmek için dilin üzeri, tat tomurcuklarıyla donatılmıştır. Dile verilen bütün bu özel maharetler, memelilerin diğer omurgalılardan daha hızlı ve fazla gıda yemelerini ve bu gıdaları verimli bir şekilde sindirmelerini sağlar. Memeli hayvanların diline verilen bu özellik sayesinde, onların yüksek metabolik hızı ve aktiviteleri, uzun süreli gebeliklerde anne ve yavrunun beslenmesini ve büyük beyinlerin enerji ihtiyaçlarının karşılanmasını mümkün kılar.

Kompleks şekillerde hareket edebilen karmaşık bir kas lifi ağı ile örgülenen dil, çoğu türde emmeye katkıda bulunurken köpek gibi bazı türlerde, termoregülasyona (ısı düzenlenmesine) yardımcı olur. Koşarak çok ısınan vücutlarının fazla sıcaklığı, dillerinin dışarı çıkarılmasıyla soğutulur. Yarasalar da ekolokasyon (sesle yer ve konum belirleme) için kullanılan sesleri üretmek için dillerini tıklatırlar.

 

Mikroplar İçin Bir Yuva

Dilimiz, sağlığımıza tesir edebilecek, karmaşık bir bakteri topluluğuna da ev sahipliği yapar. Forsyth Enstitüsünden mikrobiyal ekolog Jessica Mark Welch, “Dil, insan mikrobiyomunun tanınmayan ve gerçekten önemli bir parçasıdır.” diyerek önemli bir bakteri kaynağına işaret etmektedir. Welch, bu mikropların oranlarının kişiden kişiye değiştiğini, ancak her bakteri topluluğunun, hususî bir vazifesi olabileceğini söylüyor. Mesela dilimizdeki Veillonellaisimli bakteri, insan vücudunun yapamayacağı, nitratı nitrite dönüştürme fonksiyonu görerek, nitritin kan basıncını düzenlemesine katkıda bulunur. Diğer bakterilerin de muhtemelen bağışıklık sisteminin düzenlenmesinde fonksiyon gördükleri düşünülmektedir.[5]

Küçücük bir et parçası diye başlamıştık, fakat bitirirken Allah’ın (celle celâluhu) bir mucizesi olan dilimizin, küçük ve basit bir et parçası olmadığını umarım anlamışızdır.

Dipnotlar

[1] C. A. Noel, D. L. Hu, “The tongue as a gripper”, Journal of Experimental Biology, 2018, 221/7, s. 1–10.

[2] W. C. Sherbrooke, K. Schwenk, “Horned lizards (Phrynosoma) incapacitate dangerous ant prey with mucus”, Jez-A Ecological and Integrative Physiology, 2008, 309A/8, s. 447–459.

[3] A. E. Hewes ve ark. “Variable evidence for convergence in morphology and function across avian nectarivores”, Journal of Morphology, 2022, 283/12, s. 1483–1504.

[4] A. Rico-Guevara ve ark. “Nectar feeding beyond the tongue: hummingbirds drink using phase-shifted bill opening, flexible tongue flaps and wringing at the tips”, Journal of Experimental Biology, 2023, 226 (Suppl. 1), s. 9356–9360.

[5] S. A. Wilbert ve ark. “Spatial ecology of the human tongue dorsum microbiome”, Cell Rep, 24 Mar 2020, 30/12, s. 4003–4015.

Bu yazıyı paylaş