İnsanın yükselmesi ve alçalmasında sınır yoktur. İnsan iki uç arasında sürekli bir seferdedir. Güzel ve faydalı vasıfları tavsiye etmek, kötü sıfatlardan da menetmek vicdanın gereğidir.
Kur’ân-ı Kerim biz müminler için yanıltmaz bir kılavuz olduğuna göre, yolumuzu kaybettiğimizde ve fikren çıkmaza girdiğimizde, çözümü onda aramak durumundayız. Allah’a ve Resûlüne iman eden
Eski çağlarda bütün bilimler, felsefe çatısı altında toplanmıştı. Dolayısıyla bu dönemde metafizik, mantık, fizik ve matematik gibi temel bilimler de felsefenin şemsiyesi altında bulunuyordu. O
Küçük muhacirler… Özel inayet seralarında nefes alan, hasret sahillerine takılmadan dünya denizine yelken açan, eğitim oluklarından nur akıtan, hayatlarının yazılması bir vefa borcu olan, tarihin
Tarihin her döneminde nifak şebekeleri yalan haber ve iftiralarla İslam toplumunda fitne çıkartarak fertleri birbirine düşürmeyi planlamıştır. Zaman zaman bunda başarılı da olmuşlardır. Bundan sonra
İnsanın fıtratında mündemiç olan mânâlandırma istidadı, hayatında önemli bir yer tutar. İnsan bu istidadıyla mevcudatı anlamlandırmaya çalışır; ilminin derinliği nispetinde eşya ve hadiselerin ilettiği mesajları
Kast; teveccüh, itimat, dosdoğru yürüme, bir hedef belirleyip o istikamette hareket etme, ifrat ve tefrite düşmeden itidalli düşünme, itidalli yaşama ve hep itidali takip etme mânâlarına gelir
Hayata saygı ve içinde yaşadığımız çevreyi koruma şuurunun Hazreti İbrahim’e (aleyhisselâm) bağlı dinler gibi bütün evrensel dinlerde de bulunduğunu düşünebiliriz. Bu sebepten ötürü, günümüzdeki birçok