
İfrat ve Tefritler Dünyasında Hakiki İlim
Hakiki ilme sahip olma, insanı ifrat ve tefritlerden uzaklaştırıp sırat-ı müstakime sevk eder. Şeytan ise tahtını ifrat ve tefritlerin üzerinde kurmuştur. Hakiki ilim, insanı aydınlığa
Hakiki ilme sahip olma, insanı ifrat ve tefritlerden uzaklaştırıp sırat-ı müstakime sevk eder. Şeytan ise tahtını ifrat ve tefritlerin üzerinde kurmuştur. Hakiki ilim, insanı aydınlığa
1986 yılının yazıydı. Artık hatıralarımızda yaşayan İzmir Yamanlar Lisesinin lojmanında kalıyoruz. Hocaefendi, hepimizi 15 günlüğüne tatile gönderdi. “Gidin memleketlerinize, ailelerinizi ziyaret edin.” dedi. İhtiyacımız da
“Eski” ile “yeni” arasındaki mücadele, hayatın farklı alanlarında karşımıza çıkan tarihî bir gerçektir. Bazıları eskiye bağlanıp yeniyi dışlarken bazıları da yeniye kapılıp eskiyi bir köşeye
Dahi ile deli, uyûn-u sâhire (uyanık gözler) ile tecessüs, iktisat ile cimrilik, tenafüs ile haset, savurganlık ile cömertlik, tenkit ile gıybet ve isyan ahlakı ile
Yalnızlık ve tek başına yaşama mânâlarına gelen halvet ve uzlet, bir anlamda, herhangi bir rehber ve mürşidin nezaretinde inzivaya çekilip vaktini ibadetle geçirmekten ibarettir.[1] Diğer bir tefsire göre
Ayna, edebiyat, kelam ve tasavvuf metinlerinde sık kullanılan bir metafordur. İnsan ve latifeleri, kâinat ve içindeki küçük büyük her şey, Allah’ın (celle celâluhu) isim ve
Kur’ân-ı Kerim’deki savaş ve cihadla ilgili âyetlerin dar yorumlanması ve Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) hayat-ı seniyelerinin sanki sadece savaşlardan ibaret gibi anlatılmasından dolayı bugün
Allah’a güven ve itimat ile başlayıp, kalben beşerî güç ve kuvvetten teberrî kuşağında sürdürülen ve neticede her şeyi Kudreti Sonsuz’a havale edip vicdanen itimad-ı tâmma ulaşma ile sona eren âlem‑i emre
Bediüzzaman Hazretleri, Mesnevî-i Nûriye adlı eserinde, dört anahtar tabire dikkatimizi çeker: “Kırk sene ömrümde, otuz sene tahsilimde yalnız dört kelime ile dört kelâm öğrendim… Kelimelerden
Muhiddinem, dervişem Hak yoluna girmişem On sekiz bin âlemi Bir zerrede görmüşem Muhiddin Abdal “Yemin olsun Güneş’e ve onun aydınlığına, onu izlediği zaman Ay’a,