
Dağ Başımda Efkâr
Sevdiğim, görmen için gözden ıraman gerek Yakınlaşır uzaklar ıradıkça giderek Safa geldin, hoş geldin, ey bakışları derin Ey yârim, nerde kaldın beklerken öldü yürek Dağ
Sevdiğim, görmen için gözden ıraman gerek Yakınlaşır uzaklar ıradıkça giderek Safa geldin, hoş geldin, ey bakışları derin Ey yârim, nerde kaldın beklerken öldü yürek Dağ
Âtîyi karanlık görerek azmi bırakmak… Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak. Dünyâda inanmam, hani, görsem de gözümle: Îmânı olan kimse gebermez bu ölümle. Ey
Gönlümün sultanı her zaman dilimde virdim, Ağlarsam, Sanadır âh u efgânım Efendim. Ayrılmaz bendenim, sâyende kulluğa erdim, Yollara rehberim, derde dermanım Efendim. Nere baksam, kimi
Gitme ey yolcu, berâber oturup ağlaşalım: Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım: Ne yapıp ye’simi kahreyleyeyim, bilmem ki? Öyle dehşetli muhîtimde dönen mâtem ki!… Ah!
Güzel günler yakın, ufukta ışık; Tomurcuğa durmuş, vuslat yakında. Huzurlu hayata hasret insanlık, Dönüyor mevsimler bahar çarkında. Mukaddes gözyaşı, çileli miras; Hüzün engel değil, düşmez
Sevdirdi Seni bana her şeyden artık felek, Varsın kebap olsun sînem tâ subh-i haşre dek; Meftûn-u hüsnün gibi, belki de bilmeyerek, Yüzüm izinde, dolaşıyorum inleyerek…
Yâ İlâhî bize tevfîkini gönder… — Âmin! Doğru yol hangisidir, millete göster… — Âmin! Rûh-i İslâm’ı şedâid sıkıyor, öldürecek. Zulmü te’dîb ise maksûd-i mehîbin, gerçek,
İçimde bir duvar, dışımda duvar, Dilimde tekbir var ta ötelerden. Mademki kalbimde sonsuz güzel Yâr, Duvarlar, zindanlar muştu seherden. Çekilmesin varsın sarsın çevremi, Suçum ne,
Yine hicranla Sen’i andı gönül, Tende canım, ruh-u revânım Canan. Andıkça hasretlere yandı gönül; Ne olur kıl artık vuslata şâyân.! Seven ve ağlayan bir bîçâreyim,