
Faylar Kırıldı Ülkemde
Dağlarıma kar yağdı, fırtınalar kopuyor Kaldı yurtsuz yuvasız hatıralar üşüyor Kaderden hissemize hasret, hicran düşüyor İnsanlar huzur bulsun garip kalan ülkemde Açsın güller çiçekler şimdi
Dağlarıma kar yağdı, fırtınalar kopuyor Kaldı yurtsuz yuvasız hatıralar üşüyor Kaderden hissemize hasret, hicran düşüyor İnsanlar huzur bulsun garip kalan ülkemde Açsın güller çiçekler şimdi
Andım yine Seni, her şey yâdımdan silindi, Hayalin gönlümün tepelerinde gezindi; Bu bir serap olsa da hafakanlarım dindi.. Andım yine Seni her şey yâdımdan silindi.
Meriç’in yaslı kıyılarına gün doğarken, Bin parça olurmuş kocaman kayalar, taşlar; Soğuk sularda zulüm bir yiğidi boğarken, Uğruna kaç mevsim ağıtlar söylermiş kuşlar… Meriç’in yanık
Seni seven her ruh uludur Yâ Resûlallah! Gözü-gönlü onun doludur Yâ Resûlallah! Cemalin pertevinden zerre şevk alan billâh, Kapının ayrılmaz kuludur Yâ Resûlallah! Bekler mi
Hakkın Sesleri Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz: Gelmişiz dünyâya milliyyet nedir öğretmişiz! Kapkaranlıkken bütün âfâkı insâniyyetin, Nûr olup fışkırmışız tâ sînesinden zulmetin;
Rahmet olarak doğdun, zahmetlerle büyüdün İnayet oldun bize, inayettin Ezel’den Bir uğraktı bu dünya, gelip O’na yürüdün Işık verdin âleme, ışık aldılar Sen’den Karanlıktı cihanlar
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 39/9). Olmaz ya… Tabî’î… Biri insan, biri hayvan! Öyleyse, “cehâlet” denilen yüz karasından, Kurtulmaya azmetmeli baştan başa millet.