“Aşk, aşk!” deyip sızlanıyorum her an, Silinsin dilden mâsivâ sevdası; Görünsün ötenin akı-karası Aşk ateşin olsun benimçün mizan… Doğ gönlüme gitsin bütün hüzünler, Derd-i hicranlarım
Issız bir yer gösterin bana çok uzaklarda, Sakin bir yerde yapayalnız kendi başıma, Dünyadan koparak, ukbaya yelken açarak, Zihnim berrak kalsın, olmasın perde arada. Takılmasın
Sensiz geçen gündüzler kapkaranlık, Dönüp geleceğin pembe şafakta; Yürüdüğümüz yol bitevî dağlık, Bu fâni ömür gayrı son durakta… Bilmez aşkı cayır cayır yanmayan, Marifet, muhabbet
I. Kim ki ruhunu cazip bir kafesle bulmuşsa ayna karşısında mutlaka iffetle sınanmıştır o. İnce kemikli elleriyle aralarken ıslak saçlarını ve iyice çözerken ince ve
Günahkâr yüzümü döndüm huzura Affet beni Rabbim, bırakma Sensiz Çevir yüreğimi Ebedî Nura O Nur’un içinde sınırsız deniz Yu yıka kalbimi, tertemiz eyle Benim için
Aşk kanadını açmış uçuyorlar dört yöne, Kar-kış, yağmur demeden cesur göç Simurgları. Bu gurbetler sürecektir kim bilir kaç sene, Başlarında değildir, kalbde fetih tuğları. Dillerinde
Doğ gönlüme ki tatminim diyeyim, Doğmazsan eğer inleyen bir neyim; Canda Sensin, canda Sensin ey Cânân! Sevmek Seni hep gayem olsun benim, Düşe kalka da
Hayatım iç içe hazanla, âh ile geçti, Sensizlik gurbetinin zehirlerini içti; Gönlüm “Artık bitsin” diyor “bu ayrılık demi”, Şimdiye dek üzerinden ne hazanlar geçti. Ey