Mâşukla Hasbihal
Sûzân Hâcerî Gelinim duvağına yüce dağdan kar mı düştü Ellerinde kalan çiçeklerine nârından hâr mı düştü Parıl parıl parlayan eteklerine yıldızlar par mı düştü
Sûzân Hâcerî Gelinim duvağına yüce dağdan kar mı düştü Ellerinde kalan çiçeklerine nârından hâr mı düştü Parıl parıl parlayan eteklerine yıldızlar par mı düştü
Mehmet Zor KAYA İçimden bir türkü söylemek geldi Notası, nağmesi gurbete düştü Teselli ararken bu yâd ellerde Acılar katlanıp kesrete düştü Sılam buram
Sûzân Hâcerî Derdimi tasamı seccadem anlar Söyle yiğidim nasıl tebeddül eder nûra zalamlar Yiğitler leyâlîdir, derdinden leyl anlar Leylâ olup sancıyla kıvranırken biter cümle evhamlar
Bir gün var ki özlüyoruz O gün bizim günümüzdür Her ânını gözlüyoruz O gün bizim günümüzdür Zulmün kökü sökülecek Küfrün beli bükülecek Tüm yalanlar
Günlerden, aylardan, yıllardan beri Hem güldürür hem doldurur gözleri Bu davanın yeri dolmaz neferi Erkan-ı azamdan Ceylan Çalışkan Akranlar sayarken yerdeki taşı Parlak güneşlerle bağlanmış
Hapishane çok büyük, ama koğuşlar dar. Hasretlik çok fazla, çok uzaklarda yar. Duvarlar kalın ve yüksek, karanlık köşeler de var. Her karanlık köşede birkaç garip,
Hüzün, Nebi (sav) dilinde, sevinci de kapsıyor, En mutlu anda bile, gözden yaşlar akıyor, Değil mi ki bizler hep, çileyi rahmet bildik, O “mukaddes hüzün”