Görülen herhangi bir iyiliğe karşı gösterilen memnuniyet ve minnettarlık mânâlarına gelen şükür; ıstılahta, insana bahşedilen duygu, düşünce, aza ve cevârihi yaratılış gayeleri istikametinde kullanmaya denir ki; kalble, lisanla ifa edilebileceği gibi bütün
Kâinat ve hayat, insanla kemale ulaşıyor. İnsan, hayat sayesinde maddî ve manevî nimetlerden istifade ediyor. Nimetler şükürle devam etmekte, nankörlük ise şiddetli azabı netice vermektedir.
Sehiv, yanılmaktan veya unutmaktan doğan hata anlamına gelir. “Namazda, unutarak bir rüknün geciktirilmesi, tekrarlanması veya öne alınması ya da bir vacibin terk edilmesi, geciktirilmesi veya
Hakiki ilme sahip olma, insanı ifrat ve tefritlerden uzaklaştırıp sırat-ı müstakime sevk eder. Şeytan ise tahtını ifrat ve tefritlerin üzerinde kurmuştur. Hakiki ilim, insanı aydınlığa
1986 yılının yazıydı. Artık hatıralarımızda yaşayan İzmir Yamanlar Lisesinin lojmanında kalıyoruz. Hocaefendi, hepimizi 15 günlüğüne tatile gönderdi. “Gidin memleketlerinize, ailelerinizi ziyaret edin.” dedi. İhtiyacımız da
“Eski” ile “yeni” arasındaki mücadele, hayatın farklı alanlarında karşımıza çıkan tarihî bir gerçektir. Bazıları eskiye bağlanıp yeniyi dışlarken bazıları da yeniye kapılıp eskiyi bir köşeye
Dahi ile deli, uyûn-u sâhire (uyanık gözler) ile tecessüs, iktisat ile cimrilik, tenafüs ile haset, savurganlık ile cömertlik, tenkit ile gıybet ve isyan ahlakı ile
Yalnızlık ve tek başına yaşama mânâlarına gelen halvet ve uzlet, bir anlamda, herhangi bir rehber ve mürşidin nezaretinde inzivaya çekilip vaktini ibadetle geçirmekten ibarettir.[1] Diğer bir tefsire göre
Ayna, edebiyat, kelam ve tasavvuf metinlerinde sık kullanılan bir metafordur. İnsan ve latifeleri, kâinat ve içindeki küçük büyük her şey, Allah’ın (celle celâluhu) isim ve
Kur’ân-ı Kerim’deki savaş ve cihadla ilgili âyetlerin dar yorumlanması ve Efendimizin (sallallâhu aleyhi ve sellem) hayat-ı seniyelerinin sanki sadece savaşlardan ibaret gibi anlatılmasından dolayı bugün