Bediüzzaman kendi tanımı ile “Yeni Said” olarak adlandırdığı dönemini, Risale-i Nur Külliyatı’nın telif ve neşrine adamıştır. Bu dönemde çoğu zaman talebeleriyle doğrudan görüşmesi mümkün olmadığından
Kur’ân-ı Hakîm’in beyanındaki i’caz yönlerinden birisi de seçmiş olduğu kelimelerdeki inceliklerdir. Bu kelimelerin bütünü, kendileriyle kastedilen anlamı tastamam ifade ederler ve –farz-ı muhal– onların yerine
Âdemoğlu başta hiçbir şey iken sebepler dairesinde bir sperm ve yumurta hücresinin birleşmesi ile ademden (yokluk) deme (kan) döner. Artık insanın, anne karnında, bir tohum
Bir ülke hayal edin. Yüzlerce farklı toplumun bir arada yaşadığı, olağanüstü bir reform ve yeniden inşa sürecinde olan bir ülke. Bir yandan ülkeye akın akın
“Hazreti Muhammed’in [sallallâhu aleyhi ve sellem] söylediği sözler, 1200 yıldan beri 180 milyon insanın hayatına rehber olmuştur. Bu 180 milyon insan da tıpkı bizim gibi,
Hazreti Yusuf’un (aleyhisselâm) Mısır Melikinden vazife talebi, Kur’ân-ı Kerim’de kıssaların en güzeli olarak adlandırılan Yusuf sûresinde anlatılır: “Yusuf: ‘Beni ülkenin hazine işlerinden sorumlu bakan olarak
Mümin; inanılması gereken her şeye tam mânâsıyla inanan, Cenab-ı Hakk’a ve mümin kardeşlerine itimadı tam, hüsn-ü zan ile şahlanıp bir an olsun îsar hasletini bırakmayan,
Orta okulda öğrenciyken Kur’ân-ı Kerim’in ikinci sûresine ismini veren “bakara” kelimesinin anlamını öğrenmiştim. İlgimi çekmişti, ancak niçin bu ismin verildiğini anlamamış, bir hikmeti vardır diye