Deizm, ateizm, agnostisizm, nihilizm, rölativizm ve sekülerizm gibi akım ve felsefeler, geçmiş asırlarda ortaya çıkmış olsalar da modern dönemlerde yeniden revaç bulmaya başlamıştır. Bunların sebep
Gençlik, hem fizikî hem de ruhî yönden pek çok değişikliğin meydana geldiği bir dönemdir. Kur’ân-ı Kerim, müspet ve menfî örneklerle bu önemli döneme dikkatlerimizi çeker;
Uzun bir seyahate çıkacağız. Hazır mısınız? Sizlerle birlikte kanın damarlardaki yolcuğuna refakat edeceğiz. Kan kalbden çıktıktan sonra, küçük dolaşımla akciğerleri, büyük dolaşım ile de bütün
Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), Hicret yurdu Medine’ye ulaşmış ve şehirdeki problemleri birer birer çözüme kavuşturmaya başlamıştı. Medine’de dört bin civarında Yahudi, dört bin
Arapça’da, korkma, ürperme, irkilme mânâlarına gelen havf; ıstılâhî mânâsı itibarıyla; şer’an haram olmayıp da daha hafif mertebede memnu bulunan bir şeyi işlemekten sakınma anlamına bir
Mü’minûn Sȗresinde, felaha eren ve Firdevs cennetine vâris olan müminlerin vasıfları anlatılır: “Muhakkak ki müminler, mutluluk ve başarıya erdiler. Onlar namazlarında tam bir saygı ve
“Gömlek” tabiri, dilimizde bazen mecazî mânâda kullanılır. “Bu gömlek bol gelmiş” derken vazifenin hakkı verilmediğini ima ederiz. Kur’ân’ın muhtevası evrenseldir; sadece indiği döneme hitap etmez.
Hakların etkin biçimde korunması, sürdürülmesi ve uygulanmasında temel esas adalettir. Adalet ilkesine göre devlet, inancına ve kimliğine bakmaksızın tebaasının temel haklarını teminat altına almak zorundadır.
Edebiyat duygu, düşünce ve hayallerin okuyucuda heyecan, hayranlık ve estetik zevki uyandıracak şekilde ifade edilme sanatıdır.[1] Daha kuşatıcı bir ifade ile, nazım ve nesir yoluyla