
Yalnızlığın gölgesinde seçtim Canan’a yolculuğu Ve adımladım çorak arazilerde yoksulluğu, kimsesizliği Tüm duygularımla Sana yöneldim Ve tek arzumdu erimek, yok olmak Zatının varlığında, hayatı duymak

Eğitimin dışında bir sevdamız olmadı Evimiz gönüllerdi, bir çatımız olmadı Öyle de geçti kurban, böyle de geçti hayat Şu dünyanın dehrine gözlerimiz kaymadı Naif bir

Sanma zindanda yatan, Uykuyu bulur gecelerde. Zaman mazlumu yutan Bir kuyu olur gecelerde. Ne gören var ne duyan, Kimseler yoktur gecelerde. Bari sen kalk ve

Döndürdüler baharda hazan vurmuş yaprağa Gömdüler diri diri masumları toprağa Gözü dönmüş nadanlar kıydılar insanlığa Bir Yusuf daha göçtü zulme maruz kalarak Çileden işkenceden payını

Bir sevda türküsüdür, her şey O’nu anlatır Beton duvarlar ardında ne çiçekler açtırır Cemrenin kardelenle buluştuğu o an gibi Üflemekle sönmez bu aşk, ne çerağlar

Ağyar hapsinden artık firardayım Onsuzluğa artık baş kaldırdım Hasretin pek yakıcıymış ki yandım Yâre uzaklıktanmış marazlarım Maddenin katı yüzünden kurtuldum Eşya, füsunkar bir tablo şu

Aşkın izini sürerken bu esrârlı yolda Seni seven dilhûn gönlüm bir karanlık oda Aşk u sevdaya tutulsam gözlerim hep giryan Görmesem de Seni, bu kalbim

Annem bugün, “Kızım doğduğunda sabahın tam yedisiydi” demiştir yine Eskiden de derdi çünkü. Eskiden de bisiklete binerdim ben Sepeti yoktu bisikletimin, çiçekleri yoktu Ama anneme