
Hubb-u Hubâb
(Tesbih-i zeytine dair) Böyle iltifat görmemişti habbe-i zeytin Yûsuf medresesinde insaniyete vâslola Meşkhânede ellerden dilleri körükleye şevkin Kâh bu dem der kavrula, kâh der

(Tesbih-i zeytine dair) Böyle iltifat görmemişti habbe-i zeytin Yûsuf medresesinde insaniyete vâslola Meşkhânede ellerden dilleri körükleye şevkin Kâh bu dem der kavrula, kâh der

Sevdim, gonca gül belledim Baldan tatlı dil belledim Hakk’a giden yol belledim Seni, hep Seni Efendim Yollarını gözlediler Yakında gelir dediler Garipler çok özlediler

İnsan, Allah’a (celle celalühü) iman edince ve şahsi ibadetlerini yerine getirince kendi başına mı bırakılacak, başka bir şeye gerek kalmayacak mı? İmtihan olmayacak mı?

İnsanoğlunda öyle hâller vardır ki hissedilir ama tarif edilemez. Bunlardan biri de “gücün yanına usulca yanaşanların” tavırlarıdır ki son dönemde yaşananları gördükçe bu hususu daha

Bulutlar sarmış gökyüzünü; ha yağdı ha yağacak… Tıpkı benim yüreğim gibi bugün yaşlı Atina. Tarihe şahitlik etmiş koca şehir, dertle hemdem bencileyin. Birlikte ıslanıyoruz çisil

İnsanlık hiç susamamıştı bu kadar O mühür sahibinin âb-ı hayatına Nasıl çatlamasın toprak, bekleşirken gökten hakikat damlalarını bağrına Sineler yanmış bir kere sahrâda, serinletir ayağı

İki kelimeden oluşan bu ifadenin ilk kelimesi olan gönül; sevgi, istek, anış gibi anlamların yanı sıra insanın manevi bir latifesini ifade eden bir kavramdır. Bağ

Kimse kimseye gitme diyemiyor Yola çıkılması gerek herkes biliyor Sessizce hıçkırıklar yürek deliyor Biliyor ki giderse bir nevi kurtulacak Sanmayın ki bunlar idamlık suç işlemiş

Her şey küçük bir sızıntıyla başladı. Nasıl olsa “Sıza sıza göl olur, aka aka yol olur, Yaradan dileyince az çoklardan bol olur”du. Öyle de oldu.

Dökülen yaprak misali dedik ömrümüz. Bir gün son sözünü söyleyemeden dökülüverecek, bilirdik. Fakat nedendir, hep yaprağı örnek gösterdik. Belki kuru bir daldan ibarettik. Yapraklarını dökmüş,

Daha hayata yeni alışmaya başlamış bir çocuktu Betül Seda. On yaşındaydı. Babası ve annesi onun elinden tutacaktı. O bir fidandı, annesi ve babası onun can

Güftesi Sen olmazsan gam düşer bestemize Karanlıkta kalırız, nur yağmaz gecemize Sevgimiz yarım kalır, gelmezsen hanemize Sımsıcak gülşeninde yer ver bize Efendim Bülbüllerin dizilir