
Gündüz ve Gece
Bir gece ansızın evimiz, bir caninin evi gibi basıldı, çocuklarımız bir köşede ağlaşırken beni kelepçeleyip götürdüler, günlerce nezarethanede beklettiler. Suçsuz yere aylarca, yıllarca hapishanelerde ömrümüzü

Bir gece ansızın evimiz, bir caninin evi gibi basıldı, çocuklarımız bir köşede ağlaşırken beni kelepçeleyip götürdüler, günlerce nezarethanede beklettiler. Suçsuz yere aylarca, yıllarca hapishanelerde ömrümüzü

Kül kül tutunur dağlara o beyaz renk Akşam ayazla çökünce üstüne gölge Sen gibi büyürken içimde ahenk Bir yeni düş geceme Bir eski gölge düşer

Lügatler, bir milletin bütün kelimelerini muhtevî olsalar bile, bazı kelime, deyim ve kavramlar sanki o millete değil, o milletin şahsında belirli şair ve yazarlara aittir.

Rahmân’ın has kullarından cühelâya selam düştü Hud’a’nın parlattığı meşaleden mızraklar Tâ devr-i risâletten mayalandı havsalan Fâtih-i Mekke (sav) altında ak kısraklar Ak yolundan mülhem hamlene misal

Zulme, işkenceye, soykırıma ve her türlü haksızlığa uğrayan Müslümanlar bunları yapan gözü dönmüş zalimleri yine de affetmeli midirler? Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan, geçmiş devirlerde halkına zulmeden bütün

Hayatlar var hayatlardan içerü İbretler otağı tenkil müzesi Duyarsız olsa da çobansız sürü Aziz dert ortağı tenkil müzesi Batıl başlayınca toplu akına Küfrün kirli

Mazlum bebeklerin ablası, hicret kahramanı Zeynep’e… Arkada eşkıya, bin hain pusu Önde meçhul, bulanık bir soğuk su Hikmetin adresi ciltler dolusu: “Yürüyelim baba,

Rotası şaşınca bir aziz yurdun Forsalara kaldı meydanım bugün Hakk’a yelken açtı aslan Feridun Onulmaz yaradır vicdanım bugün Bot için harcayıp cepteki nakdi Umuda yolculuk

Ey nurlara bürünmüş güzel şehir Sahibin ne güzel, sen ne güzelsin Ezelden ebede çağlayan nehir Sahibin ne güzel, sen ne güzelsin Ne sana ne sahibine

Ömürler daldaki bir kuru yaprak Bu devir ne kadar zorlu hayatlar Kömür tozu kalpler bizden çok ırak Bîhemtâ elmaslar Nurlu Hayatlar Kara zindan bakar Karadeniz’e