Cânıma cân ol, kalmasın dilimin ucunda, Dalgalansın aşk şehbâlin hep gönül burcunda; Derdimin dermânı Senin kutlu avucunda, Bu bîçâre ruh Sana hep vuslat amacında…
Sineler Sensizlikle yandı, lütfedip de gel!. Ruhlarımıza eşsiz renginden elvan bırak; Adeta can çekişiyoruz, kapıda ecel, Gel, ruh-u câvidânınla içlerimize ak. Sen gideli bütün
İnsanlık almış başını kinle, nefretle bir yere gidiyor. Herhalde buna “yuvarlanıyor” demek daha uygun olur.. neticenin ne olacağını ve bu gidişin nereye varacağını şimdiden kestirmek
Bakışın zümrüt, çehren mehtap n’olur bize de gül, O derin halinle gel gönüllerimize süzül. Ey bütün güzelliklere renk ve desen veren gül! Nefesi canlara can,
Olmasın; bin âlâm toplanıp içime aksa, Hatta bazı duygularım da sararıp solsa, Hep başım eşiğinde kalmaya kararlıyım, Bu aşkın sonu kahreden bir ölüm de olsa…
Uzayıp giden gecelerde Seni düşünmek, Kanayan gamgîn kalbime Lokman’dan bir şifa, Firkat günlerini yâd edip her dem inlemek, Yaralı sinem için hem cefa hem de
Bir aşk sal içe, gönül bend olsun o kemende!.. Esîr-i aşkın olsun ilelebet bu bende!.. Virdiyle, evrâdıyla hep Seni anıp dursun; Duygularında, düşüncelerinde, gönlünde.
Sohbet; Cenâb-ı Hakk’a yönlendiren yararlı konuşmalarda bulunma, söz ve düşünce ile başkalarının ufkunu açma, bir insanın kendisine karşı duyulan hüsnüzannı, gönülleri sonsuza yönlendirmede bir kredi
Sun şerbet-i la’lini ki sermestin olayım, Girmesin sevda-yı ağyâr asla bu gönlüme; Ebedü’l-âbâd meftun-i cemâlin kalayım, Gölge etmesin kimse Sen gibi emelime… Çok kez