Durmayalım! Menzil-i maksûda varmazsın uyanmazsan eğer… Var mı bak, yollarda hiç bîdâr olanlardan eser? İşte âtîdir o ser-menzil denen ârâmgâh; Kârbân akvâm; çöl mâzî,
Sineler Sensizlikle yandı, lütfedip de gel!. Ruhlarımıza eşsiz renginden elvan bırak; Adeta can çekişiyoruz, kapıda ecel, Gel, ruh-u câvidânınla içlerimize ak. Sen gideli bütün
Cahit Erdoğan 1933 yılında, Denizli’de doğdu. Ortaokuldan sonra Astsubay Meslek Yüksek Okulu’na giderek orduda astsubay olarak uzun yıllar hizmet verdi. İman ve Kur’ân hizmetlerini tanıması
Bazen sırtımız kaşınır ve birine kaşıtmak isteriz. Tam da kaşınan noktayı bulmuşsa, garip bir mutluluk kaplar içimizi. Bazen de bir yerimizin aşırı derecede kaşındığını fark
Izdırabın yoksa gecelerde Yangından haberin yok demek İstiğfarın yoksa seherlerde Günahlardan bîhabersin demek Gel vazgeç bu fâni hülyalardan Ötelere yelken açmaya bak Sana bir mesaj
İnsanlık almış başını kinle, nefretle bir yere gidiyor. Herhalde buna “yuvarlanıyor” demek daha uygun olur.. neticenin ne olacağını ve bu gidişin nereye varacağını şimdiden kestirmek
Özellikle 21. yüzyıl ile birlikte moda, reklam, spor ve sanat görüntüleri adı altında filmlerde, müzik videolarında ve internette cinsî duyguları tahrik eden görüntüler çok hızlı
Ramazanın son günleriydi. İftar davetine gelenler sohbet ederken ev sahibi de masadaki eksikleri tamamlamak için mutfakla salon arasında mekik dokuyordu. Masa, salonun yola bakan tarafına
Güneşin ısıtması ile bir manada enaniyeti bırakamamış zührenin üzerindeki katre, reşhaya dönüşür; çiçeğin üzerindeki damla buharlaşır. Mevlana, “Hamdım, piştim, yandım” der. Hamdım, yani zühre halinde
“Mü’minler başka değil, ancak kardeştirler. O hâlde ihtilaf eden kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki O’nun merhametine nâil olasınız.”[1] “Bu açıdan, nihaî planda
Beraberce şakıdık nice dem, biliyorsun Küskün bülbül, niye terk ettin şivelerini Bir dehlize kapanmış, “Ben mesudum (!)” diyorsun Mazide arıyorsun âti meyvelerini Sen bu