İnanan Gönüller
İnsanlık almış başını kinle, nefretle bir yere gidiyor. Herhalde buna “yuvarlanıyor” demek daha uygun olur.. neticenin ne olacağını ve bu gidişin nereye varacağını şimdiden kestirmek
İnsanlık almış başını kinle, nefretle bir yere gidiyor. Herhalde buna “yuvarlanıyor” demek daha uygun olur.. neticenin ne olacağını ve bu gidişin nereye varacağını şimdiden kestirmek
Özellikle 21. yüzyıl ile birlikte moda, reklam, spor ve sanat görüntüleri adı altında filmlerde, müzik videolarında ve internette cinsî duyguları tahrik eden görüntüler çok hızlı
Ramazanın son günleriydi. İftar davetine gelenler sohbet ederken ev sahibi de masadaki eksikleri tamamlamak için mutfakla salon arasında mekik dokuyordu. Masa, salonun yola bakan tarafına
Güneşin ısıtması ile bir manada enaniyeti bırakamamış zührenin üzerindeki katre, reşhaya dönüşür; çiçeğin üzerindeki damla buharlaşır. Mevlana, “Hamdım, piştim, yandım” der. Hamdım, yani zühre halinde
“Mü’minler başka değil, ancak kardeştirler. O hâlde ihtilaf eden kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki O’nun merhametine nâil olasınız.”[1] “Bu açıdan, nihaî planda
Beraberce şakıdık nice dem, biliyorsun Küskün bülbül, niye terk ettin şivelerini Bir dehlize kapanmış, “Ben mesudum (!)” diyorsun Mazide arıyorsun âti meyvelerini Sen bu
Bakışın zümrüt, çehren mehtap n’olur bize de gül, O derin halinle gel gönüllerimize süzül. Ey bütün güzelliklere renk ve desen veren gül! Nefesi canlara can,
Yılların gazetecisi, âdeti olduğu gibi, o gün de sabah erkenden evinden çıktı, işinin yolunu tuttu. Her şey, her zamanki gibi, tekdüze idi. Kahvaltıyla başlayan hayat,
Hicret, göç edenle göç edilen yerin sakinleri arasında ister istemez bir etkileşimi beraberinde getirir. İçtimaî değişim ve gelişimin tohumları da bu etkileşim sayesinde atılır. Ancak
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Allah’ın (celle celâluhu) Hafîz ismine dikkat çekerken, bu ismin kâinattaki tecellilerinden mealen şöyle bahseder:[1] Her bahar ve yaz mevsiminde yaratılan meyvelerin
Mehmet Özyurt, 1945’te Antakya’da dünyaya gelir. Geçimini kömür satarak sağlayan bir ailenin çocuğudur. Çocukluğundan itibaren mütevazı ve faziletli bir çevrede yetişir. Henüz altı yaşındayken, Kur’ân’a
Olmasın; bin âlâm toplanıp içime aksa, Hatta bazı duygularım da sararıp solsa, Hep başım eşiğinde kalmaya kararlıyım, Bu aşkın sonu kahreden bir ölüm de olsa…